Faili Meçhuller Devlet Politikasıydı

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 
Bu sözleri geçtiğimiz hafta Emekli Oramiral Atilla Kıyat’tan duyduk. Atilla Kıyat bunu dile getirirken faili meçhulleri yalnızca güneydoğu ile sınırlandırmamış olsa da medya ve hükümete yakın kesimler sözleri buna indirgedi. Türkiye 90’lı yıllarda ve öncesiyle birlikte 17.000 insanını faili meçhullere kurban verdi.Kimi İstanbul’dan kimi Diyarbakır’dan. Kimi yazar, gazeteci kimi ise esnaf. Cumhuriyet’in kuruluş dinamiklerini ve temellerini bilmeden bu faili meçhulleri yorumlamak ise sakat sonuçlara neden olabilir.



Cumhuriyetin kuruluşunda esas rolü oynayanlar arasında burjuvazi yoktu çünkü Türkiye’de burjuvazi henüz bebeklik dönemindeydi. O halde devlet bir başka deyişle cumhuriyet toprak ağalarına ve bürokrasiye dayanmak zorundaydı. Gücünü kaybetmek istemeyen genç cumhuriyetin yöneticileri ve üzerine oturduğu bu yapı düşmanlarını kesinkes solcular, bölücüler ve irticai faaliyet yürütenler arasında gördü. Şuna isim verelim artık. Bölücülerle kastedilenler kimlerdi? Lazlar mı, Çerkezler mi? Mütareke sonrası yurtta kalan bir avuç Rum ya da Ermeni mi? Yoksa özerklik taleplerini daha İttihatçılar döneminde açığa vuran ve 1.Dünya Savaşı sırasında ve ertesinde ulusalcı fikirleri benimseyen Kürtler mi?

Osmanlı pek çok milletten oluşuyordu ve bu unsurlar 19.yy’ın başından 20.yy’ın başına kadar bir bir bağımsızlıklarını kazandılar. Çağın iktisadi-siyasi gereği olan ulus-devlet yapılanmalarını gerçekleştirmeye çalıştılar. Osmanlı’dan en son ayrılan Ermenilerdi. Ermeniler, Osmanlı için önemli hizmetlerde bulunmuştu ve son ana kadar sadık kalmışlardı. Bu yüzden de millet-i sadıka ismini alabilmişlerdir. Onların da isyanı bir şekilde bilinen yollarda gerçekleşti. Ermenilerin bu topraklardan ayrılışı Kürtlerin de Genç Cumhuriyetle olan ilişkisini belirledi diyebiliriz.

Abdülhamit’in Osmanlı’nın doğusunu ayakta tutabilmesi adına sarıldığı İslamcılık politikası, Kürtleri Osmanlıya ve Cumhuriyete yakınlaştırdı. Anadolu’da olası bir Hristiyan ayaklanmasından –özellikle Rumlar ve Ermenilerden- çekinen Osmanlı Devleti, Kürtlerden oluşan Hamidiye alaylarını kurdu. İsmi Abdülhamit’ten gelir.Bugünkü koruculuk sistemine benzer. Devlet desteğini alan Kürtler silahlandırıldı. Hamidiye alaylarında bir emir-hiyerarşi düzeni bile vardı. Kürtlerin silahlandırılması ise eninde sonunda Ermenilere karşı yapılmış bir hareketti. Artık iki komşudan birinin silahı ve devlet desteği vardı. Ermenilerin isyan etmelerini hızlandırdığını düşünüyorum. Doğu Anadolu Kürtler ve Ermenilerin çok yoğun ve komşu olarak yaşadıkları yerlerdi. Bahsettiğim tarihte- ki bu tarih 1900 ile 1917 arasını kapsayan süredir aşağı yukarı- Balkanların kaybedilmesiyle birlikte buradan gelen Balkan göçmenlerinin Anadolu’da iskan edilmeleri durumunu da göz ardı etmemeliyiz zira, göçler ırkçılık yaratmaya eğilim duyar.

Ermeniler göç ettirildi. Bu millet o zamana kadar Anadolu’nun ticari damarlarını oluşturuyordu diyebiliriz. Tamamiyle değil ama çok önemli bir payları vardı. Zengindiler demek istiyorum. Malları mülkleri çoktur. Bütün bunlar; işyerleri, evler, araziler, köylerin önemli bir kısmı Kürtlere, Balkan göçmenlerine pay edildi. Hatta Cumhuryet’in başında mübadeleyle uğraşan bakanlık yetkilileri rüşvet ve hırsızlık suçlamalarına maruz kalmıştı. Birileri yurdunu bırakıp gidiyor, bunlar nasıl pay edilmiştir? Hala büyük bir soru işareti var bu noktada.

Adana’da Kayseri’de Ermenilerin önemli mallarına konan Balkan göçmenlerinin önemi yadsınamaz. TÜSİAD’ın 500 kişilik listesine bakınız, kaçı Balkan göçmenidir. Mübadele; öncesi ve sonrasıyla araştırılmaya değer bir konudur. Kurtuluş Savaşına Kürtlerden etkin bir katılım için Kemal Paşa, Kazım Paşa ve diğer etkili paşaların, devlet adamlarının Ermeniler geri dönerse kozunu oynadığını düşünüyoruz. Düşünmemiz için belgelere de sahibiz. Bizimle hareket edin savaşın; yoksa biz kaybedersek siz tutunamazsınız ve İtilaf Devletlerinin yardımıyla burada büyük bir Ermenistan kurulur. Aldığınız her şeyi Ermeniler geri alacaktır. Sizleri de buralardan sürerler. Kürtlerin Kurtuluş Savaşına sıcak bakmalarının bir sebebi de budur. Lozan’dan sonra Genç Cumhuriyet’in kurucuları dışarıdaki iktidar mücadelesini tamamlayınca bu kez içeride iktidar mücadelesine başladı. Aslında Kurtuluş Savaşı’nda iç ve dış mücadele birlikte sürüyordu. Cumhuriyet sahnesi bunun ilerlemiş versiyonundan başka bir şey getirmedi.

Kürtlerin ayrılıkçı talepleri sesini belki de en çok Şeyh Sait isyanında gösterdi. Şeyh Sait isyanını ayrılıkçı ve dolayısıyla Sevr psikozuyla eşdeğer gören Kurucular, Takrir-i Sükun yasasını çıkararak hem askeri yolla isyan bölgesini temizlediler hem de bu isyanı kullanarak memlekette Cumhuriyet’e ve yeni yönetime muhalif bütün odakları ortadan kaldırdılar. İzmir Suikasti davasıyla Karabekir, Ali Fuat, Refet Bele, Kara Kemal gibi İttihatçı ve muhalif kadrolar iktidarın dışında bırakılarak ezildi. Yıl 1927’dir. Cumhuriyet aslında bu yıl kuruldu diyebiliriz çünkü politikanın ilk kuralı alternatifleri ortadan kaldırmaktır. Bu durumda politika reddetmekle başladığı kadar aynı zamanda alternatifsiz bırakmakla da başlıyor. O andan itibaren Cumhuriyet çok hassastı. Nerede irticai, sol, ayrılıkçı bir hareketlenme görülse buna saldırma, ortaya çıkmaya başlarken tabiri caizse yılanın başı küçükken ezme ve bitirme kararı aldı. Bu Türkiye’de burjuvazinin bir taktiği olagelmiştir. Milli Güvenlik Siyaset Belgesi bunun kağıt üstüne geçirilmiş halinden başka bir şey değildir. Bu belgede son yapılan değişikliklerle irticai faaliyetler devletin düşman odağı olmaktan çıkarılmıştır.

Atilla Kıyat’ın açıklamaları da buna işaret etmektedir. Türkiye’de 1970’lerden 2000’lere Türkiye’de birileri, terör var diye, cinayeti meşru hale getirdi. Bu anlayışa göre devletin bekaası her şey ve kişiden önce gelmektedir. Devleti oluşturan halkından bile önce. Türkiye’de devlet halk için değil, halk devlet için vardır. Devleti oluşturan ayrıcalıklı sınıf, burjuvazi demeyi uygun görüyorum, sosyal mobiliteyi zayıflattı. Demokrasi diye bütün demokrat kurumların önünü kapattı. Ekonomiyi daha kötü hale getiremezlerdi. Orhan Bursalı Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde biz Beyaz Türkler kabul edelim bu ülkeyi mahvettik,ülke yönetimini Alevi-Kürt koalisyonuna bırakmanın zamanı geldi diye yazdı. Türklerde çok eskiden yana sınıflar belirgindir. Göktürkler’de akbudun karabudun vardır. Akbudun soylulardır. Karabudunu siz tahmin edin. Bir de hala biz olmasaydık siz ne olurdunuz deyü buyurmaktalar efendiler. Ayağınızda çarık yoktu bu cumhuriyeti biz kurduk susun oturun demekteler. Bunları hala duymaktayım.

Atilla Kıyat soruyor. Bunun vicdanıyla nasıl yaşayacaksınız? Bu faili meçhul kararlarını alanlar nasıl yaşayacak? Uğur Mumcu’yu, Ahmet Taner Kışlalı’yı, Necip Hablemitoğlu’nu, Abdi İpek’çiyi öldürün, tehlikelidirler diyenler, Sivas’ta 33 aydınımızı tehlikelidirler yakınız kararını verenler, bir iç savaşa sebep olanlar nasıl yaşayacaklar? Düşünce suçlusu olduğunu ilan ettiklerine, işkence eden hapise atıp yıldıranlar nasıl yaşayacaklar, ne diyecekler?

Devlet için öldürdük.
Devlet için hapise attık.
Devlet için işkence ettik.
Devlet için devlet için.


 

alphan.telek@politikadergisi.com

Yorumlar

ATİLLA KIYAT VE CIA

Tayyip Erdoğan'ın Gizli İstihbarat örgütünü kurup yöneten ve TSK'ya karşı yapılan CİA merkezli saldırının koordinasyonunda görev alan emekli general Atilla Kıyat'ın açıklamalarını muteber kabul edip, PKK'nın "17 bin faili mechul var" iddialarını gerçek gibi göstermeniz nedeni ile sizi kınıyorum.

Siz bu kafayla Ermeni ırkçılarının "Ermeni soykırımı yapıldı" iddialarını da kabullenir ve okuyucularınızı inandırmaya çalışırsınız.

Nasıl olsa atış serbest, atın beyler atın. Türk'ün bir Cumhuriyeti vardı, vurun beyler vurun. Amerikasıyla, PKK'sıyla, Ermenisiyle, Yunanıyla, Siyonistiyle, dincisiyle, liboşuyla, sahte solcusuyla, Atilla Kıyat'ıyla bir olun vurun. Nasıl olsa atış serbest.

Ama bugünlerin yarınları da var?
"US Delta Force" helikopterle Atilla Kıyat'ı alır. Ya siz ne olacaksınız?

Devlet için

Sayın Alphan TELEK, seçtiğiniz konu son derece düşündürücü, eğer düşünen varsa!
Bir ülke düşünün. ülkenin en değerli aydınları peş peşe öldürülüyorlar! Ne şehit ne gazi!
Failleri bulunamıyor! Mızrak çuvala sığmıyor. faili meçhuller devlet politikası gereği öldürülmüş, faillerinin bulunamayışının nedenide buymuş meğer!
İnsanın kanı donuyor!
Ve biz böyle bir devleti sorgulamaya kalktığımız zaman, devletin rejimini sorgulamaya kalktığımız zaman. Devletin kutsiyeti heyyula gibi karşımıza dikiliyor.
Senmisin devlete dil uzatan, sen misin rejimi sorgulayan!
Her kötülük, her adilik devlet için. Ne devletmiş be!
Devlet bir yerlerden hatrı sayılır miktarda silah alıyor. bu silahların hiç bir yerde kaydı bulunamayınca. ülkenin cumhurbaşkanı çoban sülü şöyle diyor: "devlet her zaman rutin olanı yapmaz" Kan beynime fırlıyor! Bu söz karşısında benim söylediğim şudur; "Şu devlet arada rutin olanı yapsa"
Yapmıyor!
Ve biz, bu nasıl devlet? diyemiyoruz!
Nasıl diyeceksin?
Demeye kalkanların, akıbeti ortada!
Soramıyoruz devlet ne için var?
Devlet kutsalmıdır? bu kutsallık ne rezaletleri örtüyor.
Ordu devletin en kutsal kurumu. Bir de peygamber ocağı falan denilmez mi? Oy anam oy. oy ki ne oy? rejim savunmak gibi mübarek görevleride var ki mübareklerin.
Ama gerçek bir yere kadar gizlenebiliyor. Mızrak çuvala sığmıyor. Birileri utanılacak gerçekleri döküveriyor ortalık yerlere!
Saygılar selamlar.

saydınmı kardeşim 17000

saydınmı kardeşim 17000 i.kulaktan dolma bilgiler bunlar ya.fail i mechul demek bile olenlere hakarettir.faili hangi guclerin oldugu bellidir bunların..

Suçlu Belli İşte!

Atilla Kıyat böyle demekle azmettireni açıkça belirtmiş oldu ama nedense azmettiren değil hep tetiği çeken suçlu gibi gösteriliyor. Devlete hükümetler hükmeder. Neden o zaman bir Allah'ın kulu da çıkıp o zaman devleti sorgulayalım demiyor. Faili meçhul cinayetlerin en çok olduğu zamanlarda devlete hükmeden hükümetler neden sorgulanmıyor. Susurluk olayından sonra "Bu devlet için kurşunu yiyen de atan da şereflidir" diyenlerin ifadesine tanık ya da sanık sıfatıyla başvurulmuyor da varsa yoksa TSK'ya yükleniliyor. Belli ki TSK hükümetin verdiği emirleri yapmış.
Neden İzzet Bey'in "ülkenin cumhurbaşkanı çoban sülü" dediği kişiye kimse hesap sormaz? Çünkü amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek. Amaç faili meçhulleri aydınlatmak değil, TSK'yı katil gibi göstermek...

Çok mutluyum demek ki yazım

Çok mutluyum demek ki yazım birilerine dokunmuş.Şunu söylemem gerekir Atilla Kıyat bunu dile getirmese de bunu söyleyen binlerce vatan evladı var.17000 değil tamam 10.000 deyin beğenmediniz mi 5.000 deyin o da mı olmadı yok mu indiren?Hatta kimse öldürülmedi zira pislikler ortadan kaldırıldı farklı düşünenler yok edildi sadece öyle değil mi?Kurtlar vadisi esintili senaryolarını kendine sakla Sosyolog.Bu sıfatı adının önüne getirmiş olan biri şunu hatırlamalı sen bilim adamısın.toplumsal ihtiyaçlara göre bilim mi yapacaksın?Gerçekliğe göre mi?Hoş, anlamazsın zaten.

Öte yandan Ümit Bey ben ordu yaptı mı dedim?Şu koca yazıda orduya tek bir laf atmadım.Kaldı ki yazıyı Emekli bir Oramiral'in sözleriyle başlattım.Devlet ordu demek değildir.Haklısınız hükümetlerin de payı var bunlarda ama Ecevit'e suikast planları yapılırken -Ecevit başbakandı- sizin tezinizi nasıl açıklayacağız.Öte yandan bunları yapanlar Orgeneral Eşref Bitlis'i de ortadan kaldırmadılar mı?Turgut Özal cumhurbaşkanıyken kendisi kürsüdeyken suikast girişimi olmadı mı?Adam kendini mi vurdurdu yoksa Hakan bey siz söyleyin,belki de halkın gözünde kahraman olmak istiyordu dersiniz siz,var çünkü böyle dizi esintili Türk islamcıların ortaya koyduğu saçma sapan senaryolar.

Saygılar Selamlar.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.