Eğri Oturup Doğru Konuşalım….

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Yoksa birilerinin yaptığı gibi doğru oturup eğri mi konuşalım? Veya hiç konuşmayalım, “bana ne dünya yansa bir sap samanım yok” mu diyelim. Bu ülke bizim. En ufak bir olumsuzlukta içimiz yanıyor. O zaman konuşalım. Doğru olmayan haberlerle insanları kandırmaya çalışanların yalanlarını ortaya koyalım.
 
Medyada son günlerde sıkça gördüğümüz söylemlerden biri, ekonomik krizin etkisini kaybettiği, çıkışın başladığı yönünde. Ekonomide moralin yüksek olması iyileşmenin hızlı olmasına sebep olur. Ancak morali yükseltelim diye gerçek dışı haberler yapmak, yarardan çok zarar getirir.

 
“Türkiye İstatistik Kurumu ve Gümrük Müsteşarlığı işbirliği ile oluşturulan geçici dış ticaret verilerine göre; 2010 yılı Ocak ayında, 2009 yılının aynı ayına göre ihracat %0,3 azalarak 7.864 milyon dolar, ithalat ise %23,9 artarak 11.504 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. Aynı dönemde dış ticaret açığı %160,6 artarak 1.397 milyon dolardan 3.640 milyon dolara çıkmıştır. 2009 Ocak ayında %85 olan ihracatın ithalatı karşılama oranı, 2010 Ocak ayında %68,4’e gerilemiştir.”
 
Bu ifadede benim dikkatimi çeken en önemli konu, ithalata çok fazla bağımlı ihracat politikamızı sürdürmeye devam ediyor olmamız. Başka bir deyişle ihraç ettiğimiz ürünlerdeki öz payımız son derece az. İhracatının %32 fazlası kadar ithalat yapmak zorunda olan bir ülkenin kalkınmadan refahtan söz etmesi ne kadar doğrudur.
 
“2010 Ocak ayında fasıllar düzeyinde en büyük ihracat kalemi, Motorlu kara taşıtları, traktör, bisiklet, motosiklet ve diğer (1.063 milyon dolar) olurken; bu fasılı, örme giyim eşyası ve aksesuarları (616 milyon dolar) kazan makine ve cihazlar, aletler, parçaları (608 milyon dolar), elektrikli makine ve cihazlar, aksam ve parçaları (487 milyon folar) izlemiştir.”
 
İpliğin büyük bir bölümünü bile ithal ettiğimizi düşünürsek, ihracatımızın amiral gemisi olan kalemlerde bile ne kadar dışa bağımlı olduğumuz ortaya çıkıyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi konuşmasında, iktidarın ne kadar büyük bir başarıya imza attığını anlatırken 2001 yılında 25 bin Türk şirketinin ihracat yaparken bu rakamın 2009'da 48 bin 551'e yükseldiğini belirterek, "Yaklaşık 50 bin aktif ihracatçı firmamız var. Bizim hedefimiz bunu 70 bine çıkarmak" dedi. Bu sayede ülke refahının ne kadar arttığını anlattı. Gelecek için ümitli olduklarını vurgulayan Büyükekşi, "Bizim büyük bir projeksiyonumuz var. Teknolojik dönüşümü tamamlamış, üretim teknolojilerine hâkim şekilde; belirlenmiş alanlarda liderlik pozisyonuna gelerek 2023 yılında ihracat gelirini 500 milyar dolara çıkaracağımızı öngörüyoruz. Planımız var, planımızı gerçekleştirmek için azmimiz var. Bu hedefe ulaşmak için 3 önemli amaç karşımıza çıkıyor. Bunlar mevcut pazarlarda payımızı artırmak, yüksek büyüme potansiyeli olan hedef pazarlara ulaşarak burada pazar payımızı artırmak ve ihracatçı sayısı ile kapasitesini genişletmektir. İhracatçı sayısını ve kapasitesini KOBİ'ler ile artıracağız" şeklinde konuştu…
 
İnsanların morali yüksek tutulmak isteniyor ama doğrular söylenmiyor. 2001 ile 2010 karşılaştırıldığında, örneğin; *İhracatın ithalatı karşılama oranında pozitif bir değişme var mıdır, varsa bu bahsettiğiniz pembe tabloyu destekliyor mu?
 
*Milli gelirden alınan payda değişik gelir gruplarının aldıkları pay itibari ile makasta bir kapanma var mıdır? Yoksa tam tersi açılma mı söz konusudur.
 
*İhraç edilen veya yurtiçinde tüketilen ürünlerin yerli üretim veya tedarik olan bölümlerinde pozitif bir değişim var mıdır? Bu soruları uzatmak mümkün.
 
Ancak şu üç soruya bile verilecek doğru yanıtlar, ekonomik anlamda bütün dünya ülkelerinin, (özellikle bizim kategorimizde olanların) hızlı bir reel büyüme sağladıklarını, piyasalarda dolaşan bol ve ucuz maliyetli parayı yatırıma dönüştürdükleri gözlenirken, bizim bir arpa boyu yol gitmediğimiz ortadadır. İşte bu yüzdendir ki krizin en ağır hissedildiği 2009 Ocak ayına göre 2010 Ocak ayında söz konusu ülkelerde istihdam artışı yaşanırken, bizde işsizlik oranı % 0.4 yani 29.000 kişi artmıştır. Daha da kötüsü, yetkililerin durumu kabul edip önlemler alacağı yerde, pembe tablo hikayeleri ile günün geçirilmesine çalışılmasıdır.
 
Sayın Mehmet Büyükekşi’nin dediği gibi ihracat beklentimiz Kobilere kalmıştır.
 
Özelleştirme adı altında ülke değerlerini “babalar gibi” satma veya savurma politikalarının bizi getirip bıraktığı yer işte burası. Ekonomi bir ülkenin can damarıdır. Bizim can damarımız ise tıkalı. Eleştiri, yakınma tabii ki kolaydır. Eleştiren insanın çözüm önerisi de olması gerekir. Duyduğunda birileri zıplayacaktır ama bizce çare, devletin özelleştirme deyip elindekileri satma yerine, halka destek ve teşvik vermeli, gerektiği yerde zararda etse de üretime girmesidir. Birilerinin çok beğendiği liberalizmin bizdeki uygulama modeli sonumuzu getiriyor.
 
cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.