Kıbrıs’ta Müzakereler Başlarken..

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Son günlerde medyada Kıbrıs’ta iki taraf arasında yeniden müzakerelerin başlayacağına, “Kıbrıs sorununa kalıcı ve sürdürülebilir” bir çözüm için her iki tarafın ortak bir metinde anlaştığına dair haberler i okunmaktadır.

Türkiye’deki kamuoyundaki siyasi tartışmalarda Kıbrıs sorununa daha çok Türkiye-AB ilişkileri çerçevesinde bakılmaktadır. Bence bu bakış açısı bakmak yanlıştır. Çünkü Kıbrıs sorunu, sorunlu olan AB Türkiye ilişkilerinden çok daha eskidir. AB, Kıbrıs sorununu sonradan bilerek ve isteyerek, kasıtlı olarak sorunlu olan Türkiye-AB ilişkilerine bağlamıştır.  

Bilindiği gibi, 24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandumda Annan Planı denen Kıbrıs’ın birleştirilmesiyle veya Kıbrıs sorunun çözülmesiyle ilgili uzlaşma metninin Türk tarafının % 65 evet demesine rağmen, Rumların % 76 Hayır oyları ile ret edilmişti. Buna rağmen AB, Rumları ödüllendirerek 1 Mayıs 2004 de Kıbrıs Rum tarafını AB’ye üye yaparken Türk tarafına uyguladığı ambargo ve baskılarına, kaldırmaya söz verdiği halde, devam etti.

Kıbrıs Rum tarafını AB’ye üye yapmakla AB’nin asıl amacı; asla üye yapmak niyetinde olmadığı Türkiye’yi oyalamak ve Türkiye’den bazı siyasi tavizler koparmak için Türkiye ile AB arasındaki ilişki ve müzakerelerde kullanmaktır. Başka bir ifadeyle Türkiye’yi tam üye yapmamak için Kıbrıs Rum tarafını piyon olarak öne sürmektedir. Bilindiği gibi AB ile müzakerelerde “Oy Birliği” ilkesi esastır. Dolayısı ile Rum tarafı, Türkiye’ye vereceği  “hayır” oyu biline biline AB’ye üye yapılmıştır.

AB tam üyeliği konusunda ısrar eden Türkiye’den AB, birçok alanda siyasi taviz koparmıştır. Örneğin 1999 yılında TSK tarafından işi bitirilen PKK’yı yeniden canlandırmak amacıyla bu terör örgütün lideri olan Abdullah Öcalan’ın idamını önlemek için AB Kopenhag Kriterleri kullanılmıştır. Hatta TSK’nın terörle mücadelede elini kolunu bağlamak için OHAL ve benzeri terörle mücadele yöntemlerine “Demokrasi ve insan hakları” bahanesiyle karşı çıkmıştır vs.

Kısaca AB;  Türkiye’nin AB’ye tam üyelik kozunu, Türkiye’ye karşı, Kıbrıs sorununu çözümsüz hale getirmek, Türkiye’yi zayıflatmak, Türkiye’de ulusal bölünme koşullarını hazırlamak, vs. gibi amaçlar için istismar etmiştir ve etmeye devam etmektedir.

***

Kıbrıslı Türklerin artık çözümsüzlükten bıktığı, çözüm konusunda sabırsızlandığı bir gerçektir. Bu nedenle KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu, müzakerelerin yeniden başlaması için kriz ve diğer nedenleri gerekçe göstererek ayak sürüyen Rum’lar karşısında büyük çaba harcamıştır. Bu amaçla Sayın Eroğlu Rum tarafıyla yeniden masaya oturmak için Rum lideri Anastasiadis ’ya defalarca öneriler yapmış; geçen sene Eylül ayında da New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile görüşmüştür.

Ancak bu yeni görüşmeler başlamadan önce ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ’ın adayı ziyaret etmesi ve iki tarafın liderleriyle görüşmesi de bu bağlamda dikkat çekicidir.

Yeni müzakerelerin arifesinde yayınlanan ortak metnin içeriğine girmeden, benim asıl dikkati çekmek istediğim husus; bu girişimi canla başla destekleyen Türkiye’de iktidar olan AKP hükümetinin ve Türkiye Başbakanı’nın son aylarda büyük bir sıkıntı, baskı ve şantaj altında olduğudur.

Bilindiği gibi AKP hükümeti; bölgede oldukça izole olmuş durumda ve Başbakan Erdoğan, özellikle 10 senedir işbirliği yaptığı Obama ve AB’nin lideri Merkel tarafından terk edilmiş durumda. Ayrıca Başbakan Erdoğan ile hükümetin eski ortağı olan ve karargâh merkezi ABD Pennsylvania bulunan F. Gülen cemaati arasında, her gün hükümeti ve Başbakan’ı olağanüstü yıpratan belden aşağı yöntemlerle, kaset ve “tape” lerle yapılan bir şantaj-savaşı olduğu da ortada.

Kısaca Başbakan Erdoğan ve Türk hükümeti;  olağanüstü çok zor bir durumda olduğu için hem ABD’nin hem de AB’nin Türkiye’den beklentilerine hiçbir “ulusal” kaygı ve endişe duymadan, salt kendini kurtarabilmek için her türlü tavize teslim olmaya hazır durumdadır.  Nitekim bu baskı ve şantaj ortamı iç politikada da; Başbakan ve hükümetinin,  “Açılım” adı altında ülkeyi bölünmeye ve hatta bir iç savaşa sürükleyebilecek olan, ülkenin Güneydoğu ve Doğu bölgesini fiilen terörist PKK’ya teslim etmesine neden olmuştur.

İşte şimdi sıra Kıbrıs’a gelmiştir. Kıbrıs müzakereleri yeniden, Türkiye’de hükümetin en zayıf olduğu, Türkiye siyasetinin müthiş bir baskı ve şantaja maruz kaldığı bir ortamda başlayacaktır.

Bu arada Kıbrıs’ta iki tarafın birleştirilmesi konusunda fiili bir adımın da atıldığı unutulmamalıdır. Daha geçenlerde UEFA Zürih merkezinde Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu (KTFF) ile Kıbrıs Rum Futbol Federasyonu (KOP) arasında imzalanan bir ortak metinle Kıbrıs Rum ve Türk taraflar arası futbolun birleştirilmesi kararlaştırılmıştır.

Fakat Kıbrıs sorunu bağlamında asla unutulmaması gereken bir husus vardır:  Kıbrıs sorunu, asla sadece Kıbrıslı Türklerin sorunu değildir! Kıbrıs sorunu, her şeyden önce aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir güvenlik sorunudur!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.