Batı'nın Osmanlı Üzerindeki Oyunlarının Türkiye Uzantıları (I)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Batının Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki oyunları, burada anlatılacak kadar dar kapsamlı değildir. Bu oyunları yazmaya kalksanız birkaç kitap çıkar. Ancak yine de olayların cereyan ediş şekillerine kronolojik şekilde bakınca Rusya-İngiltere ve Fransa’nın, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak için oynadıkları oyunu burada okuyunca üzülecek ve aynı oyunların ülkemiz için de oynandığını, sadece Rusya’nın yerine ABD’nin, İngiltere ve Fransa yerine AB’nin geçtiğini fark edecek; ancak sizin fark ettiğiniz bu durumu devlet büyüklerimizin fark etmemesine daha çok üzüleceksiniz...

Osmanlı, yok oluş sürecinde resmen Rusya, İngiltere ve Fransa arasında deyim yerindeyse “şamar oğlanı”na dönmüştür. Tarih sayfalarında güya İngiltere, Rusya’ya karşıymış gibi gözükmektedir, ancak Osmanlı’dan kopartılan tavizler ve topraklara bakınca, sanki Rusya ve İngiltere Osmanlı’yı parçalamak ya da tavizler kopartmak için danışıklı dövüştükleri görülmüştür. Bir nevi iyi polis-kötü polis oyunu oynanmıştır. Rusya, kötü polis; İngiltere iyi polis...

Her şey Yunanistan’ın Osmanlı’ya karşı kışkırtılmasıyla başladı... (Birilerinin Türkiye’yi parçalamak için birilerini kışkırtmasını aklınızda bulundurmanız dileğiyle...)

 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa ülkelerinin ekonomik ve askeri gücünün artması ve Avrupa'da milliyetçilik akımlarının yayılmasıyla (büyük bir nedeni Fransız İhtilali) Balkanlardaki Hıristiyan milletleri derinden etkilemiş, Osmanlı Devleti'nin gücü azalmış, Yunan milliyetçiliği önem kazanmıştır. Avrupa'daki liberal çevrelerin Yunan bağımsızlığına gösterdiği sempati ve güçlü bir Yunan orta sınıfının ortaya çıkışı milliyetçi harekete geniş bir temel kazandırırken, Osmanlı merkezi yönetiminin giderek zayıflaması Yunan siyasi çevrelerine belirli bir hareket serbestliği kazandırdı. Günümüzde de “açılım” adı altında bazı çevrelere de belirli bir hareket serbestliği kazandırılmaya çalışıldığına dikkat!

18. yüzyılın sonlarına doğru Rusya'nın daha çok geleneksel din bağlarını kullanarak yürüttüğü propagandalar, bölge halkına yönelttiği ayaklanma çağrılarına kadar varan çabaları, özellikle yoksulluk ve topraksızlığın ciddi boyutlara ulaştığı Mora'da geniş destek buldu. (Demek ki kışkırtmalar her zaman yoksulluğun ve topraksızlığın ciddi boyutlarda olduğu bölgelerde meyvesini veriyor.) Osmanlı karşıtı varlıklı Yunanların yönlendirmesi altında 1770 yılında başlayan bir ayaklanma, Rusya'dan yeterli yardım göremeyince Müslüman Arnavut birliklerince kısa sürede bastırıldı. (Kürtlerin, Cumhuriyet tarihindeki tüm ayaklanmalarını düşünün ve son ayaklanmanın neden halen bastırılamadığına bağlantı yapın) Ama başka cephelerde Rus orduları karşısında güç duruma düşen Osmanlı Devleti'nin 1774'te imzaladığı Küçük Kaynarca Antlaşması, Rusya'ya Rum Ortodokslarının koruyuculuğunu vererek yeni müdahalelere açık bir kapı bıraktı. (Burada da aklımıza ekümeniklik tartışmaları gelmekte...)

Küçük Kaynarca Antlaşmasına Rusların koydurduğu "Yunanlar, Karadeniz’de Rus bayrağı altında ticaret yapabilir" maddesinin sonucu olarak güçlü bir ticaret burjuvazisi Yunanistan’da gelişmiş oldu. (Kuzey Irak’la yapılan ekonomik anlaşmalar...) Osmanlı İmparatorluğu’ndaki ayrıcalıklı durumları sonucu varlıklı bir duruma gelmiş olan Rum aydınları Avrupa ile sürekli ilişkide olup, milliyetçilik ve bağımsızlık gibi düşünce akımlarını da öğrenmişlerdi. Rumlar, Osmanlı Devletine karşı başlatacakları isyanı yönetmek amacıyla Filiki Eterya adlı gizli cemiyeti kurdular. Rumların 1820'de Eflâk'ta başlattıkları ilk isyan bastırılınca ikinci isyan, 1821'de Mora'da çıkarıldı. Papazlar tarafından yönetilen isyan çabucak yayıldı. Rumlara yardım için, Avrupa'dan Mora’ya birçok gönüllü geldi. İngiliz bankaları, Rumlara büyük miktarlarda borçlar verdi. Şimdi de Avrupa’nın PKK’ya yaptığı buna benzer yardımlar var. 

Filiki Eterya adlı örgüt, Rus ordusunda subay olan Aleksandros İpsilantis'in önderliğinde silahlı bir ayaklanma hazırlığına yöneldi. Venedik yönetiminin ardından birkaç kez el değiştirdikten sonra İngiliz korumasına girmiş olan İon Adaları da anakaradaki siyasi örgütlenmenin bir sığınağı durumuna geldi. Balkanlar'daki Rus nüfuzundan rahatsızlık duyan Avusturya doğuya yayılma politikasının bir parçası olarak Yunan milliyetçiliğine destek veren bir başka güç konumuna girdi. 

1821 ilkbaharında Mora'da patlak veren Yunan ayaklanması kısa sürede Orta Yunanistan ve Girit'e de sıçradı. Ayaklanmacılar önemli mevziler elde ettiler. Ele geçirilen yerlerde Türklere karşı kitlesel katliamlar yapıldı. Tripolis şehrinde 30.000, Navarin'de de 3.000 Türk, kadın-çocuk ve erkek katledildi. İsyancıların sağladığı ilerleme, 1822 yazında Osmanlı kuvvetlerinin karşı saldırısıyla durdu. Tesalya ve Makedonya Osmanlı denetimine girerken, Yunanlar arasında baş gösteren iç çekişmelerle başını Theodoros Kolokotronis ile Georgios Kunturiotis ve Aleksandros Mavrokordatos'un çektiği iki ayrı merkez ortaya çıktı. Bu çatışmaya karşın Osmanlı Devleti'ne karşı sürdürülen direniş, Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa'nın komutasındaki ordunun Mora'ya çıkması ve Dramalı Mahmut Paşa komutasında Osmanlı askerlerinin kuzeyden gelerek Mora'ya yerleşmesiyle kırılmaya yüz tuttu. Ama duruma müdahale eden İngiltere, Fransa ve Rusya Ekim 1827'de Navarin Deniz Muharebesi'nde Osmanlı-Mısır donanmasını yok edince denge yeniden Yunan ayaklanmacıların lehine döndü. Yunan kuvvetleri İngiliz ve Fransız askeri desteğiyle anakaranın iki yanında kuzeye doğru yayılmaya başladı. Bu sırada Osmanlı Devleti'ne savaş açan Rusya'nın baskısıyla Eylül 1829'da imzalanan Edirne Antlaşması, Yunanistan'ın bağımsızlığını resmen tanınmasını getirdi.

Burada aklımıza şu soru takılıyor: Biz de topyekun Kuzey Irak’a girip PKK’yı yok etmeye kalkışsak, PKK’ya destek veren diğer ülkeler de Yunanlılara yaptıkları gibi PKK’yı da kurtarmak için bizim tepemize binmeye çalışırlar mı? Yoksa geçtiğimiz yıllarda Kuzey Irak’a girip Musul ve Kerkük’ü almamız gerektiğine dair TSK’ya karşı yapılan kışkırtmalar, diğer ülkelerin tepemize binmesi için gereken bahaneyi mi sağlayacaktı?..

 İşte Yunanistan’ı bağımsızlığa götüren olaylar böyle gelişti. Aynı senaryolar Türkiye için de oynanıp, bağımsız bir Kürdistan neden kurulmasın?..

 Peki Navarin Deniz Muharebesini Osmanlı nasıl kaybetti?

Osmanlı’ya Mora Ayaklanmasını bastırmak için yardım eden Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa daha sonra Osmanlı’nın başına nasıl bela olacaktı?

Osmanlı, bu valinin hışmından kurtulabilmek için kimin kapısını çaldı?

(Devam edecek...)

 Umit.Minel@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Rusya'ya Rum Ortodokslarının

Rusya'ya Rum Ortodokslarının koruyuculuğunu vererek yeni müdahalelere açık bir kapı bıraktı. (Burada da aklımıza ekümeniklik tartışmaları gelmekte...)

Burda sakatlık var. Netekim Kürt meselesi öizgisinde yazarken Rum meselesine geçmişsiniz. Ekümeniklik meselesi İstanbul'un TC'den alınıp beynelmilel bir hale getirilmesiyle ilişkilendirilebilir. Yoksa bu saatten sonra hiçbir azınlık veya tek dış güç İstanbul'u alamaz.
Ha, şunuda söyliyeyim Yunanistan zaten ayrılırdı... Ama Kürt meselesi biraz komplike, onun için emperyalizmin saldırıları çok yönlü. 1800'lerden beri bu kadar kaşımalarına rağmen kürt hareketi hala ulusdevlet olacak kadar tekamül etmemiştir.

sayg

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.