Karakolda Doğru Söyler, Mahkemede Şaşar…

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar…

Yukarıdaki başlık hep anımsayacağınız gibi bir türkümüzden alınmıştır. Bir konuda doğruyu değil de, o an şartların gerektirdiğini konuşan ve yapanlar içinde kullanılır.


AKP iktidarı ile ilk zamanlar ülkemiz dünyada bu tür bir görüntü vermeye başlamışsa da, başbakanın giderek hükümetin önüne çıkması, her şeye kişisel olarak hakim olma gayreti, tek adam iktidarının perçinlenmesi ile artık başbakanın konuştukları sadece kendini bağlar duruma gelmektedir. Değilse hiçbir devlet geleneğinde bir kişinin bu kadar çelişkili ifadeler içinde bulunması pek görülmüş (özellikle çağdaş ve demokratik ülkelerde) değildir.


Artık teröre verdiğimiz kurban sayısının hesabında zorlanıyoruz, ülkemizde sadece dağlarda değil şehirlerimizde de terör saldırıları artan bir hızla devam ediyor ve hükümet sıfır noktasından alıp bu hale getirdiği terörü, cani başı ile aynı masaya oturmayı bile denemesine rağmen durduramıyor. Giderek insanların bu terör belasından kurtulma ümitleri tükeniyor. Her şeyin başı olan başbakan çaresiz.

Aynı başbakan gidip Filistin’i İsrail’e karşı savunuyor ve bu uğurda gerekirse savaşırız diyebiliyor.

“Erdoğan, ABD televizyonunda Charlie Rose'un sorularını yanıtladı. Erdoğan Rose'un ''İsrail'in saldırısını savaş sebebi olarak görüyorsunuz değil mi? sorusuna, 'Gerekirse onu da yaparız' dedi….
“İsrail'in saldırısını bir savaş sebebi olarak görüyorsunuz değil mi?” sorusunu Erdoğan, “Gereğinde bu da yapılır. Ama biz büyük devlet olmanın gereği olarak buna sabırlı davrandık” diye yanıtladı.”

İfade aynen bu. Şimdi, (siz kendi ülkenizdeki terörü önleyemiyorken nasıl başka bir ülkeyi savunacaksınız) demezler mi?

PKK konusunda da başbakan, “ABD'nin, Türkiye'nin terör örgütü PKK'yı Irak'ın kuzeyinde izlemesine izin verip vermediğinin" sorulması üzerine, 2007 yılında terör örgütü PKK'yı, Amerika, Türkiye ve Irak olarak ortak düşman ilan ettiklerini hatırlattı. Erdoğan, “Anlık istihbarat paylaşımındaki dayanışmamız devam ettiği gibi, insansız hava aracı noktasında da bu destekleri aldık ve alıyoruz” dedi.

Aslında bu soru yabancı basın mensuplarının Türkiye’yi ABD nin bir sömürgesi olarak gördüklerinin açık bir ispatıdır. Terör insanlarımızın canını alıyor. Bu terörün merkezi belli, biz uluslar arası savunma hakkımız olmasına rağmen ABD izin vermediği için gidip o Kandil denilen terör yuvasını yok etmiyoruz. Bir yerde ABD nin iki askeri öldürüldüğünde acaba ne yapar dersiniz. Bırakalım ABD yi, başbakanın “şımarık çocuk” dediği İsrail iki askeri öldürüldü diye o kadar Filistinliyi katletmedi mi? Biz niye gidip bu teröristleri analarından doğduklarına pişman etmiyoruz? Bence sayın başbakan orada burada savaş tamtamları çalmadan önce bu soruyu cevaplamalıdır.

ABD'li usta sunucu bütün bunları bildiği için o iki soruyu ardı ardına sordu. Diplomatik nezaket perdesini bu konuşmanın üzerinden kaldırırsak ortaya çıkacak soru, “siz ABD izin vermediği için canınızı alan PKK ya bile haddini bildiremezken, nasıl olacak da ABD nin şımarık çocuğu İsrail’e savaş açacaksınız?” Evet, perde kalktığında altındaki soru budur ve cevapta da görüldüğü gibi geçiştirilmiştir.

Bir başka komedi daha gözden kaçırılıyor. Bir yandan sözde İsrail’e kafa tutuyorsunuz, diğer yandan sırf İsrail’i İran tehdidinden korumak için ülkemizin göbeğine yarın başımıza ne belalar açacağı belli olan koruma kalkanları yerleştiriyorsunuz. Gülelim diyoruz ama hiç de komik değil. Siz böyle yaparsanız, içerde bağımlı yandaş medya ve yardım adı altında dağıttığınız sadakalarla uyuttuğunuz kesim dışında dünyada kimseyi konuştuklarınızın ciddiyetine inandıramazsınız. Söyledikleriniz doğru bile olsa kimseyi kendinize inandıramazsınız…

İzmir 2011-09-23

cem.tamturk@PolitikaDergisi.com 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.