İnsan Hakları Tuzağına Karşı Aşı Geliştirme Zorunluluğu

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Her toplumsal mücadelenin en temel hedefi, “insan hakları”nı geliştirmek ve bu değeri uygarlığın en üst düzeyine ulaştırmaktır. İnsan hakları kavramının yapışık kardeşi ise, demokrasi kavramıdır. Bir insanın özgür bir birey mertebesine ulaşabilmesi imkânına ancak demokrasinin açtığı kanal içinden yürüyerek ulaşılabilir.

 Tüm devrimler, bu iki idealin en üst düzeyde gerçekleştirmek için yapılmıştır. 1789 Fransız devrimi, “özgür yurttaş” kavramını uygarlığın kültür mirasına katmış, sosyalist devrim ise, gerçek özgürlüğün ekonomik özgürlükle oluşturulabileceği gerçeğini ortaya koymuş, halkçılık, emeğin hakkı ve sosyal adalet ülküleri ile sözünü ettiğimiz kültür mirasını zenginleştirmiştir. Bu gelişmeler insanlığın “ileri”ye doğru olan atılımlarını içermektedir. Ancak bu gelişmelere karşı, özellikle 1970 yıllarından sonra hız kazanarak azgınlaşan bir karşı devrim sürecine girilmiştir. Karşıdevrim saldırısının kültürel alanda en belirgin silahları ise, insan hakları ve demokrasi kavramlarının, emperyalist güçlerin çıkarları açısından devşirilerek yeni anlamlarla donatılmasıdır. Bir başka deyişle yaşadığımız süreçte, demokrasi ve insan haklarının içerikleri boşaltılmış ve böylece elde edilen boşluk, emperyalizmin gereksinimleri doğrultusunda üretilen yeni anlamlarla doldurulmuştur. Elde edilen bu yeni anlamların önemli bir hedefi, işlevi ve rolü vardır. Söz konusu işlev, yarım/aydınları avlayarak emperyalizmin çıkarları doğrultusunda kültürel olarak devşirmektir. Böylece bir taşla birden çok “kuş” vurulmakta ve geleneksel gericiliğe yeniden bir cila çekilmekte ve ultra/modern ilerici bir görüntü ile sıvanmaktır. Ve böylece emperyalist güçler, sömürü alanları içerisine kattıkları ülkelere insan hakları ve demokrasi ihraç etme maskesi altında en vahşi saldırıları tezgâhlama imkânına kavuşmuşlardır. Ortada açık bir ikiyüzlülük vardır. Bu ikiyüzlü emperyalist strateji, Asya’nın, Afrika’nın ve Latin Amerika’nın emperyalist sömürüye karşı mücadele ederek zafere ulaştırdıkları milli devrimlerini insan hakları ve demokrasi adına [gıyapta] yargılayarak, mahkûm etmektedir…

Oysa insan haklarının baş düşmanı emperyalizmin ta/kendisidir. Ulusların bağımsızlık ve egemenlik haklarına saldıran emperyalizmdir. Sözünü ettiğimiz saldırıları gerektiğinde silaha başvurarak onbinlerce insanı öldüren, ülkeleri yakıp, yıkan emperyalist güçlerin askerleridir. Yakın geçmişte Afganistan, Libya, Irak ve şimdi de Suriye’de olanlar bunlardır. Ülkemizde ise, etnik bölücülüğün sıfır noktasından yaratılarak kanlı bir terör örgütü haline getirilmesinin altında hep bu aynı insan hakları ve demokrasi ambalajı vardır…Laik Cumhuriyete karşı tarikatçılığın, şeyhliğin, ağalığın, özerkliğin ve yerel yönetimlerin güçlendirilerek ulusal devletin merkezi otoritesinin zayıflatılması yönündeki siyasetlerin ardında da hep bu aynı insan hakları ve demokrasi maymuncuğu mevcuttur. Kültürel emperyalizmin boyası ile saldırganların hedef aldığı her kapıyı açmaya çalışan bu maymuncuğun içeriğine bu kez insan hakları ve demokrasi kavramları yerleştirilmiştir.


Bugünün çağdaş aydını her an tetikte olmak zorundadır. Çünkü çağımızda kültür emperyalizmi, bir sektör haline getirilmiş, teknolojik gelişmesi ve toplum mühendisliğinde uzmanlaşmış kadrolarının maharetli elleri ile çok tehlikeli ve etkin bir silah haline dönüştürülmüştür. Günümüzün aydını bir halk önderi olmaya mecburdur. Halk önderi niteliğine ulaşan çağdaş bir aydın, ulusalcılık kavramı ile demokrasi kavramının birbirinden kopartılıp karşıt cephelerin siyasetlerine dönüştüğünü fark edip,  kültürel planda tezgâhlanan bu saldırıya karşı gerekli aşıları bulup, yaratmak ve mücadelenin savunma hatlarına katmak durumundadır.

Faruk HAKSAL

faruk.haksal@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.