Çok Dillilik

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

  
   Son iki haftadır ülkenin tartışma gündemi yine aynı kısır döngünün içerisine sıkıştırılmıştır. Diyarbakır’da toplanan “Demokratik Toplum Kongresi” sonuç bildirgesiyle gündemi belirlemiştir. Özerk bir yönetim öngören çalıştay raporu, kimi kesimlerce “anayasayı fiili ihlal” olarak değerlendirilmektedir. Nitekim Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da verdiğim gerekçeye dayanarak inceleme başlatmıştır.

   Tartışmaların yoğunlaştığı bir diğer boyutta iki dillilik tartışmasıdır. Çalıştay, bölge vatandaşlarının anlayacağı dilin hayatın her alanında uygulanması gerektiği görüşünü benimsemiştir. Bu görüşü destekler nitelikte önce köy tabelaları, ardından çöp kovaları, pazar sergileri, belediye binalarında Kürtçe tabelalar kullanılmıştır. Diyarbakır Sur Belediyesi de nikâh işlemini Kürtçe yaparak yeni bir uygulama alanı oluşturmuştur. Görüntülerde dikkat edilmesi gereken bir ayrıntıyı belirtmeden geçemeyeceğim. Nikâh memuru Kürtçe evlenmeyi kabul ediyor musun anlamına gelen cümleyi kurduktan sonra genç kadın önce Türkçe “EVET” derken, nikâh memurunun “Kürtçe, Kürtçe!”uyarısı üzerine “evet” sözcüğünün Kürtçe karşılığı ağzından dökülüyor.
 
   Niye mi önemli bu?
   Başından beri DTK’nin bir dayatma zihniyetiyle toplumda egemenlik kurduğunu düşünüyorum. İmralı’nın sözleri ile arasında bir ayrım göremediğim DTK, demokrasi adı altında sınırların ne kadar zorlandığının somut göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.
Dil olayına aşağıdaki açıdan bakan bir köşe yazarı dışında kimse yoktur. Oysa başat koşul budur.
Bilimin üretildiği merkezin Türkçesi Evrenkent iken Üniversite yapılan,
Akademi sözcüğüne bir karşılık bulamayan,
Dekan, rektör sözcüklerini koşulsuz kabul eden,
Kamutay yerine Parlamento diyen,
Ordusunun içinde General’leri kabul eden,
Çay evlerini cafe yapan,
Bilgisunar yerine internet diyen,
Dükkan levhalarında yabancı özentisini iliklerinde yaşayan,
Halk yönetimini Demokrasi diye tanımlayan,
Ve en önemlisi TÜRK DİL KURUMU ve TÜRK TARİH KURUMUNU kapatan zihniyet, bugün yaşanan sıkıntıların sorumlusudur.

   Bu biraz da Sarı Öküz’ün hikayesine benzer:

   Ormanda aslanlar, kendi içerisinde fikir alış verişi yaparlar. Ve öküzlerle pazarlık ederler. Derler ki “Size dokunmamızı istemiyorsanız aranızdan en yaşlı olanınızı bize kurban edin. Öküzler de kendi aralarında bu fikri değerlendirir. Ve sonuçta kabul ederler. En yaşlı olan sarı öküz aslanlara kurban edilir. Aradan zaman geçer, aslanlar bir kez daha aynı istekle gelir. Yine istediklerini alırlar. Bu olay birkaç kez devam eder. Fakat öküzler, nüfuslarının azaldığını görünce bir toplantı yaparlar. Sonumuz ne olacak, her seferinde bir kurban veriyoruz. Böyle olmamalı, yapmamız gereken nedir sorularına cevap ararken, bilge öküz çıkar ve şöyle der:
-Artık çok geç, en büyük hatayı sarı öküzü vermekle yaptık!”
Teşbihte hata olmaz. Türkiye’nin bütün halklarının eline bir kültür bombası bırakılmıştır. Ve bu aralar bombanın mandalıyla oynayıp şaka yapanlar, bomba patladığında kendilerinin de yok olacaklarını bilmelidirler.
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.