Kentlerde Varoş Kültürünün Hakimiyeti

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   İslam’ın köylerden (göçle) çıkarak şehirlerde kültürel ve politik hayatta görünür hale gelmesi için, toplumsal yapılaşma ve kalkınma süreci içinde Allah ile aldatılamayan kent toplumunun, 1950’lerden beri demokratikleşme adı altında asimile edilebilmesi açısından çok önemliydi. Ülkenin kırsal bölgelerine özellikle iktisadi yatırımların yapılmaması ve her türlü kalkınmanın (petrol yataklarının ve madenlerin) önünün kapatılması, uluslararası platformda yapılan anlaşmalar sonucu tarımı ve hayvancılığı ortadan kaldırmaları ki; 1970’lerde ülkenin tarım üretimi %70 oranlarındayken bugün ise üretimimiz %10 civarındadır. Bununla beraber bilinçli olarak terörün rahatça hareket edebileceği ortamların oluşturulması, halkı bulundukları ortamlardan büyük şehirlere göç etmeye zorlamıştır. Bunun sebebi, Marshall Planı sayesinde ABD güdümünde oluşturulan politikalar ile sağ merkez partilerin kırsaldan çıkıp, daha çok Kemalist eğilimli şehir kültürünün hâkim olduğu siyasi odakları yani; merkezi ele geçirebilmek için, şehirlerdeki kentli nüfusun karşısına, kırsaldan göç ettirilen nüfusu çıkarıp, iktidarı ele geçirebilmekti. Bunları iç grup olarak nitelendirebiliriz. Bir de Sevr’den vazgeçmeyen dış grupları da göz önünde bulundurursak; bu oluşuma büyük katkıları olduğunu görürüz.

   Göçle birlikte başlayan toplumsal değişim, hükümetlerin öncelikle oy kaygısıyla devlete ait yerleri göç edenlere oy karşılığı vermeleri ile yerleşik düzen kurgusunu oluşturup, hemşeri olgusuyla hem devlet kadrolarında hem de ekonomik hayatın içinde yer almalarını sağlamışlardır. Bununla beraber, şehirlerdeki yerliler ve sonradan gelenler arasında ciddi kültürel farklılıkların sonucunda ortaya çıkan çatışmalar iki toplum arasına mesafeler koymuş, hem kültürel anlamda, hem de ideolojik anlamda homojen bir yapı oluşturulamamıştır. Problem şuydu; göç edenler kendi coğrafyasında sahip olduğu kapalı toplum kültürünü beraberinde getirmiş, ama şehir ortamında onu yaşayacak ortamı bulamaması ve şehir kültürüne de ayak uyduramaması yerli halk tarafından dışlanmalarına sebep olmuştur. Göç edenlerin, köylerinden uzakta gurbet psikolojisi içinde, bulundukları şehirleri kendi toprağı ve vatanı gibi göremeyişleri, geldikleri yerleri sadece para kazanılacak geçici yerler olarak algılamalarının sonucunda bulundukları ortama ayak uydurma çabasını hissetmeyişleri ve şehir kültürünü kendi örf ve ahlakına aykırı buldukları için, ilk önceleri bu dışlanmışlık duygusunu fazla dikkate almadılar ve onlar da şehir insanını dışladılar. Çünkü her gelende, para kazanıp köyüne dönme düşüncesi vardı. Ancak, uzun vadede yerleşik düzene geçip, kendilerinden sonraki nesillerin, şehirlerdeki gelişmeleri esnasında evdeki anlayış ve kültür yapısının dışarıdaki sosyal hayatla bağdaşmamasının sıkıntılarını yaşamaya başlaması, bu dışlanmışlık duygusunu aşabilmek için, kendilerini kabul ettirebilme çabaları bu günlere kadar devam etmiştir. Bu yüzdendir ki; bugün artık herkes İstanbullu, Ankaralı veya İzmirlidir. Tabii, bu dışlanmışlık duygusuyla beraber ortaya çıkan kişisel hırslar sonucu ele geçirme ve iktidar olma kaygısıyla var olabilme savaşı, toplumsal paradigmalarını köylerinde bırakıp, şehirlerde kendilerine dayattırılan kapitalist mantığın getirisi olan kişisel paradigmalarına sıkı sıkı sarılarak, kendisini toplumun dışında sayıp, toplum çıkarlarını rahatlıkla göz ardı ederek bir savaşın içine girmişlerdir. (Tamamı böyle olmasa da büyük bir çoğunluk, şehirlerde böyle bir psikoloji içindedir ve yurtdışında yaşayanlarda da aynı problem mevcuttur).

   Göç eden nüfusun şehirlerde çoğalmasıyla geçen zaman içinde hem ekonomik anlamda hem de politik hayatta varlığını göstermesi uzun sürmedi. İmar izni olmayan bir evde yaşayan bir kişinin, bu ülkeye Başbakan olması, varoş hakimiyetinin en canlı örneğidir. Kendi içlerinden çıkarabilecekleri bir Başbakan, 50 yıldır verilen bir mücadelenin en büyük zaferiydi. Bu yüzdendir, AKP hükümetinin halk diye algıladığı ve hizmet ettiği kesim, sadece varoşlardır. Tabii ki bunun sorumlusu, bu durumda yaşamaya mahkûm edilmiş insanlar değildir. Bütün bu olayların sorumluları başından beri, bu ülkenin yönetim biçimini yani; laik rejimi benimsemeyip, ülkeyi ele geçirme hayalleri ile dış gruplarla birleşip, bu günlere gelinmesi için bunun alt yapısını hazırlayanlardır. Ülkenin mevcut ideolojisi içinde kendine yer bulamayan bu kesim, toplumsal paradigmalarını tek hedef üzerinde oluşturmaya başlayınca, dış gruplarla ortak paydada buluşmaları açısından çok geçerli sebepleri oldu. Özellikle 1980 sonrasında başa gelen hükümetlerin ABD güdümünde gerçekleştirdiği politikalar sayesinde, eğitim sisteminde büyük değişikliklere gidilmiştir. Toplumun düşünen ve sorgulayan bir yapıya sahip olmaması için, devlet okullarında eğitim kalitesi nerdeyse sıfıra indirgenmiş, sınıfta kalma kaldırılmış ve Türkiye kültüre önem vermeyen ülke haline getirilmiştir. Bunun karşılığında, özel okulları destekleyip, misyoner yetiştirme konusuna ağırlık verilmiştir. Daha önceleri toplumun çok önem verdiği eğitim, gözden düşürülünce -ki bu hiç zor olmamıştır-, ülkenin işsizlik sorununa bir çözüm getirilmediği için ve kayırmacılık (torpil) mantığının hâkim olması sebebiyle, insanların gözünde artık eğitimin bir çıkış yolu olmadığını rahatlıkla benimsettiler. Bunun akabinde ortaya çıkan ve topluma benimsettirilen paradigma, “kısa yoldan zengin olma”dır. Son 50 yıldır kişisel paradigmalarını bu minvalde oluşturmaya başladılar ve zaman içinde bu kişisel paradigmalar, kendi içlerinde toplumsal paradigmalara dönüşmüştür. Ancak, kişisel paradigmalar, toplumsal paradigmalarla ne kadar örtüşüyor sorusuna gelince; ülkenin ideolojisi içinde kendine yer bulamayan kesim bu paradigmaları benimseyip, uygulamaya sokarken, baştan beri ülkenin Kemalist ideolojisini benimseyen ve o çizgide yaşamını sürdüren kesimler tarafından bu paradigmalar ve diğer kesimler dışlanmaktadır.

   “Başarıya giden her yol mubahtır” zihniyetinin toplum üzerinde etkili olabilmesi ve başarmak için her türlü ahlaki değerlerin terk edilmesi için, insanların açlık ve sefalet içinde bırakılması, daha sonra da siyasetçilerin iktidar olabilmeleri için bu insanların yoksulluğundan faydalanması, topluma kötü örnek olabilecek en büyük ahlaksızlıktır. Özellikle son yaşadığımız yerel seçimler sayesinde iktidardaki partinin bunu aleni bir şekilde ortaya koyup, toplumu ahlaki bir yozluğa yönlendirme gayretlerini gördük. Bunun sonucunda da kentli nüfusun oylarını tamamıyla kaybedip, varoş halkın oylarıyla iktidarını korumuştur. Bu da şunu gösteriyor; son 50 yıl yıldır Türk toplumunun temel yapısını bozmak için yapılan gizli çalışmalar bugüne kadar başarılı bir şekilde sürdüğünü, ancak bu hedefler su üstüne çıktığı zaman toplumun bu yozlaşmayı ve ahlaksızlığı kabul etmeyeceği, suratlarına tokat gibi çarpmıştır. Çaresizlik içinde yaşayan insanların da ekonomik ve sosyal yaşamlarının düzeltildiği takdirde, bu tarz ahlaksızlıklara prim vermeyeceğini biliyoruz; çünkü, bu milletin en önemli özelliği; onurlu ve şahsiyetli bir millet olmasıdır.

   İnsanları bir arada tutan ortak değerleri ortadan kaldırdığınız zaman, artık, o ülkenin menfaatlerini kendi menfaatlerinin üstünde görüp, ülkeyi koruyup kollayacak insanlar yetiştiremezsiniz. Yıllardır sistemli bir şekilde oluşturulan bu politikalar, Türk milletinin gücünü ve iradesini ortadan kaldırmak için ülkenin bütün gelir kaynaklarını ele geçirip, sahip olduğu medeniyetini yok ederek, Kurtuluş Savaşı’nda yapamadıklarını, ülkenin ideolojisine ters düşen insanları satın alarak yapmaya çalışıyorlar.

   Toplumları kalıcı kılan ve geleceğe taşıyan en önemli parametrelerden birisi güçlü bir medeniyete sahip olmaktır. Kültürel eğitimden uzak kalmış veya ırksal ve yöresel kültürlerini yitirmiş toplumlar, kendilerinden sonrakilere bırakabilecekleri kültürel miraslarını yitirirler ve tarih sayfasından silinirler. Bunun için bu oyuna gelmemeliyiz.

 

   Saadet.Toksoz@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Hoş geldiniz.

Syaın Saadet Toksöz, sizi aramızda görmekten dolayı mutluyuz. Umarım, güzel işler ortaya koyacağız. Hoş geldiniz.

Hoşbulduk.

Ben de aranızda olmaktan onur duydum.
Teşekkür ederim.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.