Kiminle Kim Arasında ve Hangi Koşullarla Barış?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

AKP hükümetinin “Açılım” olarak başladığı, sonradan “Çözüm Süreci” olarak adlandırdığı terör örgütü etnik Kürtçü PKK ile müzakere ve uzlaşma politikası, geçen hafta seçilen “Akil” adamların göreve başlamasıyla yeni bir aşamaya girdi. “Akil” adamlar görevlerini “Barış” sloganı altında sürdürmeye çalışıyorlar.

Barış sözcüğü gerçekten de çok cazip bir kavram; ülkemizde ve bölgemizde milyonlarca insanın esenliği ve huzuru için özlem duyduğu büyük bir ihtiyaç! Nasıl olmasın ki Ortadoğu kan gölü olmuş durumda!

II. Dünya savaşından sonra Ortadoğu hiç huzur yüzü görmedi denebilir. 1947 de İsrail’in hiç yoktan Filistin topraklarında emperyalist devletlerin desteği ile devlet olarak kurulması, bu bölgedeki huzursuzluğun en büyük nedenlerinden birisidir. İsrail ile Arap ülkeleri arasında geniş çaplı en az 4-5 savaş olmuş, bu savaşlarda binlerce insan yaşamını kaybetmiş ve yaralanmıştır.

Arkasından 1980 yılında emperyalizmin tahrik ve teşvikiyle zamanın Irak devlet Başkanı Saddam Hüseyin hiç sebepsiz İran’a saldırdı. Aslında ihtirasının kurbanı olan Saddam Hüseyin’in gözü İran petrollerindeydi. Emperyalizmin bu savaştan amacı ise; iki bölgesel ulus devleti birbirleriyle çatıştırarak, ikisini de böylece kendi elini kirletmeden yıpratmaktı! Savaş 8 sene sürdü; her iki taraftan toplam bir milyon insan öldü ve en az bir o kadar da insan yaralandı, sakat kaldı.

İran’da hayal kırıklığına uğrayan Saddam Hüseyin; teselli için bu defa, yine emperyalistlerin tahrik ve teşvikleriyle 1990 yılı yazında küçük bir petrol ülkesi olan Kuveyt’i işgal etti. Emperyalizm bu işgali bahane ederek 1991 yılında Irak’a saldırdı ve Irak’ın 32’ci paralelin kuzeyini bölerek Özerk Kürt Barzani yönetimini bölgeye yerleştirdi.

1991 yılı işgal savaşından pek te memnun kalmayan emperyalizm bu defa bazı müttefik askerleri de yanına alarak 2003 yılında Irak’ı ikinci defa işgal etti. Irak’ı yaktı, yıktı! Yüzbinler katledildi, yaralandı. İşkenceler, ırza tecavüzler, göçler vs.

Ülkemiz Türkiye’de ise 1984 ten beri PKK, terör estiriyor. Teröristlere silah, lojistik destek, mali yardım, ideolojik destek yine ABD’den ve Avrupa’nın demokrat(!) emperyalist ülkelerinden olduğunu artık bilmeyen yoktur. Terörün ülkemize bilançosu çok ağır: 40 bin Türk yurttaş yaşamı, binlerce sakatlıklar, milyarlarca dolar maddi zarar ve bölge insanların çektiği zulüm, huzursuzluk ve sıkıntılar.

Yani hem ülkemizde hem bölgemizde “Barış”, çölde susuz kalan insanların suya duydukları ihtiyaç kadar büyük bir ihtiyaçtır! Bu asla tartışılmaz bir gerçektir!

Ancak gel gör ki AKP hükümetinin bahsettiği, şimdi de “Akil” adamların AKP adına halk arasında propagandasını yapmaya çalıştığı bu “barış” kiminle kim arasında oluyor, o hiç belli değil!

Türklerle Kürtler arasında mı olacak bu barış? Türk ve Kürt kökenli yurttaşlarımız kavgalı değiller ki barışsınlar!

Bazı sosyolojik araştırmaların iddialarına göre Türkiye’de 12-15 milyon Kürt kökenli insan yaşamaktadır. Ve bu yurttaşlarımızın yarısı Doğu ve Güneydoğu illerimizde diğer yarısı ise ülkenin büyük kentlerinde dağılmış bir biçimde birlikte yaşamaktayız.

Peki, 30 yıllık PKK terörüne rağmen, onca ölüm ve acıya rağmen Kürt kökenli yurttaşlarımız dışlanmışlar mı? Hayır. Ortada etnik bir çatışma var mı? Hayır. O halde bu barış kimin için? Ve kiminle kim arasında?

Yanıt basit: AKP ile PKK arasında!

Çünkü devlete isyan eden PKK’dır. Anayasa, yasa tanımayan PKK’dır. Ülkenin askerini, polisini, masum vatandaşlarını durduk yerde öldüren, yaralayan PKK’dır. Kısaca, kavga PKK ile devlet arasındadır.

Şimdi Türkiye Cumhuriyeti devletini yöneten, onun bütün sorumluluğunu on yıldır taşıyan da AKP’dir. AKP emperyalizmle işbirliği sayesinde on senedir iktidardadır. Terörist PKK, öncelikle devlete ve orduya saldırmaktadır. Sonuçta her ikisi de yani AKP de PKK da emperyalizm işbirlikçisidir. Çünkü her ikisinin de hedefinde ulusal Türk devleti vardır.

Demek ki şu sıralar yapılması istenen barış, gerçekte Türklerle Kürtler arasında değil, ki benim için gönüllü olarak Türk yurttaşlığını benimseyen her diğer etnik kökenden gelen yurttaşlar da eşit Türk vatandaşlarıdırlar, sadece ve sadece AKP ile PKK arasındadır.

AKP ile PKK arasında yapılması istenen bu barışın diğer tartışmalı yönü ise Barışın bilinmeyen fakat tahmin edilen koşullarıdır.

Bu barışı çok “tehlikeli” yapan veya ileride de muhtemelen çok daha büyük kan dökülmesine neden olabilecek riskli kılan tarafı da işte bu barışın tahmin edilen, hatta belgelerle kanıtlanan koşullarıdır.

Bilindiği gibi, bu konuda henüz AKP hükümetinin kamuoyuna açıklamış hiçbir resmi politikası yoktur. Yani AKP, PKK ile barışı hangi bedelle elde etmek istediğini henüz açıklamamıştır. Söylenen tek şey soyut ve duygusal iki sözcüktür: “Barış” ve “Analar artık ağlamasın!”

Gerçi Başbakan Erdoğan bu senenin başında “Barış” politikasının ikinci perdesinin açılımında “PKK silah bırakacak!” diye ilan etmişti; fakat sonradan anlaşıldı ki PKK silah bırakmayacak, sınır ötesine çekilecekmiş! Ancak “sınır ötesine çekilmeyi” bile PKK bir şarta bağladı: “Meclis karar alacak veya bu bağlamda yasa çıkaracak; yoksa sınır ötesine geçiş te yok” tur dendi. Bu konuda gelinen nihai durum son derece karmaşık! Kandilli PKK’lılardan örneğin Duran Kalkan, “Bırakın sınır ötesine çekilmeyi, hatta Irak’taki PKK’lıların dahi Türkiye’ye gelebileceklerinden” söz ediyor.

Barışın koşullarıyla ilgili olarak, barış yapan tarafların bu ifadelerinden başka, hepimizin dikkatini çekmesi gereken asıl önemli kanıtlar elbette; internette yayınlanan Oslo görüşmelerindeki mutabakat metinleri ve daha sonra basına sızan İmralı tutanaklarıdır. Çünkü bu konuda, yukarıda da altını çizdiğimiz gibi, başkaca hiçbir başka açıklama yoktur.

Barışın koşulları resmen açıklanmayınca bize de bu koşulları analiz etmek ve yorumlamak düşüyor. Anlaşılan, AKP’nin PKK ile yapmak istediği bu barıştaki istediği; “yeni” bölücü anayasayı halka kabul ettirene, 2014 Yerel Seçimleri atlatana ve en nihayet Başkan veya Cumhurbaşkanı seçimlerinde Erdoğan’ın seçilmesini güvence altına alana kadar, PKK’nın eylemlerini durdurması ve kuvvetlerini sınır ötesine çekmesi, hatta en iyisi Suriye’nin kuzeyinde Esad güçlerine karşı kullanmasıdır.

AKP; bu konuda PKK’yı, bölücü “yeni” anayasada PKK’nın taleplerini yerine getirme vaadi ile kandırmaya çalışıyorsa da fakat PKK, elle tutulur somut taleplerin yerine getirilmesi için ayak diretmektedir. Çünkü PKK, AKP’ye vaatlerinde pek fazla güvenmemektedir.

Müzakerelerin diğer partneri olan terörist PKK’nın iktidarda olan AKP’den beklediği ilk ve önemli istek ise; sınır ötesine çekilmenin resmileştirilmesi, yani meclis kararı veya yasa ile bu işin meşrulaştırılmasıdır. PKK’nın bu talebiyle hesabı; böylece PKK, sadece Türkiye’de değil bütün dünyada meşrulaşacak, ülkelerin terör listelerinden çıkarılacak, bir terör örgütü olmaktan çıkıp siyasal bir kimlik kazanacaktır.

Ancak PKK’nın meclis kararı veya yasa talebi, AKP bu işi tek başına veya sadece BDP ile mecliste yerine getirmesi durumu, siyasi olarak kendisine büyük bir risk oluşturmaktadır. Bu durumda AKP içinde çatlaklar oluşabileceği gibi, AKP seçmeninde de “AKP’nin Bölücü olduğu” kanaatleri de daha fazla taraftar bulacaktır. Bu nedenle AKP; MHP bu sürece daha baştan karşı çıktığı ve CHP’de sürece kredi verdiği için, bu işe ana muhalefet partisi CHP’yi de dâhil etmeye çok uğraşmıştır. AKP, bu amaçla 4 Mart 2013 te CHP üyesi ve Başkan Vekili Sezgin Tanrkulu’ nun başka bir amaçla verdiği bir önergeyi istismar etmeye çalışmıştır; fakat bu oyuna CHP ‘liler gelmemiştir.

PKK’nın müzakerelerde bölücü “yeni” anayasadan önce yukarıdaki ”çekilme için meşrulaştırma” talebinden başka yerine mutlaka getirilmesini beklediği diğer talebi ise, Öcalan’ın serbest bırakılmasıdır. PKK’nın Kandil kadrosundan önde gelenlerinden olan Duran Kalkan, Öcalan’ın serbest bırakılmasını 12.04.2013 tarihinde yinelemiştir.

Görüldüğü gibi barışın; ülkemizde ve bölgemizde hepimizin en büyük özlemi olmasına rağmen, henüz gerçekleşebilecek, olgunlaşmış hiçbir siyasi koşullara sahip olmadığı açıkca ortadadır. Çünkü

  • AKP ile PKK hala pazarlıklarına devam etmektedirler;
  • Her iki taraf ta birbirlerine güvenmemektedirler; Çünkü AKP'nin gerçek niyetinin "köprüyü geçene" kadar olduğunu PKK görmektedir;
  • Fakat en önemli faktör olarak ta, emperyalizmin BOP uygulamalarının bölgede bütün şiddetiyle sürmektedir.

AKP hükümeti, bu politikasıyla içinden artık çıkamadığı bir yola girmiştir. Fakat süreç geri gitmediği gibi ileri de gitmemektedir. Tıkanmıştır. Barış hayalleri şimdilik bir özlem olarak kalacak gibi görünüyor. Olan, saf saf barışa inanarak kendisini “Akil” adam olarak AKP’nin bu çıkmaz sokağında ona yardım etmeye çalışanlara olacaktır! Çünkü halkımız daha başından bu oyuna inanmamıştır!

Fakat onlar  “Akil” olduklarına göre, henüz yolun başında sayılırlar; yol yakın iken bu yoldan hemen çıkabilirler. Kaldı ki çok kısa zamanda, halkımızın tepkisi karşısında “Akil” adamların sapır sapır dökülmeleri de kaçınılmazdır.

Ülkemize ve bölgemize gerçek barış ancak;

  • AKP’nin iktidardan uzaklaştırıldığı,
  • Emperyalizmin BOP ’nun boşa çıkarıldığı ve
  • Terörist PKK’nın başının ezildiğinde gelecektir.

O barışın anlatılması için hiçbir “Akil” adama ihtiyaç duyulmayacaktır. Çünkü bu gerçek barışı halkımız ve bölge halkları bizzat yaşayarak öğreneceklerdir!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.