Çare Halktadır...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

Son kullanma tarihi geçmiş olan ürünleri sepetinize koyar mısınız?
Koymazsınız.
Gidip bedelini ödeyip, satın alır mısınız?
Almazsınız.
Peki o zaman, ne diye “son kullanma tarihleri” geçmiş yüzyıllarda kalmış bir takım ideolojilerin yeniden ısıtılıp önünüze konmasına rıza gösteriyorsunuz?..
Çaresizlik mi diyorsunuz siz bunun adına?
Bir başkası da, alternatifsizlik der... Ne güzel anlaşırsınız.
Bu noktada şu iki soruya yanıt aramak gerekiyor:
1.      19 yıllarının Osmanlısının önünde çok mu çare vardı sanki?
2.      Tarihlerin aralığından ülkeye bakıldığında çok sayıda alternatif mi vardı insanlarımızın önünde?
Hayır yoktu!
Samsun’a çıkmaktan başka bir çare yoktu.
Bağımsız bir Devlet kurmaktan başka alternatif yoktu.
Silah yoktu.
Para yoktu.
Yol yoktu.
Hatta ordu bile yoktu.
Ama olan bir şey vardı:
Bir avuç yurtsever insanın öncülüğüne inanmış bir halk!..
Bu yurtsever insanlar, silahı da buldu, parayı da... Orduyu da kurdu, yolu da yaptı...
Bizim Kurtuluş Savaşımızın bir adı da İstiklal Savaşı’dır.
İstiklal, bağımsızlık demektir, biliyorsunuz.
Yani Türkiye Devleti’nin kuran savaşın adı, Bağımsızlık Savaşı’dır.
Eskiden, okullar henüz mektep iken, bize böyle öğretmişlerdi...
Şimdi o güzelim mektepler, okul oldu; bir şey dediğimiz yok...
Ama sonra o aynı okullar, “özel” okul oldu. Parayı verenin düdüğünü çaldığı ticarethaneler oldu.
Ve daha sonra da o özel okullar, “yabancı” okulu oldu... Ve iş de, gele gele işte bu noktaya dayandı…
Bu devleti kuran savaşa adını veren “bağımsızlık” kavramı, modası tükenmiş söylemler olarak nitelendi ve nostaljik dinozorlarca dile getirilen köhnemiş bir slogan haline indirgendi…
Ülkenin bağımsızlığı ve geleceği kendisine emanet edilen “[Ey!] Türk Gençliği,” “yabancı” kültürlerin baskı ve tehdidi altında, kültür emperyalizminin ve ipleri Pentagon kaynaklı teknisyenlerinin elinde bulunan siyasetlerin hedefinde, kendi kültüründen uzak, kendi insanına yabancı bir çöküntü içine itildi... Kakıldı!..
Gerçekte her şey birbirine o kadar ustaca bağlanmış durumda ki...
İnsanlar o derece bir siyaset reklâmcılığının ağı içine hapsedilmiş ki...
Çemberi, tek başına kırıp, reklâm spotlarını teker teker ve tek başına etkisiz hale getirebilmek kolay değil.
Bizi biz yapan ve birbirimize bağlayan tüm kültürel öğelerin üzerine besleme bir medya ağı aracılığı ile her gün kül serpiyorlar…
Etrafı bir sis perdesi ile örterek göz gözü görmez kılıyorlar…
İnsanımıza, Türk Devleti’ni kuran savaşın isminin Bağımsızlık olduğu gerçeğini unutturuluyor...
Gençliğimize, Türk Devleti’nin ulusal marşının isminin, İstiklal Marşı; yani, “Bağımsızlık Marşı” olduğu öğretmiyorlar.
Ödü kopuyor birilerinin, bu basit, ama özlü gerçekler üzerindeki sis perdesi kalkacak; kaldırılacak diye...
Dertlerinin pusulası Avrupa Birliği tuzağının orta yerine dönüktür…
Oysa adamlar alacaklarını Gümrük Birliği Antlaşması’nın altına atılan imza ile almışlar zaten...
Avrupa’nın nüfusu en çok olan ülkelerden birini tamamiyle kendi pazaryerleri haline getirmek için, bundan böyle yapacakları fazla bir şey de kalmamış, bildiğiniz gibi...
Atı alan Üsküdar’ı geçmiş, Ankara’ya varmış, karargâhını kurmuş, tezgâhını açmış, işini pişirmekle meşgul!
Tabii ki, Ankara’dan bir ses yükselmeyecektir bu atlıya karşı…
Tabii ki, tezgâhı bozup, dağıtmak yerine; ortak olup, pay sağlamak olacaktır.
Ankara’nın amacı: İşte bunun adıdır neo-liberalizm, globalleşen dünya ve
serbest piyasa cümbüşü…
Ve işte onun için çare, halktır...
Umut halktadır.
Yurtsever öncülerine inanmış örgütlü halkın elindedir aydınlık geleceğin anahtarı…
         
LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:
www.soruyusormak.com
www.dnm-ler.com
www.kitlecizgisi.com
 
Faruk HAKSAL
faruk.haksal@PolitikaDergisi.com  

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.