Bu Gerçeğe Eğilin

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Murat HASGÜN

Cüneyt Özdemir’in canlı yayına bir tinerci çocuğu konuk etmesine Başbakan Erdoğan’dan tepki gelmişti. Tepki üzerine Özdemir, programında, çok üzgün olduğunu belirtti. Ancak ben, ortada üzüntü duyulacak hiçbir şey göremedim. Cüneyt Özdemir doğru olanı yaptı. Tinerci gencin yaşadığı hayatı anlamak ve anlatmak için ona programında yer verdi.Bu noktada, Başbakan’ın tepkisini anlamadığımı belirtmek isterim. Ortada tepki gösterilecek bir şey de yok. Hatta bu çocuklara daha çok ifade hakkı verilmeli. Sorunları dinlenmeli. Özdemir’in amaçladığı da buydu. Bu çocukların, elbette her programa değil ama özellikle belli seviye de ki tartışma, ifade programlarına çıkarılması, tiner kullanmayı meşru kılmaz, aksine, uzanacak olan ellere imkan tanır. Halkı ve siyasileri bu ‘gerçekle’ tanıştırır. Evet, böyle bir gerçek var ve bu gerçek göz ardı edilmemeli, ört pas, hiç edilmemeli. Hatırlarsınız her şey, bir polemikle başladı. Uzun lafın kısası ben, Cüneyt Özdemir’in o çocuğu ekrana çıkartıp, hiç kesmeden kendisini ifade etmesini sağlamasında, hiçbir olumsuz durum göremiyorum ve doğru bir davranış olarak değerlendiriyorum. Ve bu ‘gerçeğe’ eğilmenin önemini bir kez daha vurgulamak istiyorum.

 

Nesil Kim? Gençler... Eee o zaman?

 

Ülkesinin sorunlarına ilgisiz bir gençlik düşünülemez. Genç kesim yıllardır politikadan uzaklaştırıldı. Yorum yapma ve sorgulama hakları ellerinden alındı.

 

Bu, yanlıştı.

Olmaması gerekiyordu.

Apolitik bir gençlik geldi günümüze kadar.

 

Ancak bu, artık böyle devam etmemeli.

Gençler, eğitilerek ve okuyarak apolitik olmaktan kurtulmalı, korkmamalı.

 

Örneğin bu ‘dindar nesil’ konusu…

Nesil kim?

Gençler.

Öyleyse, özellikle kendilerini ilgilendiren bu konuda ağızları iki çift laf edebilmeli.

Düşüncelerini olumlu ya da olumsuz ifade edebilmeliler.

 

“Dokunanın yandığı ülkemde bu nasıl olacak” diyeceksiniz.

Haklısınız.

Fakat olmalı.

Olmalı ki yeni Paul Auster’ler çıkmasın.

 

Medya, Halktan Aldığını Halka Vermeli

 

Tanımla başlayalım.

Her çeşit bilgiyi bireye ve topluma aktaran, eğlendirme, bilgilendirme ve eğitme gibi üç temel sorumluluğa sahip görsel, işitsel araçların tümüne ‘medya’ diyoruz.

 

Cep telefonları, internet, televizyon ve gazete gibi pek çok kitle iletişim aracının adeta yaşamımızı belirlediği ve sosyal davranışlarımızı çok yönlü olarak etkilediği bir gerçek.

 

Peki, böyle önemli bir unsur olan medya, görevini layığıyla yerine getirebiliyor mu?

 

Bu sorunun cevabı aslında kısa ve net.

 

Fakat daha açıklayıcı olması için konuyu biraz açmak istiyorum.

Bir medya kuruluşu taraf oluyorsa veya taraf olmaya zorlanıp taraflı yayın yapıyorsa, o kuruluş tarafsız yayın yapma ilkesinden şaşacağı ve farklı bir kişinin, kurumun veya siyasi partinin tekelinde bir propaganda aracı olacağından görevini tam anlamıyla yerine getiremez. Nokta.

 

Medya, halktan aldığını halka vermeli ve gücünü bu yönde kullanmalıdır.

Örneğin siyasi partilerin kamuoyuyla iletişime geçmek için acımasızca ve yıpratarak kullandıkları medya bu anlayıştan uzak tutulmalı, eğlendirme, bilgilendirme ve eğitme çizgisinden ödün vermemelidir.

 

Ekranlarda ki sanat içerikli ‘gerçek’ programların azlığı zannediyorum herkesin bildiği bir gerçek.

Sözde “sanat programı yapıyorum” diyenlerin de ne denli yozlaşmış içerikler sundukları, ayrı bir malumat konusu.

Bu koşullarda, bir de taraflı bir medya, bana öyle geliyor ki halkı metalik bir dünyaya doğru sürükleyecektir.

 

Medya irisinden ufağına herkesin eli, ayağı ve beynidir bence.

Nasıl ki birey elinin, ayağının ve beyninin kıymetini biliyor ve bu uzuvları ne pahasına olursa olsun koruyorsa, kendi medyasını da o denli koruyup kollamalı.

 

 

Murat HASGÜN

murat.hasgun@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.