Kriz Ortamında Yükselen Yamyam Siyaseti

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Ülkemiz, iki haftayı aşkın bir süredir ayakta! İstanbul Taksim alanındaki Gezi Parkı’nda AKP hükümetinin despot ve dayatmacı politikalarına karşı başlayan halk direnişi, yurdun bütün köşelerine yayılmış durumda.

Gençlerimiz ve halkımız adeta destan yazıyorlar! İnce ve parlak zekâlarıyla, olağan üstü mizahlarıyla, espri yüklü sloganlarıyla Nasrettin Hocanın torunları, Aziz Nesin’lerin yeni kuşakları bütün dünyaya muhteşem bir direniş örneği sergiliyorlar. Abartmadan iddia edebilirim ki bütün dünya, hayranlıkla ve imrenerek ülkemizdeki bu mizah dolu, esprili, zeki, ince sanat ve estetik yüklü direnişe tanıklık ediyor.

Başbakan Erdoğan nasıl şaşırmasın ki? Onlara “Çapulcu” diyor; fakat bir anda “Çapulcu” kavramı bu muhteşem mizahla dünya çapında bir marka oluveriyor! Başbakanın polisleri direnişçi gençlerimizi gaz bombardımanına tutuyor, Atatürk’ün askerleri gençlerimiz, ağızlarındaki gaz maskeleriyle adeta direnişin ve kararlılığın heykellerini alana dikiyorlar.

AKP hükümeti ve Başbakan Erdoğan sadece şaşkın değil, aynı zamanda korku ve öfke içinde çırpınıyorlar! Bu hareketi nasıl durduracaklarını bilemiyorlar. Toplantı üstüne toplantı yapıyorlar. Yalan üstüne yalan söylüyorlar! Gençlere iftira üstüne iftira atıyorlar. Ama boşuna!

Daha sonra çaresiz yeniden polis şiddetine başvuruyorlar! Ahmet Şık’ın ünlü deyimi ile “İmamın ordusu” olan polisler ise veriyorlar gazı, vuruyorlar copu, sıkıyorlar suyu, patlatıyorlar gaz bombalarını, tutukluyorlar yakaladıklarını vs. ama nafile; hareket sönmediği gibi gittikçe daha da büyüyor! 11 Haziran tarihinde polisin bu büyük, haklı, meşru ve devrimci direnişi “itibarsızlaştırma” çabaları da para etmiyor!

Bu hareket, bu muhteşem direniş sadece hükümeti değil, aynı zamanda muhalefeti de çok şaşırtmış durumda! Direnişçiler adeta herkesin ezberini bozdular. Örneğin Bahçeli öyle şaşırmış ki, bir ara bu hareketin arkasında “PKK’nın olduğunu” iddia edebilecek kadar ileri gitti. Gerçi Bahçeli, sonradan hatasını anlayıp düzeltti ama başlangıçta o da çok şaşkındı!

Ana muhalefet lideri ise ne diyeceğini, ne söyleyeceğini pek bilemiyor. Kâh direnişi küçümseyerek, bütün olayı “iki ağaç”a indirgiyor, kâh direnişi göklere çıkararak hükümeti eleştiriyor. Gerçi Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi, Taksim Gezi Parkı direnişini; CHP’nin önceden planlanan 2 Haziran Kadıköy Mitingini iptal ederek katılımcıların Taksim’e yürümelerini isteyerek fiilen desteklemiştir. Ama CHP lideri Kılıçdaroğlu ve CHP yönetimi daha hâlâ bu muhteşem halk hareketinin gerçek özü olan; AKP iktidarının yıkılması, yerine Atatürk Cumhuriyetinin sil baştan yeniden kurulması için yükselen bir halk devrimi olduğunu algılayamamıştır.

Görülüyor ki Türkiye iki haftadır iktidarıyla muhalefetiyle gerçek bir siyasi bunalımın içindedir. Başta gençlerimiz olmak üzere halkımız, artık AKP tarafından yönetilmek istemiyor. AKP hükümeti ise artık “Korku İmparatorluğu” ile halka hükmedemiyor. Ortada devrimci bir durum var. Yani toplumda köklü bir değişiklik beklentisi var. Bu beklenti gerçekleşir mi gerçekleşmez mi her şey her iki tarafın bundan sonraki tutumlarına ve politikalarına bağlı.

***

Bu kriz ortamının en ilginç siyasi söylemi olarak ortaya, siyasetçi veya kişileri “yedirmeme” kavramı doğmuştur.

Bu kavramı ilk kez ülkemizin siyasi literatürüne kazandıran Başbakan Erdoğan’ın kendisidir. Başbakan Erdoğan 7 Mart 2009 tarihinde AKP Hatay mitinginde aynen şöyle demiştir:

 

"Başbakan olarak valimi ne Baykal’a ne de diğerlerinin eline avucuna bırakmam. Hepsine sahip çıkarım, istisnasız! Bunları da Baykal’a yedirmem. Sayın Bahçeli’ye de yedirtmem!".

31 Mayıs tarihinde Taksim Gezi Parkı direnişinin başlamasından sonra Başbakan Erdoğan’ın yakın danışmanlarından Yalçın Akdoğan ise 3 Haziran tarihli bir mülakatında Başbakan Erdoğan için “Başbakan Erdoğan’ı kimseye yedirtmeyiz!” ifadesi kullanarak bu olayların aslında Başbakan Erdoğan’ın iktidarını devirmeye yönelik bir siyasi komplo olduğu savını ortaya atmıştır.

Daha sonra;  ilk önce Taksim Gezi Park’ı direnişini PKK’nın bir marifeti olarak yorumlayan MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli, daha sonra bu hatalı görüşünü düzelterek partisinin 11 Haziran meclisteki Grup toplantısında direnişte olan gençlerin bu eylemlerini övmüş; Başbakana Erdoğan’a hitaben “Gençleri sana (son zamanların moda deyimi ile) yedirmeyiz” demiştir.

11 Haziran 2013 tarihinde İstanbul Barosuna bağlı bazı Avukatlar, Çağlayan Adliye Sarayında Taksim Gezi Parkı ile dayanışma bildirisi okurken polisin sert muamelesiyle tartaklanarak tutuklanmışlardır. Meslektaşlarının tutuklanmasını protesto etmek için Eskişehir Barosu Avukatları ise bir yürüyüş düzenlemişler ve yürüyüşte tutuklanan meslektaşları için “Avukatları size yedirmeyiz!” pankartı taşımışlardır.

Evet, ülkemiz, tam bir siyasi bunalımın içinde. Böyle bir bunalım ortamında tarafların en büyük korkusu, karşı tarafın kendi tarafından olan önemli saydıkları şahsiyetleri harcamalarıdır!

Toplumsal bunalımlar, sadece önemli şahsiyetleri yiyen, harcayan tarihsel dönemler değildir. Denebilir ki bu dönemler, bir toplum için bir nevi elek, bir çeşit filtredir. Bu dönemlerde halk; siyasetçilerin, sanatçıların, yazarların, kimi kişi ve grupların vs. kısaca önemli saydıkları kişilerin iç yüzlerini çok daha yakından tanıma fırsatı yakalar. Bugünlerde akla kara çok daha iyi gün ışığına çıkar.  Elenen elenir; yenilen yenilir; kalanlar ise ilerler. Bu her devrimin kaçınılmaz bir yasasıdır.

Ülkemiz Türkiye, işte böyle bir süreçten geçiyor.

Her bunalım, genellikle ve çoğunlukla yıkıcı olan yönleriyle ele alınır. Ama bu bir tek taraflı bakış açısıdır. Çünkü her bunalım, rahminde gelecek için daha iyinin, daha güzelin, daha mükemmelin cenini de içinde saklar.

Dikkat edelim; bu muhteşem mizah ve ince zekâ ile örgülü direnişin özlemleri, dilekleri ve istemleri daha fazla özgürlük, daha adil bir eşitlik, daha sıcak bir dostluk ve kardeşlik, daha çok doğa dostu bir yaşam değil midir?

Tarihin tortuları, gerici bağnaz kalıntıları; bencil, kıskanç ve kompleksli unsurları asla ülkemizdeki Atatürk gençliğinin bu özgürlük, eşitlik, karşılıklı sevgi ve saygı temelindeki dostluk ve kardeşlik sembolü çocuğunun doğumuna engel olamayacaklardır!  

Tarih bizden, yani haklı direnişten yanadır!

Tarih sadece, ona karşı duranları yiyecektir!

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Yorumlar

Kriz Ortamında Yükselen Yamyam Siyaseti

Merhaba Mehmet bey.

Ben sadece iktidarın değil, muhalefetin de aynı korkuları yaşadığını düşünüyorum. Bu iktidar modeli ile ona bağımlı onun değğişik bir versiyonundan başka bir şey olmayan muhalefet de devrimin dişleri marifetiyle modaya uygun bir şekilde yenip yok edilecektir. Muhalefetin her an birbirini tutmayan tavırlarının sebebinin de kendi sonlarının da geldiğini anladıkları olarak düşünüyorum. Saygı ve selamlar...

Devrim Kendi Mecrasını Bulur!

Merhaba Cem Bey,

Aynı fikirdeyim.

Muhalefet, henüz durumun farkında değil. Özellikle meclis içi muhalefet çok bocalıyor!
Halk hareketinin önünde durup ona yön ve yol göstereceklerine, onun kuyruğuna takılıyorlar.

Kuyruk, her zaman en geride kalır.

Saygı ve Selamlarımla..

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.