Boğucu Tekseslilik!!!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Toplumumuz, bir sorunu halledeceğim derken, başkaca sorunlara boğulabilir. Terör sorununun nihai çözümü için gerçekleştirilen hamleler, iktidar tarafından, tüm topluma neredeyse dayatılma noktasına getirildi. Terör sorununun, bu ülkede bitmesini istemeyecek kitle yoktur diye, düşünmekteyim. Terörden ve terörizmden, kimlerin beslendiği de ortadadır.

Tabii ki, terör olgusunun devamı, daha çok bir ülkede habis planları olanlar açısından tutunulacak dal olarak görülmekte ve bu yönde terör faaliyetlerinin devamı da, desteklenmektedir. Yine, terörden en çok nemalanacak kesim ise, silah tacirleridir. Silah sektörü, hayatî devamlılığını terörden/terörizmden, kargaşadan/kaostan, çatışmalardan almaktadır. Zaten bunlar, bildiğimiz şeyler. Ülkemiz, yıllardır dışarıdan ve içeriden sürdürülen manipülasyonlar vasıtasıyla terörize edilmekte ve bu yönde toplumumuz, bir psikolojik harekâta maruz bırakılmaktadır.

21 Mart “Bahar Bayramı”, bu yıl çok farklı gelişmelere sahne oldu. Günlerdir gazetelerden takip ediyorum, bu bahar bayramının yankılarını. Terör örgütü liderinin, yattığı cezaevinden yazıp gönderdiği mektupla beraber, güya memleketimizde yeni bir dönem başlamışmış??! İşin ilginç yanı, sanki cezaevinden mektup gönderen kişi, yıllarca bu ülkeye silah doğrulturan biri değil de, Sözcü gazetesi yazarı Sayın Emin Çölaşan’ın deyimiyle “karıncaezmez” bir barış yanlısıymış gibi, takdim edilmekte. Ülkemize, senelerce hizmet etmiş değerli subaylarımız, tam olarak “ispatlanamamış” birtakım “düzmece” kanıtlar üzerinden müebbet hapisle cezalandırılmaları yönünde “mütalaa” ile muhatap kalabilirken, yıllarca terör örgütünü yönetip, ülkemize kanlı ve kara planlarla saldıran ve saldırtan şahıslar, değişen politik konjonktüre göre memleketimize barışı getirecek “olmaz ise olmaz” figür gözüyle dayatılmakta. Hadi, bazı hususlarda gözümüzü kapatıp, artık devreye “siyaset kurumu” girdi diyelim ve terörün çözümlenmesi adına siyasetçiler de, bir şeyler yapıyorlar zannında, şimdilik umutlanalım. Ama, yaşananlara yönelik en ufak bir eleştiriyi dahi kabullenemeyen insanlarla, bizler, nasıl daha demokratik bir cumhuriyeti tesis edeceğiz? Bu dönemde, siyasal iktidar ve onun yanında saf tutmuş yazarlar gibi tefekkür etmeyenler, “kan ve gözyaşından beslenmekle” ve “bozgunculukla” yaftalanmakta.

* * *

Bugün yaşananları, Ak Parti üzerinden okuma niyetinde olanlar, çoğunlukta. Yıllardır çözümlenememiş bir sorunun, yine 10 yıldır iktidarda olan istikrar abidesi? hâline gelen bir siyasî parti tarafından, iyi niyetle ele alınarak çözümlenmek istenmesi, yazar-çizer tayfası tarafından “heyecanla” karşılanmakta. Yazılarından ve söylemlerinden, bazı hissiyatlarını, anlayabilmek mümkündür. Bu kesim, olaya, Kürt toplumunun “ret”, “asimilasyon” ve “inkâr” noktalarından bakmakta ve yaşanan gelişmeye de, PKK ile Kürt toplumunu örtüştürerek destek vermekte. Her şeyden önce, 21 Mart, adı üstünde “Bahar Bayramı” idi, yalnız toplumumuzun “heyecanlı” kesiminde, olağanüstü bir gelişme olarak karşılık buldu ve bu hava ile suni olarak üretilen “barış” kelimesiyle de, ülke insanlarına takdim edilme çabasına girişildi. Yıllardır ülkemiz kana doymamışmıymış?? İnsanların, gelinen son nokta nazariyle her iki tarafça atılan iyi niyet eline, hüsnüniyetle yaklaşması ve “sürecin” akamete uğramaması adına da, baltalayıcı söz ve değerlendirmelerden uzak durması gerekiyormuş.

* * *

Hani, Türkiye’de çok farklı şeyler oluyordu. Ülkemizde ifade özgürlüğü ve temel insan hakları ekseninde, hani eşik atlanıyordu. Bu ileri demokrasi standardının tesis edileceği ülke, böyle bir ülke mi olmalı? Terör örgütü liderinin, hayalinde canlandırdığı safsata denebilecek şeylerden hareketle kendisini “Önder” kabul edenlere yeni bir şeyler söylüyormuş gibi hitap edebildiği bir ülkede, duyarlı insanlar, farklı şeyler dile getiremeyecek, öyle mi? Yeni Türkiye’den bahsediyorlardı, bu yeni denen ülke, hâlbuki bizim yıllardır üzerinde yaşadığımız karaparçası; ama yeni olacak şey, zihniyet dünyasında gerçekleştirilebilir. Yaşanana destek demek, insanların susması mı demek? İnsanlar, yaşanan gelişmeler karşısında, endişeleri doğrultusunda kendilerince farklı şeyleri ileri süremeyecekler mi? Başbakan Erdoğan, medyadan bu süreçte büyük bir hassasiyet bekliyormuş; ama öte yandan insanların da, bu ülkenin yurttaşı olarak haklı kaygıları var. Tabii ki, bu “Yeni Türkiye” kavramına tav olanlar ve bu kavram üzerinden AK Parti’nin ülkemizi “demokrasi” rotasında değiştirdiğine, toplumu ikna etme çabalarında, bazı terslikler de yaşanmıyor değil. 3 Kasım 2002 tarihi, iktidarın yanında boşluk vermeyecek biçimde saf tutulanlarca, bir değişimin ve dönüşümün eşik tarihi olarak kabul edilmekte ve kamuoyuna açık alanlarda da, bu yönde bir telkin yoluna gidilmekte. Hatırlar mısınız, bir arada, “Zamanın Ruhu” kavramı, çok meşhurdu. Hürriyet gazetesi sabık genel yayın yönetmeni tarafından çok yaygın olarak kullanılmıştı, bu o zamanın popüler olgusu. Türkiye’de yeni dönem açılacaksa, bu toplumun bir kesimini bilinçli veya bilinçsiz; ya da dışarıdan kurgulanan bir oyunun senaryosu gereği “ötekileştirerek” yapılamaz. Bugün için PKK terör örgütü liderinin “Barış Elçisi” olduğu, buna koşut olarak senelerce bu ülkenin savunması adına ter akıtarak Genelkurmay Başkanlığı mertebesine yükselmiş birinin “terör örgütü kurmak ve yönetmekle” suçlandığı tezatlar ülkesinde, bence gönül barışı ve bütünlüğü yakalanamaz. Bu iki kavram, içinden geçtiğimiz aşamada, yeniden gözden geçirilerek, irdelenmelidir. Millî kimlik ve Türklük kavramlarının pervasızca tartışılmaya açıldığı süreçte, insanlardan susmalarını beklemek, sanırım yeni statükocuların zamanının ruhu olsa gerek... Türkiye, daha demokratik olacaksa, bir bütünlük içinde olacaktır; yandaşların sesinin çıktığı bir ülke düzeniyle değil...

 

 

Erhan SALMAN

 

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.