İmam Hatip Zihniyeti

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Selvihan ÇİĞDEM

 

 
Lisede “Çevre Bilgisi” dersine giren bayan biyoloji öğretmenimiz vardı. Kendisi ailenin okuyan tek kız çocuğu olduğu gibi köyünde de okuyan tek kız. İlk ve orta okulu okumak için köyden kilometrelerce uzakta olan okuluna kışın zorlu şartlarında nasıl yürüdüğünü anlatırdı. Ufak tefekti. “Kar dizimize ulaştığı vakit yürümekte zorlanırdım. Sağolsunlar benimle aynı okula giden erkek arkadaşlarım çantamı taşırlardı.” Demişti bir keresinde.

 
İlk okulda sıra arkadaşım erkekti. Benden biraz daha uzundu. Öğretmen boy sırasına göre oturtacağı zaman tahtanın önünde çaktırmadan bacaklarını hafifçe eğmiş aynı boydaymışız gibi göstererek birlikte oturmamızı sağlamıştı. Beden derslerinde öğretmenimiz bizi düzgün halka oluşturmak için “el ele” tutuştururdu. Yeri gelir kavga eder, ama okulların açıldığı ilk gün özlemle sarmaş dolaş olurduk. Simitimizi paylaşır, birbirimizin suluğundan su içerdik. Biz büyüdük geride dönüp baktığımız zaman gülümseten anılarımız kaldı. Tüm bunlar yüzünden psikolojimiz de bozulmadı. Tam tersine sağlıklı kız-erkek arkadaşlığının sağlam temellerini o küçücük yaşlarda attık.
 
Çağdaş toplumlarda kadın ve erkek bir elmanın iki yarısı, biri olmadan diğeri düşünülemez. Sosyal hayatta ortak kullandığımız alanlarda, hep birlikte yaşama bilinci bu küçük yaşlarda eğitim sıralarında atılır. Minikler bunun farkındalığıyla büyür. Birbirini severken birbirine saygı göstermeyi de öğrenir. Erkek çocuk bilir ki onu doğuran anne bir kadın, onu eğiten hayata hazırlayan elleri öpülesi öğretmenleri kadın… Belki ablası, kız kardeşi var aynı odayı paylaştığı. Bu durumda nasıl ayrılabilir doğanın iki farklı cinsi? Hangi yerde hangi sebeple kopartılır birbirinden? Avrupa aydınlanma öncesi cadı avında binlerce kadını diri diri yaktı, Araplar cahiliye devrinde binlerce belki milyonlarca kızı diri diri toprağa gömdü. Türklerde nasıldı kadına yaklaşım? Türkler kadını kutsadı. Kadın: ana, eş, yönetici, savaşçı… Ata binen, ok atan, vatanını savunan, erkeğin yanında kurultaya başkanlık eden, o yokken ülkeyi yöneten, bilge insan… O kadın İslamiyetle geri plana itildi, yok sayıldı, eve kapatıldı, sesi kısıldı, yüzü peçelendi… Erkeği iki adım geriden takip ettirdi yüz yıllarca.
 
Zaman geldi ülkesi işgal altında. Cepheye koştu. Mermi taşıdı, aş, su götürdü, köyünü, evini barkını savundu. Çalışkandı. Savaş bitti. Hak ettiği değeri elde etmeliydi. “Sen yerlerde sürünmeyi değil omuzlar üstünde yükselmeyi hak ediyorsun” dedi ayaklarına kapandığı Mustafa Kemal’i. Bir dizi devrim yaptı. Eğitim hakkını kazandı, çeşitli meslek gruplarında çalışma hakkı elde etti, hukukta yerini aldı, oy verdi, siyasete girdi; modern giyindi, erkeklerle birlikte eğlencelere katıldı, ortak alanı paylaştı, dans etti, denizde yüzdü. Aynı sıralarda okudu, birlikte eğitti, birlikte tedavi etti. Ama neden sonra ne olduysa oldu ve öldü sanılan cehalet tekrar hortladı. Şimdi yine kadınla erkek ayrımına gidiliyor ve ne acı ki bunu destekleyen kadın oranı erkekten daha fazla. Törelerin öldürttüğü, itip kaktığı, yeri ahırdaki öküzden sonra gelen kadın bir zamanlar ona sunulan haklardan kendisi vazgeçiyor. Hem de din adına…
 
Nerden mi geldik buralara kadar? Türkiye'nin eğitimde 2023 vizyonunu çizeceği 18. Milli Eğitim Şurası'nın Ege Bölge Çalıştayı'nda, İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü sunduğu raporda, ‘Ortaöğretim kız ve erkek okullarının belirli bölgelerde ayrı ayrı kurulması’ önerisi getirildi. Neden mi? Ortaöğretime erişim ve devamın sağlanmasında bölgesel, kültürel ve geleneksel nedenlerden dolayı sıkıntı çekiliyormuş(!)
 
Ne hoş değil mi?! Bu ülkede kadınlar ne elde ettilerse cumhuriyetle elde ettiler. Şimdi ise bu cumhuriyetin çatısı altında küçücük çocukları kendi yobaz istekleri çerçevesinde birbirinden ayrıştırırarak geleceğe fesat tohumlarını ekiyorlar. Eğitimin onca sorunu göz ardı edilip hiç utanmadan zihniyetlerini yansıtan tekliflerde bulunuyorlar. Kendisine “Sözleşmeli öğretmenlerin sonu ne olacak?” diye haklı bir soru yönelten vatandaşa Nimet Çubukçu “Tercih etmeseydin sen de” diye küstahça yanıt veriyor. Hem de bir kadın olarak. Taşımalı eğitim sorunları, ders müfredatları, okul binalarının durumu, öğretmenlerin astarı yüzünden pahalıya gelen hayatları, “koy parayı bul karayı” ya dönen orta öğretim ve yüksek öğretim sınavları, yurt sorunları, harç sorunları…. Liste uzar gider daha. Eğitimle ilgili ne varsa tahribata yol açan uygulamaları sayesinde ülke bu hale geldi. Eğitim öğretimden önce gelir. Eğitemediğiniz insanlara bir şeyler öğretemezsiniz. Bir ülkenin bel kemiğidir eğitim. AKP’nin uçkurundan başkasına kafası çalışmayan elemanları işte o bel kemiğine tecavüz etmekteler hala hem de hiç utanmadan.
 
“Ortaöğretime erişim ve devamın sağlanmasında bölgesel, kültürel ve geleneksel nedenlerden dolayı sıkıntı çekiliyormuş(!)” MÖ iki binli yıllarda Anadolu’da yüksek medeniyet kuran Hititler’de hiçbir kız babası rızası olmadan kızını bir başka erkekle zorla ve para karşılığı evlendiremezdi. Kadın siyasette aktif rol üstlenirdi ve resmi nikah kıyılırdı. İşte Anadolu böyle medeniyetlere ev sahipliği yapmış topraklara sahip. Anlaşılan bu teklifi yapan il milli eğitim müdürünün Anadolu’nun ne bölgesel ne kültürel ne de geleneksel izlerinden haberi var.
 
Hala daha bilmeyen varsa burdan duyurayım. Bu kültür yüzyıllardır bu topraklarda kadın erkek eşitliği üzerine kuruldu emevi zihniyeti üzerine değil.
 
iletisim@PolitikaDergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.