Görüşme Metni...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

MİT görevlilerinin eşgüdümünde PKK terör örgütü lideri Abdullah Öcalan ve BDP heyeti arasında gerçekleştirilen görüşme metni, milliyet gazetesinde, “Gazetecilik” hamlesiyle deşifre edildi...

Görüşme metnine baktığınız zaman, dünyayı ben yarattım psikolojisindeki bir adamın ruhîhâliyetisinden kesitler göze çarpmakta. Başbakan Erdoğan’a kimi zaman “Tayyip” diyen, kimi zaman “Tayyip Bey” diyen benmerkezci bir psikolojinin yansımaları, bu metinde okuduklarımız.

Gerçekten de inanılamayacak kadar cüretkâr ifadeler serdetmiş terörist başı, hatta bir ifadesi var ki, Türkiye’nin, kimlerle terörü bitirmek adına masaya oturduğunun en net görünümü...

Tabii ki, medya kuruluşları içinde epeyce kişi, yapılan bu müzakere trafiğini desteklemekte. Ülkemize barış gelecekmiş. Ülkemize barış iklimini tesis etmenin belki de, en büyük fırsatıymış...

Daha önceki yazılarımda da sormuştum...

Barış gelecek de... Nereye gelecek bu barış?

Okuduğunuz(okuyacağınız)/okuduğum şeyler, tamamen üs perdeden konuşan birinin, kendisini dev aynasında görmesinden başka bir şey değil.

Türkiye olarak nasıl geldik buralara?

Ülkemiz, AK Parti yönetimi devraldığında, şuanki kadar terör faaliyetlerinin odağında mıydı?

Türkiye, son yıllardaki kadar terörize edilmiş miydi, 3 Kasım 2002 tarihinden önce?

Terör örgütü, “Siyasi Alan” diyebileceğimiz bugünkü görüşmeler örneğinde olabileceği gibi etkin miydi?

PKK, AK Parti iktidarından önce, ülkemizde terör örgütü olarak algılanıyor ve öyle de seslendiriliyordu...

Yaşadığımız süreç içinde, PKK denen örgüt ve onun cezaevi’nde yatmakta olan lideri, terörün bitirilmesi adına, inisiyatif alması gereken aktörlere dönüştürüldü.

Evet, PKK ve onun lideri Abdullah Öcalan’dan, terörün sonlandırılması adına rol almaları beklenmekte.

Terör örgütü PKK, kendi varlık nedeni terörün tasfiye edilebilmesi için, ülkemizdeki siyaset kurumlarınca ve yine devletin en önemli birimlerince muhatap alınmak zorunda kalındı.

Aslında, böyle bir duruma bilinçli olarak mı gidildi, sanırım bunu da bilmiş değiliz.

Bir yanda, ülkemizde bir terör realitesi var...

Bir yerde de, “Olmaz ise Olmaz”larımız var...

Görüşme metninden, Abdullah Öcalan’ın kendisini nasıl dev aynasında gördüğünü, bir kez daha hatırlayalım...

“Eski yaşam alışkanlıkları top yekun bırakmak gerekir. Neden, çünkü bu bir rejim değişikliği olacak. Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, 1950 çok partili hayata geçişten çok daha önemli, bu hepsinden daha derinlikli olacak. Başarılı olursak, yepyeni bir Cumhuriyete... Radikal demokrasi, tam demokrasi, Anadolu ve Mezopotamya’nın tam demokratikleşmesi, hazırlığım bu yönde. Şimdiye kadar olanlar ısınma hareketi idi. Bütün felsefi ve örgütsel birikimimi bu yönde PKK’yi hazırlamak ve dönüştürmek için kullanıyorum. Bu en köklü adım. Demokratik kurtuluş ve demokratik yaşam süreci. Ben bu deyimi rast gele seçmedim. Zamanında söyledim anlamadılar. Anlamış olsaydılar, Ergenekon olmazdı, AKP bunları diyor ama çok yüzeysel bakıyor. Benim çok inatçı olduğumu biliyorsunuz. Ben ilk günden demokratik Cumhuriyeti savundum, onlar beni anlamadılar; “APO’yu bitirdik” dediler. Stratejik hatalar yaptılar. Ergenekon’u saptılar umarım bu sefer böyle olmaz. Onun için benimle oynanmayacağını özellikle AKP’ye anlatmalısınız. AKP’lilerle konuşun anlatın. Siz Meclis’tesiniz size çok görev düşüyor. Anlamlı bir uzlaşmaya gidilseydi (Ecevit döneminde) ne Ergenekon ne AKP olmazdı. Metiner saçmalıyor, ‘Apo sıkıştı’ diyor. Propaganda ile oyunu karıştırıyor. Kendisini düzene satmış, kendisini rezil etmiş, AKP’yi 10 yıldır ayakta tutan benim. Derhal bu söylemi terk etmesi lazım. Biz AKP’yi çıkartan gücüz.”

“Hükümet kesin vesayetten kurtuldu mu hesaplaşma tam olarak yapıldı mı? Tayyip’in Hükümet mekaniği, Kürt hareketine vurduğu kadar kendisine izin veriliyor, alan açılıyor vesayet kurumu, güç odakları tarafından. Sayın Başbakan zekice bu mekaniği teşhis etmiş ve iyi kullanıyor. Komplonun bir parçası değil. Danışıklı demiyorum ama Başbakan komplonun parçasıdır demiyor ama, bu yöntemi bir iktidar aracı olarak görüyor. PKK’ya vurarak yerini sağlamlaştırıyor. Kendime kızıyorum, 2001-2004’te biz eylemi ‘tak’ diye kestik. Hükümet anlamadı, ‘terör bitti’ dediler. (Altan Tan’a dönerek) Sayın Altan bilirsin İslamcıların 40 yıllık rüyasıydı, rüyalarını gerçekleştirdik. Biz AKP’ye iktidarı altın tepside sunduk. Bize bir teşekkür etmedikleri gibi 2. Atatürk rolüne soyunup daha çok üstümüze geldiler, ezmeye çalıştılar. Benim demokratik kriterlerim var bunu anlattık, bir baktık ki AKP hegemonya kurmak istiyor, 1923-40-50 CHP yerine AKP...”

Şimdi, bu görüşme metni üzerinden eleştiri yapacak kesimler, derhal barış sürecini baltalamakla suçlanacak. Cezaevi’nde hüküm giyip cezanın infaz sürecini yaşayan bir terörist başı, bu ülkenin rejiminin değişebileceğini, bunun farklı olacağını ifade ediyor. Demokratik Cumhuriyet lafazanlığında olduğu gibi, papağan misali aynı şeyleri tekrarlayıp duruyor.

“Kirli işler dönemini Baykal, AKP’ye devretti. Baykal tarihi hata yapmıştır. Tayyip Bey kurnaz çıktı. Deniz Baykal’ı kullandı. Ergenekonun bizden beklentisi 2002’den itibaren savaşı tırmandırmamızdı. Ben AKP’nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim, sabrettim. AKP anlar dedik. AKP darbe ile uğraşırken başını belaya/derde sokmayalım dedik. Onlar darbelerle uğraştılar. 2007, 2009 hatta 2011’e kadar seçim hesapları, oy hesapları yaptılar. Ben geri çekildim. Benim çekilmem AKP’nin istismarından dolayıdır. KCK de PKK de dürüst ve fedakardır ama savaşı tam yapamadı, yetersiz kaldı; barış meselesinde de dirayetsiz kaldılar. Sıkıldım geri çekildim. Onlara ağır kelime kullanmıştım. Süreci esastan bozan güç kim diye baktım. Savcının... 7 Şubat MİT’e darbesi... Ben bir darbeyi sezdim. Cezaevi müdürüne ‘Hakan Bey’i (MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kastediyor) yalnız bırakmamak gerekir’ dedim. Sözlü, yazılı iletişime geçtim, 5 ay önce tekrar kanal açıldı, diyalog başladı”

“Ne ev hapsi, ne de af bunlara gerek kalmayacak. Herkes, hepimiz özgür olacağız. Şunu bilin ki bu hamlem komployu boşa çıkaracaktır. Ben komployu aşıyorum. Başarılı olursam, Ne KCK tutuklusu kalır ne başkası. Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Ölen ölecek, ben karışmıyorum. Yalnız, herkes bilmeli ki, ‘Ne eskisi gibi yaşayacağız, ne de eskisi gibi savaşacağız’. Kendime güveniyorum. Şunu iyi bilin devlet de ben de vazgeçemeyiz. Tarihi bir barış ve demokratik yaşama geçiş. Kandil onların savaş sistemine katılmadığım için... Bu yüzden onlara kızıyorum. Umarım AKP’de bizi yanlış anlamaz. Yanlış anlarsa felaket olur. Buna rağmen AKP diktatoryasını bize dayatırsa kabul etmeyiz.”

Biraz uzunca bir paylaşım yaptım... Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir bireyi-vatandaşı- olarak, şu yukarıda dile getirilen küstahça ifadeler, değerlendirmeler ve saptamalar, gerçekten de bendenizin moral değerlerini bozmaya yetmiştir.

Biliyorsunuz, siyasi iktidar kanadından bu açıklamalara yönelik olarak, bu metnin hiçbir bağlayıcılığının olmadığına yönelik açıklamalar yapıldı.

Tamam, şuan için yukarıda dile getirilen açıklamaların, bir ehemmiyeti olmayabilir; fakat terörist başının AK Parti ve onun üzerinden yaptığı Türkiye analizleri, bendenizi tedirgin etmek için kâfidir.

Yukarıdan anlaşıldığı kadarıyla, AK Parti hükümeti ile PKK terör örgütü’nün gerçek temsilcisi arasında, birtakım al-ver misalinde manevralar yapılmakta.

Yine, buraya Abdullah Öcalan’ın “Başkanlık/Başkanlık Sistemi” ile ilgili düşüncelerini almadım... Anlaşılan, metinden okuduğumuz kadarıyla, terör örgütü ve destekçisi kitle, Başkanlık hususu doğrultusunda, başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a destek verecek.

Son olarak da, “Başkanlık/Başkanlık Sistemi” hakkında ne düşündüğünü hep beraber bir kez daha okuyalım, İmralı sakininin(?!)

Evet, farkındayım, uzuyor yazı...

Ama, son bir paylaşım daha...

“Başkanlık sistemi düşünülebilir. Biz Tayyip Bey’in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz. Yalnız Başkanlık ABD’deki gibi olmalı, devlet meclisi gibi bir senato. İkincisi, bir de halklar meclisi. Bunun adı demokratik meclis de olabilir. Bu da ABD’deki gibi temsilciler meclisi gibi olabilir, Rusya’daki alt duma gibi olabilir. Bu da ABD’deki gibi temsilciler meclisi gibi olabilir, Rusya’daki alt duma gibi olabilir. İngiltere’deki avam kamarasının Türkiye versiyonu gibi.”

Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak ne günlere kaldık. 84 yılında başlayıp yıllardır ülkemizi meşgul eden terör sorunu, önce “Kürt Sorunu” adını aldı, bazı bazı “Kürt Realitesi” diye isimlendirildi, yine zaman zaman konjonktürel dalgalanmalara binaen “Güney Doğu ve Doğu Anadolu” sorunu adını aldı, velhâsıl-ı kelâm değişik isimler altında ülkemizde yıllardır sürdürülen terör faaliyetleri, bir etnik unsura angaje edilerek, Türk toplumuna takdim edildi. Artık, bu uzun vadede olabilecek terör örgütünün tasfiyesi çabalarında, toplumumuz, alıştıra alıştıra, sindiremeyeceği veya kabul etmekte zorlanacağı “Sosyo-politik” dönüşümlere hazırlanmaya çalışılıyor.

Vatandaşlık tanımından tutunda...

Rejim değişimine kadar...

Milliyetçilik...

Türk Milliyetçiliği, tasfiye edilerek, sanırım daha “nötr” bir milliyetçilik düzenlemesine gidilecek.

Hâlbuki, ülkemizdeki “Milliyetçilik”, hiçbir şekilde diğer toplum katmanlarını dışlamayan, “Atatürk Milliyetçiliğine” dayanmaktadır.

Motor gücünü “Güzel şeyler olacak” sloganından alan bir siyasal reform hamlesinin geldiği nokta...

İnsanları, gittikçe birbirinden uzaklaştıracak seviyeye geldi.

PKK, terör örgütüdür.

Öcalan; siyasetçi felan değil, bal gibi teröristlerin lideri ve ideoloğudur.

Bakalım, hâlâ muamma olma özelliğini yitirmeyen bu terör örgütünün tasfiyesi süreci, bizlere daha neler gösterecek???

(Tırnak içinde gösterilen görüşme metni dökümleri, milliyet gazetesinden iktibas edilmiştir.)

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.