Küresel Terör Bağlamında Türkiye'nin Durumu

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Süleyman GÖK

GİRİŞ: <?xml:namespace prefix = o />

Dünyanın kurulmasından ve ilk insanların ortaya çıkmasından itibaren çıkar, iktidar, güç mücadelesi 21. yy’a kadar süregelmiştir. Bu realitenin böyle olmasında insanlar arasındaki ilişkilerden, bölgesel veya küresel sisteme en önemlisi psikolojik parametrelerin önemi vardır. İnsanlar arasındaki güç ve iktidar ilişkisinin varlığı toplumsal ve küresel anlamda düzenin bozulmasına yol açmaktadır. Bunun sonucunda anarşi dediğimiz olgunun ortaya çıktığını tespit ediyoruz. “Anarşi”nin ortaya çıkmasından sonra toplumsal huzurdan, hukuktan ve insan haklarından bahsetmek mümkün değildir. Bundan sonra sivil itaatsizlik dediğimiz otorite sahibi olan ve her türlü gücü bünyesinde bulunduran “ulus devlet”e karşı bir silahlı mücadele başlatılır. Tam bu noktada Küresel Terör ve Terörizm dediğimiz olgu ve kavramın varlığını görmeye başlarız. Özetle; bu çalışmamızda “Küresel Terör ve Terörizm”in Türkiye’nin ulusal güvenliği bağlamında incelenmesi ve analitik bir değerlendirmesi yapılması amaçlanmıştır.

Terörizmi Tanımlamak:

Terör, siyasi maksadı elde etmeye yönelik, halkta veya halkın belli bir kesiminde korku ve dehşet oluşturmak için başvurulan vasıtayı yani cebir ve şiddeti, cebir ve şiddetin kullanılacağına ilişkin güncel tehdidi ifade etmektedir. Terör ile terörizm farklı kavramlardır. Terörizm; siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli terör kullanmayı yöntem olarak benimseyen bir strateji anlayışıdır.[1]

Terör ve Terörizm kavramları arasındaki ayrımı belirttikten sonra terör ve terörizmin amaçları üzerinde durmak gerekir. Her terör örgütünün benimsediği amaç ve stratejiler farklılık gösterir. Bunları genel olarak sıralamak gerekirse;

- Dikkat çekmek,

- Kargaşa yaratmak,

- Taraf olma çağrısı,

- Toplum direncini zayıflatmak, Baş eğdirmek,

 Yöntemleri ise;

- Psikolojik savaş,

- Propaganda,

- Eylemler,

- Suç örgütleriyle organize birliktelik kurmaktır.

Terörün incelenmesi sırasında ihmal edilen ve daha sonraları üzerinde konuşulan bir kavramın varlığı bu konumda önemlidir. Terörün uluslararalılaşması parametresi, küreselleşme ve terör boyutlarında değerlendirmeye alınmaktadır. Geçmişteki terörist gruplar ve eylemleri sınırlı boyutlardaydı. Ancak 20.yy ortalarından itibaren diğer güvenlik meseleleri gibi terörizm de daha transnasyonel bir hale bürünmeye başladı. Bugün ise terörizm sahip olduğu network ve şiddet araçları ile 17.yy’da tesis edilen devletlerarası sistemin dinamiklerine meydan okuyor? Küreselleşme güvenlik algılamalarını, tüm dünya toplumunun güvenliğini derinden etkileyerek uluslar arası terörizmin bu denli yaygın bir görüngü olmasında başat rol oynamıştır. Bugün terörist örgütler, devletler, bireyler, sivil toplum kuruluşları, bankalar ve diğer organize suç örgütleri tarafından finanse edilmektedir. Özetle; uluslararası terör örgütleri Uluslar arası İlişkilerin önemli aktörlerinden biri olurken, terörle mücadelede devletlerin temel dış politika stratejisi olarak benimsemiştir.

Türkiye’nin Güvenlik Algılamaları Boyutunda Terörle Mücadele Konsepti

Türkiye’nin son 26 yıldır kanayan yarası haline gelmiş olan Bölücülük, şimdiki ismi ile etnik esasa dayalı federalleştirme sorunu ülkemizin güvenlik stratejilerini oluşturmaktadır. İç Güvenlik dediğimiz zaman aklımıza; 1984 yılında ilk eylemini yapan ve şiddetini zaman zaman arttırıp, zaman zaman azaltan bir ivme ile devam ettiren PKK terör örgütü gelmektedir. Yaşanan son gelişmeler ışığında ve geçmişte bu örgüte karşı nasıl mücadele edilmiş ve edilmekte, yapılan yanlış algılamalar sonucunda 21.yy’da Türkiye’nin ulusal güvenlik zafiyetini gözler önüne sermek istiyoruz. Öncelikle, PKK’nın ne olduğundan bahsetmek, daha sonra Türkiye’nin Güvenlik Algılamaları Boyutunda “Bölücülük” konusuna değinilecektir.

PKK terör örgütünün siyasi hedefi nedir: Türkiye’yi parçalamak ve Kürdistan’ı kurmak; yani Bizans’ın çocuklarının 80 yıl önceki hedefi. 80 yılda Türkiye’yi bu trajik noktaya getirmeyi nasıl başardılar? Özal siyaseti Kürt sorununu yarattı, otonom “Kürt Devleti”nin temelini attı ve 1991’de, karşımıza sayıları 25 bini bulan bir silahlı PKK terörünü çıkardı. Terörle 1984’te başlayan mücadeleye baktığımızda Özal siyaseti sonucu bu siyasetin temelinin atılmış olduğu, Özal siyaseti sonrasında Çekiç Güç’le sayıca ve silahça çok bir PKK terör örgütünün yaratılarak terörün zirveye çekilmiş olduğu, bu şiddet ortamının bölücü zihniyetlerce Türk-Kürt ayrımcılığının yapılmasına neden olduğu söylenebilir.[2]

Günümüze doğru geldiğimizde ise terör örgütünün artık siyasallaştığını görmekteyiz. Ve sonuçta “PKK Ne İstiyor?” sorusunu sorma gereksinimi duyuyoruz. Kürt açılımı, demokratikleşme ve yol haritası söylemlerinin havada uçuştuğu ancak siyasetçisinden devlet yöneticisine, uzman’ından akademisyenine kadar hiçbir kesimin yurttaşın kafasındaki soruları gideremediği bir dönemde [3] bu olayların tarihsel arka planlarına ve realist bir bakış açısına sahip olmak kaydıyla oluşturulmak istenen düzene karşı, ulusal güvenlik stratejilerini bilmemiz gerekmektedir.

Yukarıdaki açıklamaların ışığında terör, belirli siyasi amaçlara ulaşmak için devlet otoritesini zayıflatarak taviz almaya yönelik şiddet hareketidir. PKK terör örgütü de bu maksatla hareket eden bir silahlı propaganda aracıdır. Hedef; devlet otoritesini zayıflatmak siyasi amacını iç ve dış kamuoyu gündemine taşımak, devletten tavizler koparmak ve hareketi siyasi alanda devam ettirmektir. Etnik esasa dayalı bölücülük yapanlar, silahlı propaganda aracı olarak kullanılan terörü ve siyaseti birbirini destekleyecek şekilde kullanmakta ve konuyu kamuoyuna kabul ettirmeye ve ortamı uygun hale getirmeye çalışmaktadır. Siyaset yolu ile yapılan bölücülük terörden çok daha tehlikelidir. Bu tehlike hem iç siyaset, hem de dış siyaset açısından geçerlidir. Devletin; PKK terör örgütü, bölücü siyaset yapan siyasi partiler ve siyasetçiler, ABD, AB ve kısmen de Irak’ın Kuzeyindeki yerel yönetimin isteklerini karşılamaya yönelik tavizler vermesi için yoğun bir psikolojik operasyonla karşı karşıya bulunduğu aşikârdır. Bu gelişmelerin güvenliğimizi, varlığımızı bütünlüğümüzü ve ulus devlet yapımızı orta ve uzun vadede tehlikeye düşüreceği değerlendirilmektedir.

Etnik esaslı bölücülüğün ve bunun silahlı propaganda vasıtası olan bölücü terörün önlenmesi için tedbirlerin uzun vadeli olmasına ve bu tedbirlerin hem içeride hem de dışarıda alınmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

İç Tedbirler:

-Devlet otoritesinin tam olarak sağlaması ve devam ettirilmesi,

-Yargının ve kanunların etkili kılınması,

-Bölgede eğitim seferberliği uygulaması,

-Türkçe kursları ve okul öncesi eğitim,

-Nüfus Planlaması,

-Ekonomik açılımlar, teşvikler ve istihdam olanakları sağlanması,

Dış Tedbirler:

-Diplomatik atakların arttırılması,

-AB ile ilişkilerde yeni dönemin başlatılması,

-ABD ile ilişkilerin yeni bir çerçeveye oturtulması,

-Komşu ve bölge ülkeleri ile ilişkilerin sürdürülmesi.[4]

GENEL DEĞERLENDİRME ve SONUÇ

Genel olarak çalışmamızı değerlendirdiğimizde, 11 Eylül saldırıları sonucunda terörizmin uluslar arası boyutlarda algılandığı, Küreselleşme ve terör algılarının birlikte ele alınarak uluslar arası ilişkiler disiplinin birer parçası olduğunu analiz etmekteyiz. Uluslar arası sistemde devletin temel aktör olarak son bulduğu, ulus devlet anlayışını yıkmak ve yeni bir takım bölgesel devletler kurmak amacıyla küresel, ulusal veya bölgesel terör örgütleri bize gösteriyor ki yeni kurulan dünya düzeninde etkisini çok gösterecektir.

Türkiye’nin Güvenlik Algılamaları çerçevesinde ele aldığımız PKK terör örgütü ve mücadele de ele alınacak tedbirlerde devlete karşı silahlı bir örgüte en iyi çözüm halk tarafından benimsenmiş ve devletin tüm organları ile koordineli olarak desteklenmiş bir mücadelenin mutlaka başarıya ulaşacağı bilinmelidir. “Kabul etmediğiniz sürece yenilmezsiniz, bu yüzden kabul etmeyiniz”  sözü ışığında kirli propagandalara alet edilip bölge halkının terör örgütüne katılımını engelleyemezsek bir devlet olarak terör örgütünün varlığını ve otoritesini kabul etmiş oluruz ki bunun sonucunda yenilmeyi ömür boyu kabul etmiş oluruz.

Özetle; terörle mücadele ile terörist ile mücadele parametresini iyi kavramamız gerekmektedir. Hastalığı düzgün tespit edersek, uygulayacağımız tedavi ve yöntemler de kendiliğinden gelmektedir. Bunun için bu iki konseptin değerlendirmesini iyi yapmalıyız.

“Bu ne bitmez yolmuş deme, bitmedik yol yok,

Bu ne aşılmaz dağmış deme, aşılmadık dağ yok.”

 iletisim@PolitikaDergisi.com

  


_______________

[1] Mevlüt ÖZDEMİR “Terör mü ve Terörizm mi?”, A.Ü. İİBF. Basın Yayın Y.Okulu Yıllığı C.6, 198, Syf.256

[2] Erdal SARIZEYBEK, Cumhuriyet Strateji, 2 Şubat 2009 Pazartesi, Ek:5 Sayı:240, Syf.9 /

[3] Mehmet FARAÇ, PKK Ne İstiyor? Cumhuriyet Kitapları, 1.Baskı Ocak 2010, Syf.9.

[4] Armağan KULOĞLU, Psikolojik Harekât ile Kamuoyu Oluşturma ve Güvenlik, Syf.2 

 

 

 

Yorumlar

süleyman gök bey: dergide

süleyman gök bey: dergide yoksunuz ne zamandır

cevap

Osman Bey,evet uzun zamandır dergiyi ihmal ettim farklı alanlardaki çalışmalarımdan dolayı ancak eksikliğimi giderecek yeni çalışmalarımla bundan sonra dergide olucağım.yorumunuz için teşekkür ederim.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.