Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- Atatürk Öldü mü?
- Hoşgeldin Ortadoğu'nun Pis Bataklığı…
- Suriye Yenilgisi… Terör… PKK…
- “Halkın Sesini Halen Baskı ve Şiddet ile..."
- Adım Adım Türkiye - İran Savaşına…
- Yandaş Parlamentoların Siyaseti Böyle Oluyor…
- Suriye Teröristlerinin (ÖSO) Giyimi de Türk Silahlı Kuvvetlerinden…
- Reyhanlı Katliamı Kime Yarar?
- Empati Yapalım Ama Sonuna Kadar Yapalım
- Gazze Katliamı ve R.Tayyip Erdoğan ile Chavez
- Suriye “Teröristlerinin” Dostları Gurubu Toplantısı
- Suriye Tehdit Ediyor…
- Mısır ve Suriye Nasıl Kurtulur?
- Derin Darbe…
- Suriye'de ki Savaşın Galibi İsrail
Kendimizle Yüzleşme Zamanımız Gelmedi Mi?
Büyük bir tembellik, uyuşukluk içindeyiz. Sanki başka bir ülkede yaşıyoruz da görüntümüz burada. Neler oluyor bize?
Aydınları susturulmuş, satın alınmış bir millet kör ve sağır bir insana benzer. Bizimde şu anki durumumuz körlüğün ve sağırlığın en ağır biçimini yansıtıyor. Özellikle 1950 den beri halkın beynini uyuşturma ve köleleştirme çalışmaları son on yılda meyvelerini veriyor. İnsanlar hiçbir şeye aldırmaz tepki vermez durumdalar. Başka ülkelerde doğal olmayan bir şekilde ölen bir insan o ülkenin hükümetini sallar, bazen de düşmesine bile sebep olurken bizde kimsenin umurunda bile değil. En ucuz şey maalesef insan!
Ülkeyi yönetenleri kınamıyorum. Onlar bu işleri yapmak üzere oraya getirilmiş emperyalizmin memurları. Satın aldıkları veya korkutup yıldırdıkları basını da hoş görüyorum. Demek ki onlar da yeterince temiz değil ki yönetimin şantajına boyun eğiyorlar. Peki, bu ülkede geri kalan insanlara ne oluyor.
Atatürk’ün kurduğu ve yüzünü batıya çevirmiş çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin Ortadoğu bataklığında değersiz, sıradan bir Arap şeyhliğine benzemesinin sebebi nedir?
Bu değersizleştirme on yıl önce başımıza çuval geçirilmesi ile başladı. Hala kafamızda birilerinin geçirdiği çuvalla dolaşıyoruz. Tabii bu yüzden de her konuda çuvallıyoruz.
İsrail’e kafa tuttuk, Gazze’ye sivil gemi yolladık. İsrail askeri gemimizi basıp insanlarımızı öldürdü. Ne yaptık? Sadece attık tuttuk. Ama İsrail ile ilişkilerimiz devam etti ve hala da ediyor.
Suriye uçağımızı düşürdü. İki şehit pilotumuzu ikibin metre derinden, o da ABD nin yardımı ile çıkardık. Uçağımız orada duruyor. Neden gidip çıkarmıyoruz? Suriye’ye bağırdık çağırdık, neden hiçbir şey yapmadık? Daha da önemlisi o uçağı oradan çıkarıp kendi uzmanlarımıza neden inceletmedik? Beceremedik mi yoksa uçağımızın kafamıza çuval geçirenler tarafından düşürülmüş olabileceğinin anlaşılmasından mı korktuk.
Yine Suriye gazetecilerimizi tutukladı, pilotlarımız oralarda kayıp, neden hesap sorulmaz?
Yalnız Suriye’den hesap soralım derken onların teröristlerini açıkça, silahla, parayla neden destekledik ve destekliyoruz? Bu şekilde onların yaptıklarını masum hale getirmiyor muyuz?
“Yurtta sulh, cihanda sulh” parolasını ilke edinmiş bir ülkenin başbakanı nasıl oluyor da “Suriye bizim meselemizdir” diyebiliyor? Neden sözde muhalefet, sözde aydınlar o lafların hesabını sormuyor?
Reyhanlı’da resmi rakamlara göre 53 sivil vatandaşımız terörist saldırısı ile öldürüldü. Hükümet bütün gücü ile saldırıyı Suriye hükümetine yıkmaya uğraşırken El Kaide üstleniverdi. Bütün bunlar bizim istihbarat örgütünün bilgisi dışında olabilir mi? Kim o koruduğunuz El Kaide? Daha dün İstanbul’u kana bulayan terörist gurubu değil mi? Hükümetimiz o zaman bunların hesabını soracağını bağıra çağıra söylemedi mi? Böyle mi, onları Reyhanlı katliamında masum göstererek mi hesap soruluyor?
Türkiye üzerinde oynanan oyunlar her ne kadar yetmiş yıllık bir geçmişe sahipse de, son on yıl tabir yerinde ise üzerine tüy dikmiştir. “Fırat’ta kaybolan koyun benim sorumluluğumdadır” diye iş başına gelen hükümet, bu gün ülkemizde meydana gelen her türlü olumsuzluktan da sorumludur. Sözü senet sayılan, itibarlı bir ülke konumundan Suriye veya İsrail tarafından bile adam yerine koyulmayan bir ülke haline gelmemizden de mevcut iktidar sorumludur.
Ancak, sorumlu olmak başka şey, hesap sormak başka şeydir. Mademki muhalefetim diye ortaya çıkan partiler mecliste laf ebeliğinden başka bir şey yapmıyorlar, özde değil de sözde muhalefet olmayı, efendileri istediğinde iktidar olma rüyaları görmeyi yeğliyorlar, o zaman iş ülkedeki gerçek aydınlara düşmektedir. Tabii oturduğu yerden her türlü çabayı eleştiren, ortaya çıkan insanları vay senin geçmişin oydu, buydu diye karalayan muhteris kişiler değil. Onlara şu örnek verilebilir. Mustafa Kemal de daha önce bir Osmanlı paşası idi.
Devir oturduğumuz yerden ahkâm kesme, onu bunu karalama dönemi değildir. Yapılması gerekenlerse yeni bir metot keşfetmek falan da değildir. Tıpkı bizi bu duruma getiren, insanımızın beynini yıkayan düşmanların yaptığını yapmak gerekmektedir. Hem de çok daha şiddetle. Pahalı otel lobilerinde yapılan toplantılar artık köy meydanlarına inmelidir. Birebir sohbetler için halkın evlerine gidilmelidir. Gerçek aydının vatanseverin burnu büyük halktan uzak kişiler olmadığı anlatılmalı, yanlışlar ortaya konmalıdır.
Ey Türk halkı, artık şapkamızı önümüze koyup ciddi biçimde düşünme zamanı gelmiş ve geçmektedir. Ülkemizi tekrar güvenilir, sözü dinlenir bir ülke haline getirmek bizim elimizde. Tabii önce kendimizle yüzleşmemiz şatı ile.
Cem Osman TAMTÜRK
cem.tamturk@politikadergisi.com
- Cem Osman TAMTÜRK içeriği
- 13495 okunma
Yorumlar
Yeni yorum gönder