Demokratik Toplum (!) Partisi mi, Diktatör Terörizm Partisi mi?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Selvihan ÇİĞDEM

Anayasa Mahkemesi 11 Aralık 2009 tarihi itibariyle Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasına karar kıldı…

   Son günlerde ülkede çıkan kaosun baş aktörü olarak DTP gibi görünse de arkasındaki gerçek, DTP’nin, Türkiye Cumhuriyeti’yle kurulduğu günden beri hesaplaşması olan güçlerin piyonu olarak kullanıldığıdır. Bunu en rahat, ülkede hangi taşı kaldırsan altından sırıtan yabancı vakıf ve sivil toplum kuruluşları ile onlarla bağlantılı çalışan yerli işbirlikçilerinin siyasi partilerle iç içe geçmiş etkinliklerinden anlayabiliyoruz.

   DTP’nin tarihsel sürecine baktığımızda cumhuriyetin ilanından önce emperyalist ülkelerle işbirliği yapmış Kürt çetelerinin, yine onlar tarafından dönem dönem öne sürüldüğünü görmekteyiz. DTP ise o günlerden bu güne uzanan süreçte, sürekli isim değiştirerek, kendilerini, kendi bakış açılarına göre ezilmiş bir halkın fedaisi gibi gösteren ve bu yolda  devlete karşı baş kaldıran zihniyetin son göstergesidir.

   Bir ülkeyi sömürmenin, onun gelir kaynaklarına sahip olmanın en kolay ve kestirme yolu o ülkedeki ulusal bilinci çökertmek ve ortak paydayı eriterek halkı birbirine düşürmektir. Bunun için de milliyet ve din gibi aidiyet duygusunun yoğun olduğu güçlerden yararlanılır. Böylece insanların en çok zaafı olan duyguları istismar edilir. İnsanlar birbirine düşerken hakkını aramak şöyle dursun elindekileri bile kaybettiğinin farkına varmaz hiçbir zaman. Kullanılan en büyük yöntem ise şiddettir. Şiddet ise psikolojik ve kaba kuvvete dayalı olmak üzere çift yönlü kullanılır.

   Psikolojik şiddet kaba kuvvete dayanan şiddete göre daha geniş bir etki alanına sahip olmakla birlikte insanlar üzerindeki etkisi daha fazla ve kalıcıdır. Bu yöntem siyaset arenasına taşındığı vakit, başka bir boyut kazanır ve psikolojik şiddet terörün güç aldığı siyasal şiddete dönüşür. Bu noktada DTP’nin kullandığı yöntem de siyasal şiddet yöntemidir.

   İsminin başında demokratik(!) bulunan partinin demokratik haklarını kullanarak milletvekili seçilen parti temsilcilerinin meclise girdikleri günden beri mikro milliyetçi, bölücü söylemlerinin günden güne artması, anayasada belirtilen değiştirilemez maddeleri tartışmaya açması ve bunları her fırsatta ayrılıkçı unsur olarak göstermesi, farklılıkları gündeme getirerek, bu farklılıklar üzerinden özerkliği hatta daha ileride bağımsız “Kürdistan” hayalini dile getirmesi, kendileri için yapıcı hiçbir çözüm üretememesine rağmen Kürt halkının duyguları üzerinden onları boş yere galeyana getirmesi ve kimlik kargaşası yaratması,  Atatürk ilke ve devrimlerinin eskimiş olduğunu ileri sürerek ülkenin değerlerine tehditler savurması, Doğu ve Güneydoğu’da yaşayan halkın sıkıntılarının tercümanı olmak yerine dağdaki teröristin meclisteki uzantısı olması gibi nedenler partinin ileriki dönemlerinin önüne örülen duvarın tuğlalarını oluşturdu.

   Bunlar çok uluslu ülkeleri ayrışmaya götüren bilinçli eylemlerdi ve BOP yolunda oynanan oyunlardan sadece biriydi. Ortada onların deyimiyle ne ezilmiş bir halk vardı ne de ayrıldıktan sonra tam bağımsızlığına kavuşacak bir ulus olacaktı. ABD ve Batılı ülkelerin çıkarları doğrultusunda sömürgeden başka bir anlam ifade etmeyen, tarihî ve ulusal bilinçten yoksun sözde mazlum halkın partisi konumundaki DTP, emperyalistlerin taşeronluğunu yapmaktan öteye gidememiştir. Terörün doğu bölgelerinden çıkıp ülke geneline yayılmasına ve halkın tedirginliğe kapılmasına yol açmış, şimdiye kadar iç içe yaşamış insanların birbirlerine şüphe ile yaklaşmasına neden olmuştur.

   “Hiçbir ödün teröristi tatmin etmez!” gerçeğinden yola çıkılacak olursa, mecliste DTP ile anlaşmaya çalışmanın kendini gerilla ilan edenlerle anlaşmaya çalışmaktan farklı olmadığı bir gerçektir. Başta DTP başkanı olmak üzere parti üyelerinin hiç biri terörist başı Abdullah Öcalan’ın sözcülüğünü yaptıklarını inkâr etmemiştir. Tam tersine böyle olduklarını her fırsatta haykırmışlardır.

   Peki tüm bunlar parti kapatmak için birer sebep midir? Demokratik yolla gelenlerin demokratik yolla gitmesi mi gerekir? Başka bir deyişle bütün partiler temsil ettiklerini iddia ettikleri kitlelerin gerçekten savunucusu mudur? Bunların tartışılması gerekir.

   İlk soruya hayır dedikten sonra diğer sorulara evet yanıtı veriliyorsa benim de sorum şu olacaktır: “Madem öyle yargıya bu ülkede neden ihtiyaç vardır?” Eğer yargının üstünlüğü varsa -ki öyle olmalıdır- tüm bölücü ve faşizanlığın odak noktası haline gelmiş bir partinin etkinliklerini dizginleme yetkisi de vardır. Düşünce özgürlüğü, düşündüğünü ifade özgürlüğü ülkenin resmi ideolojisini aşıp farklı alanlara hizmet veriyorsa buna ön ayak olan partinin yargı sınırları içinde engellenmesi olağan bir durumdur. Ulusal hukuk anlayışı gelişmiş Fransa, İspanya, İtalya, Almanya gibi ülkelerde parti kapatma örneklerine rastlamaktayız. Gelişmiş hiçbir ülkenin anayasası ülkenin bağımsız bütünlüğünü bozacak partilerin varlığını kabul etmemektedir. Demokrasinin olduğu ülkelerde parti kapatma yoktur demek de hamasetten başka bir şey değildir. Demokrasinin olduğu yerde yargı da vardır. Demokrasi yargının olmadığı yerde tutunamaz, tam tersine her şekilde sömürüye açık duruma gelir. Çünkü demokrasi her zaman milletin iradesi ile yaşatılamaz. O millet ki zararlı birtakım örgütlerin, siyasi kuruluşların, kitle iletişim araçlarının aracılığıyla yanlış yönlendirilmiş düşünceleri dumura uğratılmış olabilir. İşte tam da bu noktada yargıya ihtiyaç vardır. Yargı, güçler ayrılığı ilkesine bağlı olmakla birlikte yasama ve yürütmeyle aynı düzlemde değil, onların üstündedir. Aynı şekilde yargı milli iradenin de üstündedir ve evrensel hukuk anlayışına bağlıdır.

   DTP ve AKP gibi partilerin yargının kendilerinden yana bir kararı olduğunda onu yere göğe sığdıramamaları, ancak kendileriyle ters düşen kararlarında da bir o kadar yerin dibine sokmaya çalışmaları ülkede yargının bağımsızlığının ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmektedir. Çünkü bir ülkenin yargısı, parti tekellerinde siyasallaşırsa bağımsızlık kalelerinden birisi daha düştü demektir.

   DTP’nin kapatılması çözüm mü? Bu soruya kesin bir yanıt vermek şu durum için zor görülmektedir.  Bir partinin kapatılması tek başına kesin bir çözüm yolu değildir, fakat çözüme giden yolda atılan bir adım gibi görülmelidir. Ülkemizde, parti kapatıldıktan sonra daha güçlü bir şekilde eski yerine gelir gibi yanlış bir kanaat vardır. Yasaların izin verdiği ölçüde siyasal yaşamını sürdürmesi gereken bir partinin yasa dışı işlevlerde bulunmasına göz yummak ne kadar doğru olur tartışma konusudur. Bir partinin daha da güçlenerek gelmesi kapatıldığı için değil, kapatıldıktan sonra siyasi partiler yasasının gerektiği ölçüde düzenlenmediğinden ileri gelmektedir. Bu durumda parti kapatmalarıyla ilgili geçici değil kalıcı çözümlere giden kanunlar yapılmalıdır. DTP’yi kapatmak, parti kurucusunun ve bir üyesinin milletvekilliğini düşürmek ve daha birçoğuna beş yıl siyaset yasağı getirmek elbette ki çözüm değildir. Kaldı ki Ahmet Türk yıllardır siyasetin içindedir ve bu kapatılan ilk partisi değildir. Bu bağlamda önemli olan yeniden aynı zihniyetle parti kurulmasının önüne geçmektir. Aksi hâlde beş yıl sonra kaldıkları yerden devam edeceklerdir.

   DTP’nin kapatılması Kürt halkının iradesine ket vurmak değil, ileride daha fazla yanlış yönlendirilmesinin önüne geçmek içindir. Olması gereken de budur. Kaldı ki Kürt halkını ne kadar temsil ettiği de düşündürücüdür. Kandil dağından inen peşmergelerin Ankara yolunu tutması doğudaki hangi soruna çözüm getirmiştir ya da oradaki hakikaten yardıma muhtaç olanlara ne kazandırmıştır? Sırf ideolojide birleşmek hayat şartlarında neyi değiştirmiştir? Bunlar yanıtlanamayan sorular arasında yer almaktadır. Hayatında okul ve kitap yüzü görememiş insanların zafer işaretleri yaparak demokrasiden, özgürlük ve eşitlikten dem vurması, yollara dökülmesi onların bu kirli oyunun nasıl bir maşası hâline geldiğinin göstergesidir. Küçücük çocukların kalem tutması gereken ellerine silah, taş, sopa vererek militan şekilde yetiştirilmesi de bir ülkenin geleceği için ağır bir darbedir. Bölge insanının bilerek cahil bırakılması elbette ki onların suçu değildir. Fakat devletin terör nedeniyle sonuç alamadığı yerlerde kurtarılmış bölge edasıyla tavır takınarak halkının bir adım dâhi ileri gitmesini engellemek de devletin suçu olması gerek.

   DTP’nin kapatılmasının çözüm yolu olup olmadığını zaman gösterecek. Ama asıl önemli olan partinin kapatılması değil, kapatıldıktan sonra izlenecek yoldur.

   Saygılarımla…

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

  

  

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 19’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 19’u indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.