Bir Ülkede Bilim ve Üretim

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Yamaç Kona

   Bilim bir toplumun kalkınmasında en önemli araçtır. Bilimle yoğurulmuş bir toplum kendi iç işleyişinde düzgün bir ahlaka, iyi bir sistematiğe ve saygıya sahip olur.

 

   Bilim, Dünya’nın ve evrenin işleyişine duyulan bir meraktır. İnsanoğlunun hayatını kolaylaştırmaya çabalayan bir kavramdır. İnsanlığın bilgi düzeyini yükseltmek, merakları gidermek, keşfetmek, öğrenmektir. Deneyerek, deney yaparak evrenin gerçeklerini gün yüzüne çıkarmaktır.

 

   Temel bilimler evrenin başlangıcından beri varolan kuralları açığa çıkarır. Temel bilimlerin beşeri işleyişe dahil edilmesi ise teknolojidir. Sosyal bilimler ise insan etkisiyle oluşmuş (beşeri)  kavramları tanımlar, geliştirir ve sistematikleştirir.

 

   Bilim hem bir toplumun, hem de bir ülkenin çağdaşlık yolunda kilometre taşlarını art arda dizmesini sağlayan yegâne kavramdır.

 

   Üretim kavramı binyıllardır dünyamızda yaşamın işleyişine yön verir. Kim daha çok üretirse ve pazara sunarsa, o kazanır. Toplumunu üretime sevk eden devletler tarih boyu hep kazanmıştır.

 

   Peki üretim nedir?

 

   Günümüzde iki temel kavram var üretimle ilgili; tarım ve sanayi. Tarım 10.000 yıldır insanlar tarafından icra edilen bir üretim biçimidir. İnsanlar tarımla toplu ve yerleşik yaşama geçmiştir. Ayrıca tarım, devletleşmenin de çıkış noktasıdır. Sanayi ise 18. ila 19. yüzyıllar arasında gerçekleşen Sanayi Devrimi ile hayatımıza yerleşmiştir.

 

   Bu iki üretim biçimi arasında ne gibi farklılıklar var ve bu farklılıklar günümüze nasıl yansıyor?

 

   Tarım, insanlığın temel ihtiyacı. Eğer tarım olmazsa insanlık yaşayışını sürdüremez, yok olur. Hayati bir unsur olduğu için; talep de çok, arz da. Arz, taleple eşdeğer olmak durumunda, dediğimiz gibi insanlığın temel ihtiyacı. Tarım çok büyük bir işgücü gerektiriyor, bunun yanında arz ve talebin eşdeğer olması da malın değerini düşürüyor. Bu nedenle tarım, devlete ve topluma büyük ve gelecek vaadeden kazançlar sunmaz.

 

   Sanayiye gelince; basit sanayi ve teknoloji sanayii. Basit sanayi, niteliksiz çok işçi gerektiren ve tarım gibi küçük kazançlar sunan sanayi tipidir. Basit sanayi, teknoloji sanayiine göre şekillenir ve büyür.

 

   Teknoloji sanayii ise günümüz dünyasında çağdaşlığın ve gücün anahtarıdır. Teknoloji sanayii sahibi ülkeler, dünyamıza hükmetmektedir.

 

   Günümüzde bu 3 çeşit üretim tipine örnek vermek gerekirse; tarım üreticisi olarak Türkiye, basit sanayi sahibi olarak Çin ve teknoloji sanayii sahibi olarak ABD örnekleri verilebilir.

 

   Türkiye bir tarım üreticisi olarak insanlık tarihinin en basit ve niteliksiz üretim tipine sahiptir. Çin basit sanayi ile hammadde bazlı üretim gerçekleştirmekte ve teknoloji sanayiinin temel gereksinimlerini karşılamaktadır. ABD ise Ar-Ge ve bilimsel konulara yaptığı büyük yatırımlar ve çalışma kolaylıklarıyla teknoloji sanayii konusunda lider ülkedir. Şu an ABD’nin dünyadaki konumu, günümüzde teknoloji sanayiinin önemini ve gücünü kanıtlamaktadır.

 

   Peki bu kadar güçlü bir üretim tipine nasıl sahip olunur?

 

   Bilim toplumu kavramını gerçekleştirerek, teknoloji sanayii yaratılabilir. Bilim toplumunun oluşma süreçlerinin en başında aile ve eğitim gelir. Bir toplumda temel bir bilinç tabakası olmalıdır ki, buradaki aile unsuru oluşabilsin. Aile unsuru çocukluktan itibaren bir bireyin bilimle, gerçeklerle, özgür düşünce ve özgür irade ile gelişmesini sağlar. Çağdaş aileler bilim toplumuna giden yolda ilk basamaklardan biri olarak tanımlanabilir. Ailelerden sonra en büyük görev devlete düşmektedir. Devlet nde bir bireyin özgür iradeli, özgür düşünceli, bilimsel düşünceye sahip ve çağdaş olmasını hedeflemelidir. Eğitim sistemini, işleyişini ve eğitimcileri buna göre ayarlamalı, üniversiteleri etkin bir bilim yuvası haline getirmeli ve ülkesinin diplomasını tüm dünyada kabul edilir kılmalıdır. Devlet halkı bilime teşvik etmeli; bilimsel kurum, kuruluş ve yayın organlarını halka yakın tutmalıdır.eğitim sistemi

 

   Bu unsurlar gerçekleştiği takdirde toplum zaman içerisinde bu yola girecek ve ilerlemeye başlayacaktır.

 

   Bilim toplumunun en önemli özelliği tamamiyle üretken olmasıdır. Hem akademik anlamda hem de ticari anlamda sürekli olan üretkenlik bir ülkeyi güçlü kılar. Toplumun fikir ve bilim üretmesi ülkenin kalkınmasının anahtarıdır. İstatistiklere göre 1999’da ABD’de 163,526 akademik makale yazılmış, aynı yılda ülkemizde bu sayı 2,761. Boş Amerikan düşmanlığına gerek yok, ABD tabii ki yırtıcı bir emperyalisttir, günümüzde insanlığın çektiği acıların ana kaynağıdır; ancak bu güce oturarak ulaşmadılar. Yatırım yaptıkları yerler belli, silah sektörüne yaptıkları yatırım kadar, Ar-Ge’ye, bilişim teknolojilerine de yatırım yapıyorlar. 

 

   Binyıllardır geçerli olan kural halen geçerlidir; üreten ve pazara süren güçlü olur ve kazanır. Tek değişen unsur üretilen kavramdır. Binyıllarca bu kavram tarım oldu, besin maddesi oldu. Ardından giyim ve lüks geldi. Bunların ardından tüm hepsini düşük iş gücü ve büyük bir hızla gerçekleştirebilen fabrikalar geldi. Fabrikaların ürettiği seri üretim mallar para etti. Tüm bunların ardından, günümüze gelince görüyoruz ki kim bilim, fikir, teknoloji üretirse o kazanıyor.

 

   Ülkelerin bu konuda üretim yapabilmesi için bilim toplumu olmasının yanı sıra güçlü bir siyasi irade gerekiyor. Devlet bütçesinden Ar-Ge’ye para ayıracak, bilimsel kuruluşların ve bilim insanlarının çalışma ortamını hazırlayacak, üniversitelere sadece eğitim değil üretim ve bir danışma kurumu olarak da ödenek aktaracak bir siyasi irade bu üretim sisteminin yerleşmesini sağlayabilir.

 

   Devletin yönetimindeki bu siyasi irade bilimin ve teknolojinin önemini ve gücünü kavramalı; devlet politikalarını, ekonomik planlarını, kalkınma politikalarını buna göre şekillendirmelidir. Devlet; bilimi, çağdaşlaşma ve refah yolunda bir adım olarak değil, bir yol olarak görmelidir.

   Aydınlanmak budur: bilimdir. Çağdaşlıktır, refahtır, akıldır, üretimdir.

 

   Bilim bir halkın beynine yerleştiği takdirde o ülkede devlet yapılanmasını, uluslararası ilişkileri, gelecek politikalarını, toplumsal ilişkileri ve toplumsal refahı kökten etkiler. Bu gelişmeleri büyük ölçüde bilimsel ve teknolojik gelişmenin ekonomik yansımaları sağlar.

 

   Bilim toplumunun en büyük düşmanı bağnaz düşüncedir. Bağnaz düşünce evrenin gerçeklerini kabul etmez, bu gerçeklere karşı cephe almışlardır.

 

   Bağnaz düşünceye sahip halk kitleleri, dinin vicdani bir vaka olduğunu anlayamamışlardır.

 

   Bağnaz düşüncenin hakim olduğu bir toplumda, bilim toplumunun yerleşmesi daha uzun zaman gerektirir. Bu tutsak beyinleri özgürlüğe kavuşturmanın en etkin yolu güçlü bir siyasi iradenin eğitim sisteminden geçmeleridir. Bu bireyler hem toplumsal yapıya hem de devletin yapısına zarar verir.

 

   Şu an ülkemizin konumunu incelersek, teorilerimin doğruluğu açığa çıkıyor.

 

   Bağnaz düşünce sahipleri, siyasi iradeye bir bilim dergisini sansürletecek bağnazlığa erişmiş durumda.  Üniversiteler ve YÖK; eğitimden, bilimden çok sıkmabaşla uğraşıyor. Ar-Ge çalışmaları, bilimsel yayınlar yok denecek düzeyde. İcat yapılmıyor, teknoloji üretilmiyor ve doğal olarak pazara sürülüp ekonomik kalkınma sağlanamıyor. Dünya ilerliyor. Keşfediyor, hayata entegre ediyor, üretiyor ve satıyor. Dünya yazıyor, yazıyor ve yazıyor. Evrenin sır perdesini aralıyor, buna yatırım yapıyor. Yatırımının karşılığını fazlasıyla alıyor.

 

   Biz ise dünyanın tüm bu sıçrayışı, yükselişi sırasında dünyayı boş gözlerle izliyoruz.

 

   Sadece tüketiyor ve izliyoruz. Üretmiyoruz.

 

   Çağdaşlığın son model cep telefonuyla, dizüstü bilgisayarla dolaşmak olduğunu zannediyoruz. Cep telefonuyla sabahtan akşama mesajlaştıktan, bilgisayarda da oyun oynadıktan sonra çağdaşlığı bunun neresinde bulabilirsiniz ki?

 

   Çağdaşlık büyük ekran televizyonlarda, en lüks oyun konsollarında arandığı sürece sadece aranmakla kalacaktır.

 

   Çağdaşlık bu ürünlerin bilimsel temellerini keşfetmek, bunu gerçek hayata entegre etmek, bunu bir ürün haline getirmek ve dünyanın hizmetine sunmaktır.

 

   Bunu sadece ekonomik bir kazanç olarak algılamayın. Bu kavgalardan, itişmelerden, savaşlardan dolayı hep bir konuyu gözardı ediyoruz. En temel ortak noktamızı. Bizler insanız. Biz insanoğluyuz ve aynı gezegeni paylaşıyoruz. Birimizin attığı adım, hepimizin adımıdır. İnsanoğluyuz ve ne kadar savaşsak da evrenin sonuna kadar birlikteyiz.

 

   İnsanlığın ortak kültür ve bilim mirası, birçok insanın katkısını görmüştür. Da Vinci’ler, Galileo’lar, Edison’lar hep insanoğluna ortak katkı yapmış isimlerdir. Bilim ve teknolojinin önemi yadsınamaz.

 

   Türkiye Cumhuriyeti Devleti halkının bu bağnaz hükümetten, yöneticilerden, memurlardan kurtulma savaşımındaki en önemli görevi üretken olmaktır. Fikir, akıl, ilim, irfan üretmek ve bu heyecanı ulusa yaymak temel görevimizdir.

 

 

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.