Geç Kalmadan Farkında Olmak

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Erbil DENİZ


Biz yaşıyoruz, başkaları oynuyor. Yıllarca hatta asırlarca böyle devam edip gelmiştir politik olaylar, ya da bu kimliğe bürünmüş siyasal manevralar. Biz "Nasıl oluyor da böyle oluyor?" diye düşünmeye yeni başlamışken, bazıları olayların akışına değil sonucuna kafa yoruyor. Ve hep böyle davrananlar kazanıyor.

Son rektör atamaları da bu silsile içinde değerlendirilebilecek türden. Cumhurun başı konumundaki Sayın Gül'ün yaklaşık 6 aylık bir planı bu. Yalnız hep sorun aynı yerde başlıyor.
Bu insanların (plan yapmayı öç almakla karıştıranların) hiçbir zaman diğer bir planları olamıyor. Güçleri yetmiyor, akılları el vermiyor. Sadece anlık heveslerle, süregelen düşüncelerle hareket ediyorlar. Tıpkı "Türban" konusunda olduğu gibi. Bu yüzden her planları mutlaka bir yerde bozuluyor. Politika denilen kavram bunu gerektiriyor. Kötü düşüncelerinizi kabullendirmek, onlara zemin hazırlamak istiyorsanız karşı tarafın planınıza karşı yaptığı hamleye de planlar kurmak zorundasınız. Ama bir yere kadar.
Türkiye Cumhuriyeti'nin HUKUK DEVLETİ olduğunu ve hep böyle kalacağını savunan aydınlık beyinlerle karşı karşıya kalana kadar. Bu beyinleri ne planlarla ne de komplolarla alt edemezsiniz. Defalarca da tecrübe edinilmiştir. Ne arkanıza aldığınız süper güçler, ne koluna girdiğiniz islami kesimler sizi kurtaramaz. Tarihte defalarca yaşanmıştır bu ve buna benzer olaylar. Ama sonuç hep aynıdır.

Yeni atanan rektörleri, onların düşüncelerini irdelemeye gerek yok. Aydınlık beyinler bunları kimseden işitmeye gerek duymaz. Her yanda kadrolaşan, her yere rüşvetle, tehditle ya da zorbalıkla erişmeye çalışanlardan; demokratik, akılcı, hukuka bağlı, cumhuriyetçi ve Atatürk İlke ve Devrimleri'ne bağlı insanları kollamasını, onları eğitim sisteminde tepe noktalara getirmesini bekleyemezsiniz. Tıpkı YÖK Başkanı atamasında olduğu gibi. Bu durumu imam cemaat ilişkisine benzetebiliriz. İmam gülerse, cemaat kahkaha atarmış. (En kibar haliyle) YÖK'ün başı gülerken, ona bağlı kurumların başına ağlayan insanları getirmelerini beklemek akılsızlık olur zaten.
Hemen hemen her devlet kurumunu ele geçiren hükümet, sayılı kalan ve kendine her durumda köstek olan bu ilim evlerini de ele geçirmekte kararlı görünüyor. Bu olabildiğince doğal bir durum, inanın. Elinde gücü bulunduran her zaman daha da güçlenmek isteyecektir. Hele sahip olduğu derin ideolojileri de varsa, her fırsatı kullanmaktan çekinmeyecektir. Burada ne hükümete, ne ele geçirdiği kurumların başındaki insanlara ne de bu hükümetin noterliğini yürüten makama pek suç bulamayız. Burada asıl suçlu kesim, güvendiğimiz yasal kurumların, siyasal mercilerin tavırlarını değiştirmeyi başaranlardır. Bu kurumların başında da şüphesiz ki Anayasa Mahkemesi gelmektedir. Son alınan karar, insana kendini inkar ettirecek türden. Nedir bu karar? Varolan 11 üyenin 10'unun AKP'nin "laikliğe karşı eylemlerin odağı olma" kararını vermeleri ve buna rağmen devleti teslim etmeleri. Demokrasiyi, laikliği koruması gereken bir kurumun, laiklik karşıtı olan ve iktidarda büyük bir güçle duran bir siyasi partiye devlet yönetimini teslim etmesi anlaşılabilecek türden bir durum değildir. Neden kapatılmadı diye sormuyorum. Madem böyle bir kabullenme var, neden kapatılmadı diye soruyorum? Ve ben soruyorum, yine ben cevaplıyorum.
Anayasa Mahkemesi hukuka bakarak, siyasi kararlar veren bir kurumdur. Siyaseti etkileyecek kararlar verir ancak hukuku kendisine her zaman dayanak etmiştir. Fakat bu defa siyaset hukuka karşı baskın geldi. Hem psikolojik durum, hem sosyal yaşananlar bu kurumu böyle bir karar almaya mecbur bıraktı. Her gün koparılan kıyamet senaryoları, takipler, dinlemeler ve sonuç...

Durum ne olursa olsun, bir yerlerde bekleyen hala ayakta duran aydınlık beyinler ve kurumlar mevcut. Ancak kabullenmemiz gereken bir durum var; bu beyinler susturulabiliyor, bu kurumlar etki altına alınabiliyor. Burada güvenmemiz gereken sadece bir varlık kalıyor. Kendimiz. Farkında olmak, ne olursa olsun dik durmak, yapılan planlara karşı hamleler geliştirmek, ve önceden görebilmek aydınlık genç beyinlerin sorumluluğundadır. Büyük mucizeler beklemiyorum. Sadece farkında olalım yeter. Gerisi kendiliğinden gelecektir.

                                                                                                                                                            iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

görüşlerine katılıyorum bu

görüşlerine katılıyorum bu arada gençlik yasası taslağı hazırlamış hükümetimiz tarafından 16 yaşından küçükler saat 22 den sonra sokağa çıkamayacak okularda ibadethane filan yani yavaş yavaş akılsız olan fikirlerini halka bnimsetmeye başladılar bunların büyük hocasını dediği gibi esnek olun sivrilmeden can damarları içersinde dolaşın. Artık sivirilmenin vaktinin geldiğini anladılar ve bizim bunu görmemiz ibret almamız gerekir daha güçlenerek karşımıza geleceklar Allah sonumuzu hayır etsin

Değerli Erbil DENİZ öncelikle

Değerli Erbil DENİZ öncelikle Politika Dergisi'ne hoşgeldin diyorum. Umarım ki birlikte güzel işlere imza atacağız.

Yazına gelince sana katılmamak elde değil. Kendiliklerinin farkına varan insanların örgütlenip daha güçlü ses çıkartması da benim dileğim. Tabi bunlar iktidarın baskılarına karşı senin de belirttiğin gibi bir dik duruş sergilemeli.

Ben açıkşası laikliğe karşı odAK PARTİ tarafından yönetilmeyi bir Atatürk Genci olarak kaldıramıyorum. Bunu kabullenen insanları gördükçe de Atatürk'ün fotoğraflarına bakmaktan kaçınıyorum. Çünkü utanıyorum. Kendi kendime soruyorum: "Bu Türk Genci neden damarlarındaki asil kana başvurmuyor" diye.

Saygılarımla

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.