Geçti Fas‘In Pazarı, Sür Eşeğini Mısır’a

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Arap dünyası uyanıyor…

Bu kesin bir gözlemdir.
Belki “kesin” sözcüğü fazla… Sadece gerçek bir gözlemdir.
Eski deyimi ile “Malumu ilan”dan ibaret gerçekçi bir tespittir…
Sultanlıklar sallanmakta, ABD destekli ilkel diktatörlükler çatırdamaktadır.
Milyonları meydanlarda buluşturan ortak payda, gerçek demokrasidir, özgürlüktür, bağımsızlıktır.
Artık Arap dünyası “İleri demokrasi kandırmacası”na karıştırılmış sahte reformlarla uyutulamamaktadır…
Gerçek demokrasi, içeriğinde aydınlanma düşüncesi, egemenliğin göklerden yere indirilmesi anlamına gelen laiklik ilkesi ve kişisel hak ve özgürlükleri barındıran çağdaş uygarlık düzeyinin harmanlanması ile adım adım oluşmaktadır.
 
Müslüman ülkeler, böylece oluşturdukları harman yerinden çevreye yayılan ışığın peşinde her gün biraz daha aydınlanmaktadırlar.
Ve uygar dünyaya “Biz de varız“ diyebilmenin heyecanını ve kıvancını yaşamaktadırlar…
Onlara bu hareketin rotasını çizen Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye’sidir…
Yıllar önce köhnemiş bir tek adam devletinden uygar bir Cumhuriyet yaratan tam bağımsız Türkiye, kuruluş çağlarında olduğu gibi, şimdiki zamanda da gerçek demokrasi, laik Cumhuriyet ideali ve tam bağımsız bir ulus-devlet örneğini ve özlemini temsil etmektedir…
Ancak…
Onlar, Mersin’e gitmekte kararlı adımlar atmaktadır…
Mustafa Kemal Türkiye’si ise, tersine tersine gitmektedir…
Onlar, bir halk devriminin eşiğindedir.
Türkiye ise, karşı-devrim sürecinin çukur ve hendeklerine gire çıka, düşe kalka, ağır aksak yoluna devam etmeye çalışmaktadır.
Toplumsal mücadelelerinin tarihi, toplumsal gelişmenin dinamik bir yapıda seyrettiğini ve bu hareketlilik içinde iniş ve çıkışların olabileceğini, sapmaların, geriye dönüşlerin yaşanabileceğini ama tarihin akışını hiçbir gücün nihai olarak durduramayacağını ve nehirlerin tersine akıtılmasının mümkün olmadığını bizlere göstermektedir.
Diktatörler her dönemde olmuştur.
Bir süre halka eziyet etmiş, onları kitlesel olarak kandırmış, medya gücü ile uyutmuş olabilirler…
Ama akıbetleri bellidir.
Geldikleri gibi, gitmişlerdir!
Ezdikleri halkın altında kalıp ezilmişlerdir.
Ve tarihin karanlık kuyusu içinde, hayırla anılmamak üzere yok olup gitmişlerdir.
Yine öyle olacaktır… Göreceksiniz!
Hayır, bu bir kör inanç değildir. Mesnetsiz bir umut kırıntısı hiç değildir.
Tarih bilimi bunu söylemektedir.
Müslüman ülkelerin, mazlum ulusların ve yoksul halkların yükselen ve sürekli olarak zaferle kucaklaşan mücadeleleri tarihi bu gerçeğin altını çizmektedir…
Emperyalist güçler ve bu güçlerin rüzgârını arkalarına alan yerel yöneticiler bugünkü saltanatlarını kendilerine göbekten bağlı medyanın hizmetlerine bağlıyorlar.
Ama büyük bir hızla gelişen iletişim ağının, dünya ortamında büyük bir uyanma ve bilinçlenme hamlesi yarattığını görmüyorlar…
O ağın yarattığı birleşme, bütünleşme ve örgütlenme imkânlarını görmek istemiyorlar.
İnsanları uyutmak için piyasaya sürülen iletişim aygıtlarının nasıl birer silah haline getirildiğini ve bu silahların namlularının kendi karargâhlarına çevrilmekte olduğunu kavrayamıyorlar…
Ve onlar bir koca çağ boyunca aynı şeyi söylediler:
-         Bırakınız yapsınlar; bırakınız geçsinler!
Ama şimdi söz bir başka türlü söyleniyor:
-         Bırakınız kavramasınlar; bırakınız anlamasınlar…
Geçti Fas‘ın pazarı, sür eşeğini Mısır’a…
Peki, ama sonra?
Eşek daha sonra, nereye sürülecek acaba?
 
Faruk HAKSAL
faruk.haksal@politikadergisi.com
 
LÜTFEN “TIK”LAYINIZ:

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.