Endişeye Gerek Yok…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Politikacıların çok büyük bir çoğunluğu olup bitenleri, gerçek olup olmadıkları kıstası ile değil, getireceği veya götüreceği oy miktarına göre değerlendirir… Ya da seçim kampanyası aşamasında [maddi ya da manevi olarak] borçlandığı kişileri tatmin etmek, “bir yerlerden” aldığı talimatları harfiyen yerine getirmek veya bohçasını en kısa yoldan doldurmak amacıyla davranışlarını belirler…

Demokrasi olarak tarif ettiğimiz yöntem içinde sözünü ettiğimiz bütün bu davranış biçimlerine açıkça izin, hatta destek vardır… Zaten acıklı ve çelişkili olan da budur.

Ekonominin motoru,  insan bencilliğinin sınırsız hırsından kaynaklanan enerji ile çalışmaktadır.

Demokratik siyasetin işleyişi ise enerjisini, yine aynı insan bencilliğinin sınırsız hırsından almaktadır.

Çağdaş emperyalizmin yükselen değeri olan neo/liberal sistem, işte bu iki öğenin bileşkesinde oluşturulmaya çalışılan toplumsal düzenin temeli ve omurgasıdır.

Çağdaş demokrasilerin yönetim kadroları sözünü ettiğimiz bu temel omurga ekseninde [yine birileri tarafından, özenle] oluşturulur.

Liderler bu kültür içinde devşirilerek, yetiştirilir.

Siyasi partiler bu oluşuma eleman yetiştirmek için uğraş verirler.

Benimsenen kültür ve zihniyetin temel unsuru, bencil enerjinin mümkün olduğu kadar kontrol altında tutulması, ekonomik kullanılması ve ortaklaşa bir çıkar-amacına doğru yönlendirilmesidir. Siyasi kadrolar içindeki düzen ve hiyerarşi, bir nevi çete kültürü ahlakı ile sağlanır.

Yandaşlar bir safta toplanır; karşıtlar ise, hedef kapsamı içine alınarak gözlenir, denetlenir.

Ama yandaşların ayaklarını bastıkları zemin de oldukça oynak ve kaygan bir nitelik taşır.

Her an tetikte olmak zorundadır siyasetçi: Çünkü her geçen saniye, bir yandaşın karşıt safa ve karşıt saftaki bir kinin de yandaş-asker haline gelebilme imkân ve ihtimali ile yüklüdür.

Yandaşı beslemezseniz bir küçük cukka uğruna karşıt saftaki yerini alabilir.

Karşıtı umutlandırıp önüne bir parça umut fırlatırsanız gelecekte yandaş haline gelebilir.

Alma verme bilânçosunu iyi yapmak zorundadır politikacı.

Girdi çıktı hesabını gerçekçi bir gözle değerlendirmek zorundadır...

Siyaset adamı, örneğin laiklik kavramını günün koşullarına göre yeniden tarif etme incelini gösterebilecek bir yetenekte olmalıdır.

Dersim olayını, kendi tarihi koşulları içinde değil, bugünün oy aritmetiği içinde değerlendirmesini bilecek kadar akıllı olmalıdır.

Ziyaret programını belirlerken Hastal’a mı, yoksa Silivri’ye mi gitmesi gerektiği konusunda doğru karar verebilmeli ve gittiği yerlerde kimlerle görüşüp, kimlerle asla görüşmeyeceği konusunda da işe yarar bir ölçüt kullanabilmelidir.

Siyasetçi, iş adamları ile yiyip içerken, yılbaşı gecesini maden ocağında geçirmesini bilebilecek kadar basiret sahibi olabilmeli, esnekliğini giderek daha da yalıtmalıdır…

Siyaset adamı, sadece olabilecek dualara âmin demeli, ileriye dönük ideallere geleceğini bağlamamalı, enerjisini böyle boş umutlar uğruna harcamamalıdır.

Siyaset adamı akıllı olmalıdır, anlayacağınız…

Kendi kişisel bohçası ile kamu yararı arasındaki çelişkide hiç tereddüt etmeden kararını verip, safını tutabilmeli ve vicdanı ile Arap saçına dönük bir hesaplaşma krizine kendini kaptırmayacak kadar gerçekçi, çağdaş, işini bilir bir günün adamı olmayı bilebilmelidir.

Ülkemiz bu nitelikteki insan kardeşlerimizle tıka basa dolu bir toplum profili çizmektedir.

Ve ünlü bir söz bu yazının sonuna doğru, tam sırasında imdadımıza yetişmektedir:

  • Her toplum kendisine layık bir yönetim kadrosu oluşturur!..

Hiç kimse bundan endişe etmemelidir…

faruk.haksal@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.