"Çiğ Yumurta Soyulmaz..."

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Artık garsona rahatlıkla seslenebiliyorsunuz:

- Getir bakalım aslanım, yarım şişe new-raki...

Bizim T.C. vatandaşı akşamcılarımızın geleneksel “Yeni Rakı”sı, artık, ABD damgasını taşıyor. Yenimiz de, artık yeni değil; “new..”.

Yani başınıza diktiğiniz her kadeh “new” rakı Amerika’ya Dolar olarak geri dönüyor…

Milli olan neyimiz varsa, ya satıldı, ya görücüye çıkarıldı ya da ipliğini pazara çıkartıldı...

Bu ülke bir milli kurtuluş mücadelesi verdi.

İstiklal [yani bağımsızlık] savaşını kazandı.

Bu ülkenin milli marşının adı; istiklal [yani, bağımsızlık] marşı…

Atatürk ilkelerinden Cumhuriyet Halk Partisi’nin bayrağına süzülen “Altı Ok”un birincisi milliyetçilik. Yani ulusalcılık!..

Ancak bugün milliyetçi olmak dinozorluk.

Atatürkçülük demode bir kavram.

Memleketin tüm değerlerini yabancılara haraç mezat satmak modernlik, çağdaşlık, demokratlık…

Enerji politikamız, doğalgazından, elektriğine ve petrolüne kadar yabancıların kontrolünde…

Madenlerimiz öyle.

İletişim ağımız da öyle.

Hatta rakı kadehindeki iki çekirdek keyfimiz dahi gitti, gider... Amerikalının tekelinde, kasalarını dolduruyor!

Bu işleri kotaranlar ise şöyle nutuk atıyor:

- Babalar gibi satarım. Kimse karışamaz…

Bu ülkenin hazinesinin teslim edildiği en yetkili “el”, bir satış ofisi gibi çalışıyor; harıl, harıl ve gurul gurul...

Dillerinde birbirinin tıpkısı birkaç nakarat:

- Global ekonomi... Liberal dünya ve yeni dünya düzeni...

Peki, görülmez ağlarla birbirlerine sıkı sıkıya bağlı olan çıkar ilişkilerinin “hikmetinden sual eden” niçin yok?..

Ülkenin yurtsever insanlarının dirençlerinin kırılması yönünde sürdürülen çabaların “esbap-ı mucibesi” nedir?..

Nedir bu “kadro” hareketinin dibacesi?

Ya terekesi?

Ve fezlekesi… Nedir?..

Pir Sultan Abdal, devrin hükümdarı ile arasındaki davanın ne durumda olduğunu soran hayranlarına ilginç bir türkü ile yanıt veriyor:

- Divana kalsın...

Biz de bu noktada kısaca soruyoruz:

- Divana kalsın Pir’im... Tamam da; acep hangi divana?..

Türküyü dinleyen halktan koro halinde bir başka yanıt yükseliyor:

- “Yüce” divana...

Dokunulmazlıklar yüzünden yasaların kendilerine dokunamadığı insanların bileşkesinde bir toplum oluşuyor…

Sonra bu oluşumun kendi eli ile akort ettiği bir post/modern bir devlet yapısı…

Ve laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu “oluşum”a karşı olan direnci, kendisini savunması ve mücadelesinin yarattığı toz ve duman...

İşte Türkiye’de yürüyen günlük politikanın üstünde raks ettiği ray budur.

Çeteler, tertipler, senaryolar, düzenler... Ve bütün bu sahte gündemlerin dibini kazıyarak siyaset yapmaya çalışan siyaset cambazları… İşte hepsi bu aynı uzun/ ince rayın üzerinde kayıp duruyorlar; kayıp duruyorlar!

Nereye kadar mı sürdürecektir bu kayış eylemi?..

Aslında bu sorunun yanıtını bu ülkede sağır sultan bile duyup, öğrendi ve bilgi dağarcığına ekledi.

Ama garip bir suskunluk sürecidir yaşanan…

Ve ermiş bir kişi türkü dili ile şöyle yorumluyor bu suskunluğu. Şöyle diyor türkünün bir dizesi:

- Çiğ yumurta soyulmaz...

Öyle, demek ki gerçekten öyle!

faruk.haksal@politikadergisi.com

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.