Hangi Taraftasınız?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Siz öyle gerine gerine söylenen yalanlara bakmayın. En azından kendi kendinizi aldatmaya çalışmadan, kendinize dürüst olarak söyleyin bakalım bitaraf, yani tarafsız insan var mıdır? Cevap ne kadar zorlarsanız zorlayın “hayır” olacaktır.

Başbakanın sözü bir anlamda doğrudur. “Bitaraf olan bertaraf olur” Sosyal hayatta bazı paylaşımlar ve insan gibi yaşama niyetiniz varsa ille de taraf olacaksınız. Ancak kimsenin ulaşamayacağı, hiçbir iletişim vasıtasının olmadığı bir dağ başında tarafsız olabilirsiniz.

Hayatın akışı içersinde kişisel konularda taraf olmak, bazen taraf değiştirmek hoş karşılanır. Mesela bir anne çocuğu hangi yanlışı yaparsa yapsın onun tarafıdır. Çok büyük bir yanlış olmadıkça taraf değiştirmez. Ancak hoşlandığı genç “A” Takımının sporcusu ise hemen o takımın taraftarı olunuverir. O gençle yakınlık bitince taraflık da biter. Hayat böyle olaylarla doludur. Bu son derece de normaldir. İnsan değişken hareketli bir varlıktır ve değişik zamanlarda değişik taraflarda da olabilir.

Birde değişmemesi gereken, değişmesi insan olmaya aykırı taraftarlıklar vardır. Mesela, Arsızdan, hırsızdan, yüzsüzden, yalancıdan yanamısınız? Yoksa dürüstten, temizden, namusludan, şerefliden yanamısınız?

Veya, ülkesinin değerlerini talan eden, ona buna satan, yerleşik demokratik sistemi kendi çıkarları için bozan, halkı ortaçağ karanlığına götürmeye çalışan, Adaleti, yargıyı yerle bir eden, en yakın dostu teröristler olan, sürekli olarak konuştuğu ve yaptığı işler birbirinin tam zıttı olduğu için sözleri de tutmayanlardan mı yanasınız? Yoksa, dürüst, vatansever, halkının çıkarlarını hukuk ve adalet içersinde koruyan, kimseyi kayırmadan görev yapan, enerjisini çocuklarının ve yandaşlarının değil de halkının zengin olmasını sağlamakta kullanan yöneticilerden yanamısınız?

Bu soruları kime sorarsanız sorun” kesin ikinciler” yanıtını alırsınız. O zaman neden hala bütün bu anlattığımız yanlışları yapanların büyük miktarda destekçileri var?

Bu sorunun cevabı aslında bilim adamlarına tam bir inceleme konusu olabilir. Bizim tespitimiz ise özellikle içinde kendi şahısları ve çok yakınlarının olmadığı olaylarda halkımız duyarsız ve kişisel çıkarının tarafında. İnsanlar kişisel çıkarlarını tabii ki gözeteceklerdir. Ancak bu iş başkalarının sırtına basmadan, onların haklarını gasp etmeden, doğruluk ve temiz ahlak ile olmalıdır.

Biz işin bu boyutunu bilim adamlarına bırakıp bu aymazlığın kısa sürede içinde yaşadığımız gemiyi batıracağını düşünerek insanları uyarmak istiyoruz.

Örneğin, kimse diyemez ki, cemaat denen illegal bir yapı devlet içine sızmış, onu ele geçirmiş de hükümetin haberi olmamış. AKP iktidara geldiğinden itibaren devleti cemaatle kurduğu koalisyon ile yönetmektedir.  Özellikle yüksek yargı, polisin bir kısmı, diğer bir çok kurumun yönetimi cemaate bırakılmıştır. Değilse AKP nin ne orduyu nede yerleşik demokratik kurumları yerlebir etmeye gücü yetemezdi. Bu kurumları yerle bir etmek için komplolar, kumpaslar, sahte deliller, yalancı gizli tanıklar kullanılmış, işin farkına varıp feryat edenlere ise “yargıyı rahat bırakın, eğer bu kişiler suçsuzsa tabii ki aklanacaktır” denilmiştir.

Aynı yargı bu gün kendi çocuklarını ve yakınlarını soruşturmaya kalktığında feryat ediyorlar ve daha evvel o işleri yapan cemaatin her şeyini bildiklerini hatta “inlerine girip dağıtacaklarını” söylüyorlar. Bu hiddet ile var olduklarından beri ortak olduklarını da itiraf etmiş oluyorlar.

Şimdi yukarıdaki soruları biraz daha açarak yeniden soruyoruz. Ordu mensuplarını, vatan severleri, sahte delillerle kumpaslarla, zındana tıkanlardan yana mısınız, yoksa onlara her türlü imkanı sağlayan, bu işleri rahat yapmaları için yasalar çıkaran, hatta anayasa değişikliği yapanlardan yanamısınız?

Yoksa Türkiyeden, Türk insanından, şereften, namustan, haysiyetten yanamısınız?

 

Cem Osman TAMTÜRK

cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

TARAF

Benim konumumu bilirsiniz. Elbette ilkelerden, doğrudan, adaletten yanayım. "Kavga" başladığında, "paralel yapı"nın bitmesi için iktidara daha yakındım. Gelgelelim, bu kadar yolsuzluk, bu kadar hukuksuzluk, hatta "paralel yapı"yı mağdur eden eylemler-söylemler beni süratle itti... Hiç unutulmaması gereken şudur: Güç, hükümettedir. O izin ve yol vermeden kimse kimseye kumpas mumpas kuramaz. Bütün sorumluluk hükümetindir. Selâmlar...

Taraf

Merhaba,

Tabii ki sizin konumunuzu gayet iyi biliyoruz.  Sözümüz pislik denizine kurulmuş tahteravallide bir o tarafa bir bu tarafa gidip gelenleredir. Hangi taraf ağır basarsa bassın pisliğe gömülüyor. Kaldı ki, sizinde altını kalın çizgilerle çizdiğiniz gibi bir ülkede hükümetin bilgisi dışında kuş bile uçamaz. Eğer uçuyorsa zaten o hükümet değil kukladır. Bu itibarla, açılış gösterileri kapsamında bir okulun boyanmasını bile hükümetin başarısına maledenler, bu paralel yapının da yüzde yüz sorumlusudur. Saygı ve selamlar.

Kumpasın Bozulmasından Yana Olmak veya Olmamak!

Türkiye’de Başbakan Erdoğan ve hükümeti 11 yıldır iktidarda. Başbakan, devlet organlarından meclisi ve hükümeti tam kontrolü altında tutarken, Cemaat ise poliste ve yargıda, özellikle de Özel Yetkili Mahkemelerde tam söz sahibi olduğu biliniyor. Dolayısı ile Başbakan ve Cemaat yıllarca el ele hem de yasa ve anayasaya aykırı olarak, illegal yöntemlerle birlikte çalıştılar.  

İki ortağın oluşturduğu bu iktidar; Başbakanın Kasım 2007 o zamanki ABD Başkanı Bush’u ziyaretinden itibaren yurtseverlere, Atatürkçülere ve özellikle de TSK'ya karşı birlikte bir cadı avı başlattılar. Ergenekon, Balyoz. Askeri Casusluk vs. gibi davalar, sonradan bizzat Başbakan tarafından da itiraf edildiği gibi, tertiplenmiş, kumpas davalardı.

Başbakan ve hükümeti, bu cadı avından yeterince siyasi olarak faydalandı; ordunun ve yurtseverlerin direncini kırarak ülkede "Kürt Sorunu" başlığı altında çok yoğun süren bir "bölücü" kampanya ortamında önce Oslo ve sonradan İmralı görüşmeleriyle “Açılım” adlı politikalarla PKK ile ortaklık kurdu. Yine aynı süreçte Başbakan ve hükümeti, Türkiye Cumhuriyetinde Atatürk devrim ve ilkelerini tasfiye eden siyasi ve yasal düzenlemeler yaptı. Yani orduya ve millete karşı kurulan kumpaslardan sonuna kadar yararlanan; Başbakan ve hükümetidir!

Kısaca, Başbakan ve AKP hükümeti, yurtseverlere ve orduya karşı düzenlenen bu kumpasın hem suç ortağı ve hem de bu kumpasın rantiyesini yiyendir.

Fakat Başbakan’ın Nisan 2013 Obama ziyaretinden sonra işler tersine döndü. Özellikle Mısır’daki 2013 Temmuz devriminden sonra ve de Türkiye’de Mayıs sonu, Haziran başı şanlı “Gezi” direnişiyle ABD artık İslam dünyası için “Ilımlı İslam Modeli” ve BOP eş başkanı olarak tayin etmiş olduğu Erdoğan’dan tamamen vaz geçerek onu “deliğe süpürüp”, AKP’yi kurtarma kararı aldı. Bu karar, ülkemiz siyasetinde Erdoğan-cemaat kavgası biçiminde yansıdı. Cemaatin merkezinin, daha doğrusu karargâhının ABD Pennsylvania’da olduğu asla unutulmamalıdır.

Bu kavgada Başbakan Erdoğan, şimdi ABD’nin Türk polisi ve yargısında etkili olan Cemaat üzerinden kendisinin de işini bitireceğini çok iyi bildiği için,  bütün suçu cemaatin üzerine yıkarak ve de yurtseverlere ve orduya yapılan kumpası da itiraf ederek “yeniden yargılanma” yolunu da açıyor ki böylece;

  • Kamuoyuna , “Bakın! Nasıl cemaat orduya kumpas kurduysa aynen bana da aynı kumpas kuruluyor” mesajıyla “Yolsuzluk ve Rüşvet” operasyonlarını etkisizleştirmeye ve
  • Gerçek adaletten yana olan, Yurtseverlerin Özgürlüğünü talep eden Atatürkçü çevrelerden de yaklaşan seçimlerde biraz da oy çalmaya çalışıyor.

Şimdi Sayın Cem Osman Tamtürk ’ün yazısının başlığı olan “Hangi Taraftansınız?” sorusuna yanıt vermeye çalışalım: Ülkemizde gelişen bu son siyasi durumda bu soru aslında şu biçimde sorulmalıdır: “Yıllardır suçsuz olduğunu iddia eden yurtseverlere karşı en yetkili ağızdan kurulan bu kumpasın bozulmasından yana mısınız yoksa değil misiniz?”  

Hükümet, siyaseten çok zor durumda ve yukarıda belirttiğim argümanlarla bu kumpası bozmaya hazır olduğunu söylüyor. Hükümet, TBB Başkanı Sayın Fevzioğlu’un bu kumpası hukuken çözecek önerisini de kabul etmiştir. Şimdi bütün mesele "Kumpasın bozulmasından yana olmak veya olmamaktır!” Biz yurtseverlere düşen; Sayın Fevzioğlu’un önerisini destekleyerek bu kumpasın bir an önce ve tamamen bozulmasından ve gerçek adaletin yerine gelmesinden yana olmaktır!! 

 

Taraf

Merhaba,

Tabii ki demokrasiye saygısı olan bir kişinin isteği hükümetin bütün illegal güçlerin yokolmasını sağlamasından yana olur. Normali de budur. Tabii eğer o hükümet normal bir hükümet ise. Onbir yıldır icraatlara baktığımızda "evet, hükümet normaldir" diyebiliyormuyuz? değilse "düşmanımın düşmanı dostumdur" prensibi ile yapılan bunca haksızlıkları sineye mi çekmek lazımdır? Kaldı ki hükümet illegal dediği onbir yıllık ortağını yokederse yarın neler yapabilir, bu da düşünülmelidir. Belki biraz gaddarca ama bence iki tarafa da destek verilmememli birbirlerini yoketmeleri beklenmelidir. Birine taraf olmak en azından bunlardan kurtulmayı geciktirir düşüncesindeyim.

Şimdi, Beklemenin Değil, Daha Kararlı Mücadele Etmenin Zamanı!

Sayın Cem,

Son yorumunda “bence iki tarafa da destek verilmemeli; birbirlerini yok etmeleri beklenmelidir. Birine taraf olmak en azından bunlardan kurtulmayı geciktirir düşüncesindeyim” diyorsun.

Bu görüşlerinde çok açık bir mantık hatası olduğu gibi, yurtsever ve demokrat muhalefetin bu kavgayı sonuna kadar “beklemesi” ni de önermen bence doğru değildir.

Bir defa kavga eden tarafların, iktidar gücü bakımından  “birbirlerini yok etmeleri” imkansızdır. İlla ki bir taraf bu kavgada baskın çıkacaktır.

Nitekim kavganın gidişatı da bunu daha şimdiden doğrulamaktadır. Başbakan elindeki iktidar gücüyle(yasama ve yürütme gücü ile)  polis teşkilatında 2 binden fazla polis memur ve amirlerini tasfiye etmiş; şimdi sıra yargıya gelmiştir. Bu amaçla hükümet, HSYK ’yı, kendi kontrolüne alacak şekilde değiştirmek istemektedir. Başbakan ve Cemaat arasındaki kavga açısından hükümetin bu girişiminin amacı, görünüşte HSYK üzerinden yargıdaki cemaat elemanlarını da tasfiye etmek olsa da gerçekte Erdoğan, yargıyı da bu bahane ile tamamen kendi kontrolüne alarak, tam bir diktatörlük kurmak istiyor.

Kısaca, iki taraf birbirlerini yok etmediği gibi tersine ülkede bir taraf, tamamen diktatörleşiyor!

Bir yandan diktatörlüğünü inşa etmeye çalışan Erdoğan; öte yandan da artık kendisine bir numaralı düşman olarak belirlediği cemaate karşı, eski düşmanları olan Atatürkçü ve yurtseverler arasında siyasi ittifak arıyor. Baş Danışmanı ve bizzat kendisi; yurtseverlere ve orduya “Kumpas kurulduğuitirafını da bunun için yapıyor.

Şu anda ülkemizin içinde bulunduğu somut siyaset, bu durumdadır.

Bu siyasi durum; bize beklemeyi değil, aksine kesin ve kararlı bir biçimde;

  • Bir diktatörlüğün kurulmasına karşı,
  • Yolsuzluk ve Rüşvete karşı ve de
  • Kumpasın kurbanlarının bir an önce özgürleşmesi için mücadele etmemizi emrediyor!

Yalnız, yukarıda üç noktada sıraladığım bu sorunlar ve çözümleri;  birbirine karıştırılmamalıdır. Dolayısı ile AKP ve Başbakanın diktatörlük heveslerine ve yolsuzluk, rüşvet gibi kirli işlerine karşı amansız bir mücadele verilirken, bir kumpasın kurbanı olan yurtseverlerin özgürlüğü için de gerekirse bu hükümetle beraber çalışılmalıdır.

İçinde bulunduğumuz bu koşullar altında AKP hükümetinin  “normal” veya “anormal” olduğunun hiçbir önemi yoktur.

Siyaset sanatı, çözümü olgunlaşmış siyasi ve toplumsal sorunları tam zamanında, fırsatları kaçırmadan, çözme sanatıdır!

Saygılarımla.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.