Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Tanıdık Tanınmayanlar
- İMF-Dünya Bankası ve Küresel Düzen
- CHP’de Gençlik Kolları var mıydı?
- Domuz Gribi ve GDO Terörü Elele
- Üçlemeler
- Milli Eğitim Bakanı Sayın Nimet Çubukçu’ya Açık Mektup
- Bir Haberin Düşündürdükleri
- Islak İmza, Islak Damga, Sulu Muhabbet Ekseninde TSK ve Cumhuriyet
- Öğretmenlerimize...
- Cep Tehlikesi, Hayatımızdaki Minyatür Çernobiller
- Biri Şu Gazeteyi Durdursun!
- AB Üyelik Kriterlerini Yanlış Anlamışım Affola
- Alın verin kendi canınızdan vazgeçin; ekonomiye can verin!
- Aleviler Kandırılıyor.
- Haberturk’teki Değişimin Farkında mısınız?
Finansal Piyasalarda Reform Çalışması
Mevcut finansal sistemin aksaklıkları kriz ile birlikte gün yüzüne çıkmış bulunmaktadır. Kriz, finansal sistemin üzerindeki o sihirli örtüyü kaldırdı; çünkü bu defa krizden herkesin canı yandı. Finansal piyasaların son otuz yılında liberal görüşlerin hâkim olmasının sonucu olarak bir “kuralsızlaştırma” dönemi yaşandı ve dönem krizle kapandı. Artık herkesin (siyasiler, akademisyenler, meslek örgütleri), yeni finansal sistemin nasıl olması gerektiği sorusuna yüksek perdeden cevaplar aradığı bir döneme girdik. Başta krizin kaynağı ABD’de olmak üzere, İngiltere, Avrupa Birliği ve birçok uluslararası kuruluşta, finansal sistemin eksikliklerini inceleyen ve yeni finansal sistemin nasıl olması gerektiğini araştıran çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Bu kapsamda ABD, Avrupa Birliği ve İngiltere’de yapılan reform çalışmaları ön plana çıkmaktadır.
Avrupa Birliği – De Larosiere Raporu
Bu rapor 2009’un Şubat ayında eski Fransız Merkez Bankası Başkanı Jacques de Larosiere başkanlığındaki bir ekibin çalışmasıdır ve bizzat Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso tarafından görevlendirilmiştir. 2009’un sonunda Avrupa Parlamentosu’na sunulacak olan bu rapor dört bölümden oluşmaktadır. Bu yazımda Birinci Bölümü inceleyeceğim.
1. Bölüm: Finansal Krizin Nedenleri
1.1 Makro Ekonomik Nedenler
Finansal krizi tetikleyen ana unsurların faiz oranlarının düşmesinin sonucu olan likidite bolluğu olduğu kabul edilmiştir. Düşük faiz oranlarının uzun süre hüküm sürmesi piyasalara güven aşılamıştır ve bu yapının üzerine daha yüksek getirili yatırımlara yönelme isteğinin sonucu olarak risklerin doğru fiyatlandırılmadığı ve yüksek kaldıraç oranına sahip yeni enstrümanlar geliştirilmiştir. Bu noktada finansal inovasyon limitleri zorlanmış ve finansal sistemde borçluluk hızla artmıştır.
İnsanların kendini aşırı güvende hissettiği durumlarda (uzun süreli düşük faiz oranları) ekonomik beklentiler de pozitife dönmektedir. Kullanılan sermayenin maliyetinin (faiz oranı) çok düşük olması ise ekonomik birimleri risk almaya teşvik etmektedir. Çünkü bu gibi dönemlerde (ekonominin genişleme aşaması) daha yüksek getiri elde etmenin yegâne yolu yüksek kaldıraçlı işlemler yapmaktan geçmektedir. Piyasanın sürekli yükseleceğine inandırılmış binlerce-milyonlarca kişi ve kuruluşun olduğu bir ortamda öz sermaye kârlılığının artırılmasının biricik yolu daha fazla borçla finansal piyasalarda işlemler yapmaktır. (Yapılan işlem sonucunda elde edilen kâr, borçla finanse edildiğinden daha az sayıda hisse senedine bölünecektir ve öz sermaye kârlılığı artmış olacaktır.) Tabii ki faiz oranları artmaya başlayınca oyun bozuldu! Borcun üzerine kurulu bir yapının ne kadar sağlıklı olduğunu düşünüyorlardı ki? Birinin kazanması diğerinin kaybetmesine bağlı olan bir oyunda kimse sonsuza kadar kazanamaz!
1.2 Risk Yönetimi
Raporda, karmaşık yapılandırılmış ürünlerin (menkul kıymetleştirme, türevler) riskin ölçümünü zorlaştırdığı kabul edilmiştir. Şeffaf olmayan piyasalarda risk değerlendirmesinin yapılmadığı, likidite riskinin piyasa katılımcıları ve finans otoriteleri tarafından azımsandığı belirtilmiştir.
Yükselen bir piyasada kredi verenlerin ve aracı kuruluşların riski daha az gösterip daha fazla kredi verme yoluna gitmesi normal kabul edilir ki yüksek riskli yapılandırılmış finansal yatırım araçlarının peynir-ekmek gibi satılmış olması bunların başarılı olduğu anlamına gelir. Bu sayede kredi verenler ve aracı kuruluşlar daha fazla kazanmıştır. Kredi verenler verdikleri riskli kredileri (krediyi alanlara riskli olmadığı inandırılan) menkul kıymetleştirerek bilançolarından çıkararak, aracı kuruluşlar ise daha fazla işleme aracılık ederek çok yüksek getiriler elde etmiştir.
1.3 Kredi Derecelendirme Kuruluşlarının Rolü
Verdikleri notlara göre piyasaya yön verme gücüne sahip kuruluşların oyun arkadaşlarıyla (aracı kurumlar, kredi alanlar, kredi verenler) kafa-kol ilişkisine girmesi (kredi derecelendirme maliyetini ihraççı ödüyor!) sonucu yapılandırılmış ürünlere özel sektör tahvilleri gibi yüksek not vermişlerdir.
-Lehman Brothers battığında sizce kredi notu neydi?
1.4 Kurumsal Yönetim Eksiklikleri
Raporda yapılandırılmış ürünlerin risk değerlemesinin üst düzey yöneticiler tarafından yapılmadığı ve uzun vadede sağlanacak makul getiriler yerine kısa vadeli astronomik getirilerin peşine düşüldüğü ifade edilmiştir.
Üst düzey yöneticilerin içinde bulunduğu durumu özetleyen bir söz:
‘‘ As long as the music is playing you’ve got to get up and dance’’.
Chuck Prince
1.5 Düzenleme, Denetleme ve Kriz Yönetimindeki Eksiklikler
Düzenleyici otoritelerin şirket bazında (mikro) denetim üzerine yoğunlaştığı, makro riskleri ise gözden kaçırdığı (ihmal ettiği) belirtilmiştir.
AİG’ye milyarlarca dolar verilerek kurtarılması buna örnektir. Tek bir şirket sistemik riski etkileyebilecek boyutta küresel finansal sisteme entegre hale gelmiştir. (ABD’nin raporunda bu şirketler birinci seviye finansal holdingler olarak adlandırılarak literatüre girmiştir.) Ama düzenleyici otoriteler bu durumu ne yazık ki kriz gerçekleştikten sonra anlamıştır!
Yorumlar
Yeni yorum gönder