Kanal Kandırmacası

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Kanal projesinin daha ikinci gününde imkânsız bir hayal olduğu ortaya çıktı.
Dünkü yazımda vakıflar yasası + kanal hayali + hükümetin şimdiye kadar sergilediği tutum şeklinde bir düşünce fırtınası içine girmiş, çıkan sonuçtan tüylerim ürpermişti. Güvensizlik, şüphe içinde olmak gerçekten çok kötüdür. İnsan hemen senaryoların en kötüsünü düşünüyor. Daha sonra sevgili dostum Ufuk Kesici’nin yazısında konunun uluslar arası boyutunu ve “Montrö” anlaşması ile ilgili kısmını incelediğini gördüm. Açıkçası sadece bir seçim vaadi olması için dua ettiğim bu konu canımı sıkmaya devam etti. Ta ki bu sabah elime Sayın Prof Dr A. Cemal Saydam’ın elektronik postası ulaşana kadar.
İletiyi okuduktan sonra böyle bir şeyin sadece hayal olabileceği konusunda ikna oldum. Bunları başbakanın veya kurmaylarının bilmemesi imkânsız. O zaman geriye tek ihtimal kalıyor. O da gündem değiştirme metodu. CHP aile sigortası ile gündemi oluşturuyor ve her gün oy oranı yükseliyor ya, belki bu gidişe dur demek için düşünülmüş ve seçimler ile birlikte unutulacak bir vaat olabilir. Farkında değimlisiniz MHP kurmayları hakkında bazı kasetler sızıverdi. Tam da seçim arifesinde. Ne kadar tesadüf değil mi? Özellikle seçimlere giderken yapılan bu belden aşağı vuruşları halkın değerlendireceğini ummak istiyorum Tabii eğer büyük bölüm işkencecisine âşık olanların hastalığına tutulmamışsa. Seçimlere kadar daha neler göreceğiz kim bilir.
“Uzmanlığım Türk Denizleri özellikle de Marmara Boğazlar ve İstanbul Haliç'idir. Yani bu konularda uzmanım, konuşabilirim hem de göğsümü gere gere.


Şimdi gelelim en son proje önerisine. Size çok basit dilde anlatayım. Karadeniz'i bir tatlı su havuzu olarak düşünün. Nedeni de basit çünkü bu havuza giren tüm sular (nehir veya yağmur suyu) tatlı su. Peki, o zaman Karadeniz neden tatlı su havuzu değil? Çünkü Çanakkale ve İstanbul Boğazı altından gelen ve belirli eşikleri belirli rüzgâr koşulları altına aşan tuzlu ve de dolayısı ile yoğun Akdeniz suları Karadeniz’i bugünkü tuzluluk seviyesine getirdi. Geçmişi o kadar da taze ki en son hali 3500 senelik ve bildik tarihi de 12.000 senecik.
Durduk yerde neden Karadeniz havuzu diyorum değil mi? Karadeniz'i az tuzlu bir havuz diye düşünün hem de Akdeniz'den ortalama 30 cm yüksek. İşte bu nedenle bu havuzun fazla suyu Boğazlardan akar durur ama havuza giren su belli ve doğanın açtığı bu kısıtlı musluktan çıkan su belli. Yani Karadeniz havuzunu boşaltan bir musluk vardı. Ama doğanın yarattığı bir musluk ve dengesini ancak son 3500 senedir sürdüren bir musluk.
Şimdi siz bir ikinci musluk takmayı planlıyorsunuz hem de 25 metre derinlikte, yani musluk sadece Karadeniz'in suyunu Marmara'ya akıtabilecek ama alttan girmesi gereken su bu yeni kanala giremeyecek. Doğanın dengeleri bozulacak ve ne olacak? Ne olur biliyor musunuz, ah keşke bilebilsek.
Ama her ne olursa hiçbir zaman geri dönüşü olmaz, doğal dengeler bozuldu mu geri dönüş maalesef yok.
Akıl mantık basit. Havuza takılı bir musluk vardı şimdi ikinci musluğu takmayı planlıyorsunuz. Eh iyi de havuza gelen su miktarı artmayacak ki. Yani Tuna, Dinyeper Dinyester siz musluk taktınız diye debisini arttırmayacak ki? Diğer bazı kanalları örnek göstermek demek Karadeniz'in Marmara'nın oşinografik gerçeklerini bilmemek demektir. Böyle bir sisteme sahip bir deniz yerkürede yok, sadece bizde ama değerini bilirsek elbette. Ben talebelerime derslerde Marmara'yı anlatırken onu sağlıklı Akdeniz ve sağlıksız Karadeniz'in astımlı doğan çocuğu derim. Yani doğuştan solunum zorluğu çeken bir deniz ve de dikkat edilmesi şart olan bir deniz. Onu kurtaran Karadeniz'den gelen ve jet akım halinde Boğazdan Marmara'ya çıkan ve 25 metrelik üst tabakayı 3 ayda bir değiştiren Karadeniz suyu. O çıkışta öyle harika işler yapıp alt tabakadaki suyu yukarı çekiyor ki sormayın gitsin. Marmara'ya oksijen pompalayan ise Çanakkale'den gelen alt su. Takın bu sisteme tek taraflı bir musluk ve seyreyleyin olacakları. Ben karada olacaklardan bahsetmiyorum denizdekiler benim uzmanlık alanım.
Başka tarafları da var elbette bence bu proje hiçbir zaman yapılamaz çünkü sınır aşan sular gibi sınır aşan deniz bu, debisi ile rejimi ile oynayamazsınız. Şimdi Almanya Avusturya Tuna üzerinde muazzam bir baraj kursa suyu akıtmasa ne olur. Karadeniz'in felaketi olur. Altta verilen su bütçesi alt üst olur.
Kiminiz bu hoca da her şeyi biliyor demişsinizdir. Ama ben aşağıda verilen ve Marmara Denizinin bütçesini çıkartan ekibin parçasıydım. İstanbul Boğazının altını 4 defa al bayrak rengi kırmızıya boyayan (Rhodamin boyası ile) ekibin başı idim. Yani İstanbul Kanalizasyon Deşarj projesinin gerçekleşmesinde, Haliç'in temizlenmesinde emeğim, alın terim çoktur. Ve de dediklerim doğrudur. Havuza ikinci musluk takarken havuzun daha hızlı boşalacağını da hesaplamalısınız öyle iki mimara ısmarlama ile olmaz bu işler. Keşke iş, en boy yükseklik ve debi ile hallolabilseydi. Ben size hemen şimdiden diyeyim. Karadeniz’in su rejimini değiştirirseniz size hesap sorarlar daha da, doğrusu yaptırmazlar. Hani neden boğaza köprü yaparken 64 metre yapmak zorunda kalıyoruz, 50 yapsak neden olmuyorun cevabı gibi. İşte aşağıda Marmara’nın su ve tuz bütçesi, öyle şappadanak ortaya çıkan bir şey değil, kaç kişinin alın teri var ve bu sistemi sürdüren yegâne güç Karadeniz’e giren ama sadece Boğazdan çıktığı hesap edilen tatlı su. O da %95 Tuna suyu, yani Tuna'nın debisi bizim için hayati öneme sahip. Siz durduk yerde Karadeniz havuzuna giren tatlı suyun debisini arttırmadan havuzu tek muslukla boşaltmak yerine bir musluk daha takarsanız sistem alt üst olur.
Aslında bunu anlamak için ne bilim adamı olmak gerek ne de alim, basit havuz problemi hani şu ilk okul çocuklarına çözdürülen cinsten.”


Ağzına sağlık hocam... Yandaş medyanın yalaka yazarları tartışsın dursun artık.


Kaynak: Prof Dr A. Cemal Saydam

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.