Demokrasiyi Anlamak

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Selvihan ÇİĞDEM

   Demokrasi, halkın egemenliğine dayanan yönetim biçiminin adıdır. Daha geniş anlamında başkasının hakkının sınırlarını aşmayan, kişi hak ve özgürlüğünü savunan sistemdir. Demokrasi, ilk kez Antik Yunan’ın site devletlerinden Atina’da MÖ 6. ve 4. yüzyıllar arasında uygulama örneğine tanıklık etmiştir. Aristophones, Ksenophon, Sofokles, Epikür, Aristoteles, Eflatun ve Socrates’in düşünce olarak katkıda bulundukları demokrasi, Atina’da bir çeşit yönetim sistemi olarak siyasi tarihteki yerini almıştır.  Zaman içinde çeşitli şekillerle farklı devletlerde uygulama alanı bulmuş ve her milletin kültürel özellikleri ile alışkanlıklarına göre değişiklikler göstermiştir. Günümüzde de çağdaşlığın temel şartı görülerek kimi dünya devletlerinde uygulanmaktadır.

 

   Tarih boyunca çok fazla ihlale uğramış, kimi zaman da anlamı hiç olmayacak şekilde çarpıtılmıştır demokrasinin. Bırakın devletten devlete farklılık göstermesini kişiden kişiye bile faklılık gözetmektedir. Kimileri hak ve özgürlüklere saygı diye nitelendirirken, kimine göre sonu düşünülmeksizin sınırsız özgürlük, kimine göreyse sadece izin verildiği ölçüde düşünme ve konuşma(!) anlamına gelmektedir.

 

   Demokrasi tanımı bu kadar açık ve netken hâlâ farklı anlamlarla çağrılması elbette şaşkınlık verici! Daha da şaşırtan bir şey var ki o da demokrasiyi nalıncı keseri gibi hep kendi tarafına vurmak. Devletin temel ilkelerine saldıranlar, cumhuriyet rejimini yıkıp şeriat düzenini -ya da herhangi bir düzeni- getirmek isteyenler, anayasayı kendi hukuk kurallarına göre değiştirenler, toplumun sosyal düzenini bozacak hareketlerde bulunanlar en demokratik haklarını kullanıyorlar. Nitekim yaptıkları iş gayet demokrasiye uygundur(!) Neden? Çünkü ülkede demokrasi vardır. Öte yandan bu ülkede hukukun işlemediğini savunmak, vatanın birliğini ve bütünlüğünü istemek, üniversiteler özgür olsun, buralarda bilim üretilsin demek, basın özgürlüğünden ve sosyal devlet anlayışından yana olmak, yerli yersiz demokrasi çığırtkanlığı yapan zevatların katında demokrasiyle bağdaşmaz. Bunlardan birini aklının köşesinden geçirmek ise düşünce suçlusu konumuna düşmek için yeterli bir nedendir.

 

   Demokrasi, en güzel, hukuk devletinin varlığını sürdürdüğü ve kendi kendini koruma hakkını elde ettiği sistemlerde işler ve gelişir. Demokrasiyi kullanarak iktidar olanların, istediklerini elde edince demokrasiyi ortadan kaldırma çabaları ancak faşizanlıkla örtüşebilir. Demokrasi elbette sınırsız özgürlük değildir. Fakat kişiye yaşam olanağı sağlayan birtakım hakları beraberinde getirir. Bunların başında bireylerin temel hak ve özgürlükleri gelir. Yaşam hakkı, eğitim hakkı, sağlık hakkı, çalışma hakkı, taşınma hakkı vs gibi. Bunun dışında basın ve yayın özgürlüğü, sendikal haklar (toplu iş sözleşmesi, eylem, grev vs) da vardır. Tüm bunlar, kişilere rahat bir yaşama hakkı tanımakla birlikte, kişiler ve kurumlar arasındaki ilişkileri düzene sokar, sistemleştirir. Kendi haklarının sorumluluğunda olan birey ise yaşamın her safhasında akılcı davranır. Sorgulayıcı bakış açısına sahip olur. Haklarının sadece oy vermekten ibaret olmadığını -eğer öyle olsaydı İran’ın bugün demokratik bir ülke kabul edilmesi gerektiğini- bilir.

 

   Öte yandan, örneğin kamu kuruluşunda başörtüsüyle çalışma, kişisel bir hak değildir. Dolayısıyla demokrasiyle bağdaşmaz. Çünkü bu türlü bir davranış, hem hizmet edenlerin kendi aralarında hem de hizmet edenlerle hizmet alanların arasında ayrışmaya yol açar. Farklı dünya görüşlerine sahip insanlar, birbirlerine üstünlük taslama yarışına girerler. Ayrıca böyle bir uygulama farklı istek ve yapılanmaları da beraberinde getirir. Bu da ilgili kurumun, devletin kontrol mekanizmasından uzaklaşmasına sebep olur. Devletin kontrol mekanizmasından uzaklaşan kurumlar, başka kurumların -özellikle ülkemizde Cumhuriyet kazanımlarıyla elde edilen kurumların- yok olmasına ve devletin de bunu koruyamamasına neden olacaktır. Bu noktada yine demokrasi devreye girmektedir. Çünkü aksi takdirde kendisi büyük zarar görecektir. Bir ülkede demokrasi var diye demokrasinin izin vermediği yapılanmaların (gericiliği hedefleyen yer altı örgütleri, dernek, okul gibi) çoğalması o ülkede demokrasinin tasfiyesine neden olmaktadır. Demokrasinin göz ardı edilmesi aklın ve bilimin temel alınmadığı anayasaların meydana gelmesine neden olacaktır. Darbe sonrası yapılan anayasalar bunun en güzel kanıtıdır. Bu da laikliğin ve rejimin çöküşüne zemin hazırlamaktadır. Oysa demokrasi ancak bu saydığımız değerlerle birlikte var olmaktadır. Akıl ve bilimin olmadığı yerde laikliğin olmayacağı gibi, laikliğin olmadığı yerde de demokrasinin işi yoktur. Gericiliği özgürlük sayanlar, buna uygun bir rejimde ellerindeki bütün demokratik haklarını kaybederler. Nitekim okulda başörtüsünü savunan kız, başını kapatmak zorunda olduğu bir rejimi getirmek için uğraş vermektedir. Böyle bir rejimde ise okuma hakkını kaybedeceğini bilmesi gerekmektedir.

 

   Demokrasiye aykırı hareketleri, hoşgörü diye nitelendiren zihniyet, en çok az gelişmiş ülkelerde baş göstermektedir. Bunun nedeni ise oy toplama kaygısıdır. Fakat asıl neden sosyal ve ekonomiktir. Doğrudan doğruya, toplumun, az gelişmiş ve özellikle din sömürücülüğüne elverişli gelenekçi ve tutucu yapısıdır.(1) Gelişmiş ülkelere ve çağdaş toplumlara göre, ekonomisi düzgün olmayan ve altyapı yetersizliği olan ülkelere bakıldığında görülen yaşam kalitesinin düşüklüğü, bilinçsiz insanları dine eğilimli kılar. Bu tür insanlar tevekkül duygularıyla kandırılır ve dünya işlerinden soyutlanmaları sağlanarak bir nevi düşünmeleri de engellenir. Düşünmeyen bir toplumda ise demokrasi sekteye uğrar. Düşünmeyen insanlardan meydana gelen toplumu yönlendirmek ve yönetmek daha kolay olur. Çünkü bu tür toplumlarda eleştiri yoktur. Hiçbir şey sorgulanmaz, kulaktan dolma hurafeler kabul edilir, beyinler buna yönlendirilir. Halk, öteki dünyada mutluluğa kavuşacağı umuduyla, bu dünyadaki tüm haklarını din simsarlarının ellerine bırakır. Halkın cehaletinden faydalanmak isteyen bu sömürgenler, demokraside delikler oluşturarak halka demokrasi ve getirilerini kötü bir olguymuş gibi gösterirler. Bunlara göre düşünmek suçtur ve derhal katli vaciptir.

 

   Demokrasi elbette farklı düşüncelerin dile getirilmesini engellememektedir. Demokraside, benim gibi düşünmeyene hayat hakkı yok denilmemektedir. Özünde farklı görüşlerin de dile getirildiği hatta halkın meclisinde yer verildiği çoğulcu bir yapıyı savunmaktadır. Kendilerini öven olayları hoş karşılamak, muhalif görünenler hakkında kovuşturmaya geçmek ve yalnız bunları siyasal saymak demokrasi anlayışının darlığını ve yanlışlığını ifade eder. Olayları eşit açılardan görmek hürriyetlere saygıyı kanıtladığı kadar, kişi güvenliğini de pekiştirir.(2)  Aksi halde ise faşizmin kol gezdiği diktatörlükler oluşur. Tarih bir yana hâlâ günümüzde bunun örneklerine rastlamaktayız. İran, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerde demokrasi var diyebilir miyiz? Peki ya demokrasinin getirildiği iddia edilen Irak’ta demokrasinin izine rastlanabilir mi?

 

   Nasıl bir demokrasi?

 

   Osmanlı’nın son dönemlerini saymazsak, Türkiye, gerçek anlamda demokrasiye Kemalist ideolojiyle kavuştu. Eleştirel akılcılığa dayanan Kemalizm’in demokrasiye bakışı da “Bireyin birinci hakkı doğal yeteneklerin serbestçe geliştirmesidir” şeklindedir. Aynı zamanda bireysel özgürlük mutlak olamaz. Diğerlerinin ortak çıkarı bireysel özgürlüğü sınırlar. Özgürlük başkasına zarar vermeyecek her türlü tasarrufta bulunmaktır. Bireysel özgürlüğe sınır olarak başkalarının özgürlük sınırını gösterir. M.Kemal Atatürk, Medeni Bilgiler kitabının hazırlanması sırasında demokrasiyle ilgili kısımda demokrasi ilkesinin belirgin niteliklerini de sıralamaktadır.

 

   a) Demokrasi özüyle siyasi bir görünümdedir. Demokrasi bir sosyal ayrım veya ekonomik bir örgüt değildir. Demokrasi maddi refah sorunu değildir. Böyle bir kuram, vatandaşların siyasi özgürlük gereksinimini uyutmayı amaçlar. Bizim bildiğimiz demokrasi siyasaldır, onun hedefi ulusu idare edenler üzerindeki kontrolü sayesinde siyasi özgürlüğü sağlamaktır.

 

   b) Demokrasinin birinci özelliği ile ortak öz itibarıyla ikinci bir özelliği daha vardır. O da şudur; demokrasi düşünseldir. Bir kafa sorunudur. Herhalde mide meselesi değildir. Hükümet ilkesi de bir adalet sevgisini ve ahlak düşüncesini gerektirir. Demokrasi memleket aşkıdır. Aynı zamanda babalık ve analıktır.

 

   c) Demokrasi özünde bireyseldir. Bu nitelik, vatandaşın egemenliğine insan sıfatıyla katılmasıdır.

 

   d) Demokrasinin temel niteliklerinden birisi de eşitliğe çok değer vermesidir. Bu nitelik demokrasinin bireysel olması niteliğinin zorunlu bir sonucudur. Şüphesiz bütün bireyler aynı siyasal haklara sahip olmalıdırlar. Demokrasinin bu bireysel ve dengeye değer veren niteliklerinden yaygın ve eşit oy ilkesi çıkar. (3)

 

   Sonuç olarak demokrasi için, insanlara bireysel hak ve özgürlüklerini kullanabilme fırsatı veren, farklılıklara saygı gösteren fakat bu farklılıkların devletin temel yapısına zarar vermesini önleyen, fırsat eşitliğine ve çok sesliliğe önem veren siyasal bir olgudur diyebiliriz.

 

(1) Tunaya, Prof Dr Tarık Zafer, Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, Hukuk Düzeni ve Siyasal Kurumlar, s. 107

(2) Tunaya, Prof Dr Tarık Zafer, Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, Olayların Siyasallaşması, s. 66

(3) Yaltırak, Cenk, makale, Kemalizm’in Kuramsal Çerçevesi, Kemalizm’in Demokrasi ve Özgürlük Anlayışı.

 

 

 iletisim@PolitikaDergisi.com

 

 

 

  

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 20’de yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 20’yi indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.