"İki ucu boklu değnek", Ortasından tutmak gerek

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

 
Ulus devletinde, siyasallaşan etnik kimlikler üzerine geliştirilen politikaların yansımalarını topluyoruz gün be gün.
 
Bir Türk olarak, Kürtçe sözlü müzik dinlemek ve anlamamak pahasına; ayak uydurmak temposuna. Büyük bir gayri iradi etki yaratılmakta. TRT 6’yı izliyor muyum? Hayır.
Nedeni açık; anlamadığım bir dilde ki yayını izlemek kültürel bir paylaşım olmasa gerek.
 
Farklı etnik kimliklerin kültürlerinin paylaşımı nasıl olur ki bir ülkenin topraklarında? Mesela, Siirt yöresi “Keçi postakisi”  çok mu öteler insanları birbirinden. Yada Şırnak usulü yerden biten otların üzerine sıkılan limon ile servis edilmesi farklı iki kültürü uzaklaştırır mı birbirinden? Elbette hayır.
 
Peki dil?
 
Ortak yaşamak beyanında bulunanların ortak bir dili olması kaçınılmaz değil midir? İhtiyaçlar çerçevesinde mesela Güneydoğuda hizmet verecek doktorların Kürtçe öğrenme zorunluluğu getirilebilir mi? Yada Şırnak ili Silopi ilçesi Cudi Dağı, Hisar bölgesi köylerine yakın karakollarda Kürtçe dil eğitimi almış askerler mi görev almalılar?
 
Kadınlarımız için kadın doktorlar, erkeklerimiz için erkek doktorlar mı yaratacağız kültürel tercihler için (ki din, hem kendi kültürünü yaratır hem var olan kültürü etkiler hem var olan kültürlerden etkilenir.)
 
Ütopik bir devlet tasarısı yaratma ihtiyacının doğmuş olduğu gerçeği ile hareket etmeli noktasına mı gidiyoruz?
 
Şu dini kültür yüzünden, şu ihtiyaçların karşılanması adına, yeni binalar mı teşekkül ettireceğiz? Haremlik ve selamlık hastaneler, askeri kışlalar, camiler ve cem evleri, kliseler, havralar, ateşe tapanlar için sunaklar mı kuracağız her ile,ilçeye, mahalleye?
 
Devlet vatandaşına hizmet götürürken bunu dikkate alacak yasalar ve uygulamalar mı yaratacak?
 
Kültürel değerlerin sahiplenilmesi ve devam ettirilmesi insanlık için çok önemli; oysa şu tarihlerde yeryüzünde kaybolmak üzere olan 2000’i aşkın dil olduğunu biliyor muyuz? Bu dillerin insanlık tarihinden yok olması elbette büyük bir kayıp fakat kaybolmasının koşullarını yaratan gerçekleri yadsıyabilir miyiz?
 
Kaldı ki bırakınız dili, türlerin bazıları o yada bu sebep dolayısıyla yok olmakta dünya üzerinde. Evrimci bir sosyal algı ile baktığınızda bunları açıklamak belki de daha basit olacak. Peki üzerimize düşenler var mıdır?
 
Mesela; Şu Hindistan kaplanlarının yok olmaması için kaplanları avlamayı yasaklamak, yada insan türüne verebilecekleri zararları yok ederek onlara yaşam alanları oluşturmak?İnsani yaklaşırsanız; aslında yapmış olduğunuz şeyin insani tarafını, gayri insani olarak bile tanımlayabilirsiniz? Örneğin kaç hektar olursa olsun kaplanların yaşam alanı olarak tanımlanabilecek bir bölge, o yaşam alanlarının sınırı ve o alanlarda sınırlı sayıda üremelerini koruma adına o coğrafya koşullarında sağlamaktan ibarettir. Şu kadar sayıdan fazla üreyemezsiniz demektir. Yada kapattığınız kafeslerde ne verirseniz veriniz o kaplanlara kendi iradeleri dışında bir yaşamı dayatmaktır aslında.
 
Bir kaplan bir kaplanın peşine takılıp gidemeyecekse başka dağlara, o kaplanın kaplanlığından bahsedilebilir mi?
 
Yok olmak yada esir olmak kendinden güçlü iradeye…
 
Yada savaşmak sonuna değin kendinden güçlü ile…
 
Kaplanlar bir gün yok olur mu bilinmez kendilerine ayrılan yaşam alanlarında yada onlara yaşam alanları ayıranlar, bir gün bütün dünyadaki yaşam alanlarını yok edip kendi türlerini de yok edebilirler bir dünya savaşıyla…
 
Bunları neden aktarmaya çalışıyorum.
 
Bir kaplanın kaplan olarak varlığını sürdürmesi; İradesi ile var olduğu ortamlardan yada iradesi dışı ortamların ona uygunluğunu, iradesi ile seçmiş gibi yaşamak zorundalığından başka ne olabilir? Diyelim ki bütün su kaynakları kurudu, kaplan su kaynaklarına ulaşmak için yasaklı her alana ve dahi o alanlardaki gücünün yettiği herkese saldırıp su kaynaklarını sahiplenmek isteyecektir. Kendinden güçlü olan bir tür varsa ve su kaynaklarına sahip ve paylaşmak gibi bir niyeti yoksa; o zaman türünün sonu gelecek olan kaplanın kendisi olacak…
 
Dil de böyle… Neden bu gün 2000’den fazla dil yeryüzünde belki son 50 yılını yaşıyor? Kültürlerin kaynaşması, egemen bir ortak kültür dayatmaları nedenleri ile ve dahi pek çok savaş ve güçler dengesi ile.
 
Kürtçe yada Türkçe şayet böyle bir güçler dengesi üzerine bu topraklar üzerinde bir mücadeleye girerse işte o zaman gerçek anlamda bir dilin yok olacağından söz edebiliriz. Asimilasyon; asimile eden adına bir zorunluluk olarak gündeme gelirken, asimile olmak ve olmamak iradesini koyacak olanlara ciddi bir karar alma süreci dayatmakta.
 
Kürtçe sözlü müzik dinlemek ve anlamamak pahasına ayak uydurmak temposuna.
 
Kürt olsam, ne düşünürdüm bilemiyorum. Bir Türk olarak bu gün bana biri gelse ve bundan böyle başka bir lisan kullanılacak ve Türkçe yok olacak dese ne derim? Kesinlikle dilime sahip çıkarım. Bulgaristan’da adı ve dili değiştirilmek istenen Türkler ne yaptıysa onu yaparım.
 
Kürtlere dillerine sahip çıkmak mücadelelerinde başarılar,
Türklere de dillerine sahip çıkmak adına başarılar dilerim.
 
“İki ucu boklu değnek”, ortasından tutmak gerek…
 
Ortası nedir derseniz?
 
Ortak yaşama kararı alınmış bir yurtta, Halkın ortak yaşaması adına, ortak hedefleri tespit ve dahi en önemlisi; bu ortaklıkta samimiyet bunun için ortak irade koyabilmek.
 
Bu iradeyi biz koymamış mıydık?
 
Zaten bunun adı Cumhuriyet…
 
Yoksa maalesef;
 
Gücü gücü yetene; Gök kubbe altında neyleyelim kanunlar böyle!
 
Tek çıkar yol; ortak irade...
 Dedim ya "İki ucu boklu değnek", ortasından tutmak gerek.
 
 
 
Erdinç AYDIN
 
erdinc.aydin@politikadergisi.com
 
 
 
 
 
 
 

Yorumlar

Türkiye Cumhuriyetinin dili Türkçedir

Sayın Aydın,

Sorun şu son zamanlarda bir çok açılım yapılıyor ve bu açılımların bizleri hangi noktaya sürüklediği muamma.

Daha önce bende bu konuda ki rahatsızlığımı dile getirmiştim. Ve Anayasımıza aykırılığından bahsetmiştim.

Özelikle, TRT 6- Kürt TV açımlı ile Anayasamıza aykırı olduğu halde İstiklal Marşı okunarak 02.09.2009 tarihinde yayın hayatına resmen başlatılması da ilginç bir gelişmeydi.

İstiklal Marşı okundu diye ne Anayasaya aykırılık kalkacak ne de Cumhurbaşkanı ve Başkan bu açılımı önemli olarak değerlendirdiği için kabullenilecek bir durum.

Tam aksine bugün TRT Kürt TV açılımı ile Anayasamıza aykırı davranarak Türkiye Cumhuriyetin Anayasasının temel maddesini çiğnenmiştir.

Bakınız, Anayasamızda nasıl belirtilmiş;

I. Devletin şekli

MADDE 3. – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Peki, Türkiye Radyo Televizyon Kanunu (2954 sayılı) nasıl belirtmiş;

TÜRKİYE RADYO VE TELEVİZYON KANUNU

YAYIN ESASLARI:

Madde 5 - Genel yayın esasları şunlardır:

b) Atatürk ilke ve inkılâplarını kökleştirmek, Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmasını öngören milli hedeflere ulaşmayı gerçekleştirmek,

d) Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak yahut Devleti ve Devlet otoritesini ortadan kaldırmak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak yahut sair herhangi bir yoldan bu kavramlara ve görüşlere dayanan bir Devlet düzeni kurmak amacı güden rejim ve ideolojilerin “propagandasına” yer vermemek,

f) Türk milli eğitiminin temel görüş, amaç ve ilkelerine uymak,

g) Kolayca anlaşılabilir, doğru, temiz ve güzel bir Türkçe kullanmak,

"Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı" olan ve Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu genel yayın ilkelerine de aykırı olan bu TRT-ŞEŞ nasıl yayın hayatına başlayıp ve aylardır yayın yapabiliyor?

Bugün eğer ülkemizde birçok etnik kökenli grup varsa ve her milleten insan barındırıyorsak topraklarımızda o zaman bu bugün Kürt, yarın Ermeni bir diğer gün başkasına mı kanal açılacak?

Bu kalkışma ülkenin bütünlüğünü tehdit etmektedir. Yıllardır birlikte yaşayan bir milleti bölmektir.

Kürt vatandaşlarımızı kışkırtmak, yaşamış olduğu vatana, bayrağa ve dile karşı çıkarmak emperyalistlerin en sevdiği oyun oldu. Buna tam destek verenleri de unutmamak lazım.

Son olarak ,

Türkiye Cumhuriyetinin ana dili Türkçedir.

Dilimize sahip çıkmalıyız. Dilimiz her yönden tehdit altında. Türkçe yerine Türkche konuşmak da aynı yönde başkalaştırmaktır.

Ortak irade beyanında ki samimiyet önemli

"Türkiye Cumhuriyetinin ana dili Türkçedir." Cümlesini doğru bulmadığımı ifade edeyim. Dil insana özgü bir şeydir. Devletlerin anası olmadığı gibi, ana dilide olmaz. Bence ifade "Türkiye Cumhuriyeti resmi dili Türkçedir." olmalıydı.

Konuya gelince;

Ortak irade, beyanında ki samimiyet önemli. Siz yazımdan ne anladınız merak ettim...

Ortak irade beyanına Türk ve Kürt tarafının da uymadığı yasalarca da çok açık zaten.

irade beyanımız mı değişiyor?

ortada kuyu var yandan geç :)

Zaten Anayasa'da 'anadil' denmemektedir. 'Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.' denmektedir.
Kaldı ki Anayasaya, sonra uygulanması gereken şekil ve sonra da yürütülen sistemdeki paradoksa bakacak olursak evvela 'eşitlik' ilkesinden başlayıp dokunulmazlığa kadar gitmek gerekir.
Aslına bakarsanız PKK=KÜRT şekline dönüş(türül)en ırkçı genelleme, bu iki sözcüğün geçtiği her yerde insanları koşullu protestoya zorlamıştır. Açılan 'kürtçe' değil de 'lazca' TV olsaydı bu kadar umursanır mıydı, o da ayrı bir meraktır fikrimce.

"Ortak irade beyanı" olarak

"Ortak irade beyanı" olarak nitelediğim zaten Türkiye Cumhuriyeti Devleti.

"Ana dili" anımsatmam ise Nuran Hanım'ın yazısına atıf yoksa Anayasaya değildi Sevda Hanım.

Lazca, Arnavutça vb. dillerde yayınlar "yapılsaydı", "olsaydı" yaklaşımını doğru bulmuyorum aslında. Mesele bu talebin dayatmanın sistemli olarak yapılmak istenen şeyin Kürt halkını Ulus devlet içinde "azınlık" olarak ilan etmek isteyen "Sevres" anlaşması beklentilerinin hala taze tutulmak istenmesi.

İki gün önce "Newsweek" dergisinde ki tanımlama Kürt halkı için; "AZINLIK" tır. Oysa Türkler ve Kürtler Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda "ortak irade beyanında bulunmuş" halklardır.

Eşit Yurttaştır.

"PKK=Kürtler" lafzını hiç kullanmadım.

Devlet gözünde de; Kürtlerin ve Türklerin, Lazların ve diğer halkların bu adlarla anılmaması milliyetçi bir anlayışın yansıması değil birleştirici bir MİLLET anlayışının yansıması olarak görmek isterim.

Hatalar vardır. Büyük hatalar. Ortak İrade beyanına aykırı büyük hatalar.

İnsanlar iradelerini değiştiremez mi derseniz elbette değiştirebilirler. Bu gün o noktada mıyız? Sanmıyorum.

Fakat her ortaya irade koyuşun ve o iradeden vazgeçişin "tabii yasalar" ile bedellerinin olduğu da mutlaktır.

İnsanların koyduğu yasalar elbette mutlak değildir. Zaman içerisin de olumlu yada olumsuz değişir. Fakat Tabiatın koyduğu yasalar mutlaktır. Ve aslında insanları yargılayan insanların koyduğu yasalar ise de... Cezalandıran Tabii yasalardır. Ben Tabii yasalara dikkat çektim yalnızca bu gök kubbe altında.

Saygılar...

Not: Türkiye'de asıl sorunun geldiğimiz noktada Anadili kullanmak değil,

Eğitim dilinin resmi dil dışında, "İngilizce eğitim" veren Üniversiteler yaratılması olduğunu düşünürüm.

Amerikancı olmak benim için, Kürtçü olmak ile aynı tehdidi barındırmaz kendi gerçekliğimde çünkü...

Düzeltme :)

* Nuran Hanım'ın 'Türkiye Cumhuriyetinin ana dili Türkçedir.' sözüne -galiba sizin tepkinizde o cümleye mahsuptu, karşı yasadaki hatırlatmayı yaptım. PKK=KÜRT sözünü de genelde yapılmak isteneni kastederek yazdım. Yoksa sizin böyle bir şey söylemediğinizi ve -yazdığınız yazılara dayanarak- söylemeyeceğinizi biliyorum :)
*Yanlış anla(t)ma sorununu atlattığımızı düşünerek asıl değinmek istediğim mesele şu ki;
Türkiye'de, Devlet isteriz yok efendim federal yönetim isteriz diye atıp tutanlara bakmayın. Oradaki insanların tek derdi karnını doyuracak ekmek, iş, sağlık, insani koşullarda yaşamı sağlayacak (yol, su, elektrik)hizmet...
Van'ın dağında ki, Hakkari'nin düzündeki, Dicle'nin kenarındaki adamın neyine gerek ŞEŞ TV. Adam aç. Ayağında ayakkabi yok, çocuğunu doktora götürecek parası yok. Kesik elektrikle değil ŞEŞ TV, DÜ ŞEŞ TV olsa ne yazar. Sen bir garip çingenesin neyine lazım ŞEŞ'li TV demezler mi adama!
Nasıl ki bir evde para olmadığı zaman, baba borçlarını ödeyemediğinde, anne pişirecek yemek bulmakta zorlandığında, çocuk ihtiyaçları karşılanamadığında ev halkı huzursuzlukla birbirine düşer; devlette de durum aynıdır. Her şey ekonomiye dayanır. Eşit gelir dağılımı, fırsat ve imkanlardan faydalanma eşitliği herkese sağlansa; devletin kendi içindeki hırsız ve yağmacılar zahmetle halka dönse, bölücülerin propaganda araçlarıda ortadan kalkmış olur. Sen devlet olarak 'nedenleri' ortadan kaldıracaksın ki, testi kırıldıktan sonra oturup ağlamayacaksın.

Ne güzel söylemişsiniz:
Ortak yaşama kararı alınmış bir yurtta, Halkın ortak yaşaması adına, ortak hedefleri tespit ve dahi en önemlisi; bu ortaklıkta samimiyet bunun için ortak irade koyabilmek.

Biz daha ortak yaşamı sağlayamamışız ki ortak irademiz olsun. Azınlık çoğunluğun kuyusunu kazarken, çoğunluk azınlığın kellesini vurmuş her fırsatta. Sonunda lisandan bile korkar insanlar olmuşuz.
TV, hiç açılmasa iyiydi! bizim memleketimiz siyasi tarafını bir kenara bıraksak bile bu tip radikal değişimlere henüz açık değil. Bir türlü iyi olmayan bir hassas tarafımız var nedense,nazlı bir yanımız var her naneden nem kapan!
Tam anlamıyla kontrolden geçtikten sonra -gerçi yayın haklarına göre bu da olağanüstü hal olmadıkça Anayasa'ya aykırı- ne kadar büyük sorun olur o da ayrı. Bir dilde yayının olması o dili ne kadar ayakta tutar o daha bir ayrı.Kendi arasında da lehçeleri var. Kürtlerin çoğu anlamıyormuş! Sonu yok yani dipsiz kuyu! Boşuna zaman, kaynak israfı.
Velhasıl ortak yaşamı benimsemedikçe, ortak çıkarlar için mücadele edemeyiz. Ortak yaşamı benimseyiş de ancak ki bazı varlıkları kabul etmekle mümkün.
Mesela 82 Anayasası diyor ki;(yasa 24 Anayasasında da var gerçi)
MADDE 66. – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
Anayasa'da geçen 'Türk' ibaresinin aynı zamanda bir ırk adı olması dolayısıyla ırkçı algılamalar, tanımın dışında kalanları direk yok saymaya kalkıyor. Ve dışında kalanlarda, tabii bir kompleks oluşuyor! Şimdi bu ırkçılara Anayasa'nın 'neyi' kastetmediğini nasıl anlatacaksınız?
Nihayet, ŞEŞ TV sonuçtur. Bu noktaya getiren nedenler sorgulanmalıdır.

* Güzel makale, biraz ütopik ama güzel.

Düşü olmayanların Gülüşü olmaz!

Yanlış anla(t)mayı ve yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırdığımıza sevindim.

Ütopik bulmakta da haklısınız.

Ama; Düşü olmayanların gülüşü olmaz...

Saygılarımla...

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.