Küreselleşmenin Tarımcası

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

1980’li yıllara kadar tarımda kendine yeten imkânı kadar da ihraç edebilen bir ülke iken bu gün tohumdan mamul gıdaya kadar tarım ürünlerinde net ithalatçı ülke durumuna geldik. Bu gidişin sıkıntılarını ciddi biçimde yaşadığımız şu günlerde, tarımdaki bu kendine yeterliliğin kaybolmasını doğrudan günümüz iktidarına bağlamak haksızlık olur. Sofranıza konan yemeğin kalitesi sadece onu yapan aşçının becerisine bağlı değildir. Malzemenin topraktan sofranıza kadar geldiği süreç kaliteyi doğrudan etkiler.


Cumhuriyet ilan edildiğinde sadece 13 milyon nüfus vardı. Bu nüfusun ise %90 ı köylü idi. Mustafa Kemal’in: “Ülkenin gerçek sahibi ve efendisi köylüdür.” sözünün büyük ölçüde dayanağı budur. Mustafa Kemal, bu efendiliği sadece sözde bırakmamıştır. Köylüyü eğitmek, tohum araç gereç temini için devletin bütün imkânlarını seferber etmiştir.
Örneğin, 2 Aralık 1925 yılında çıkarılan 682 sayılı yasa ile ziraatın gelişmesi için; her çeşit fidan ve tohumların bedelsiz dağıtımı ve Devletin yönetiminde fidanlık kurulması çiftçinin eğitimi ve verimin artırılması için bedelsiz olarak verilmesi hakkındaki yasadır. Bu yasa çiftçi eğitimi metotlarından olan bilgilendirilmenin yapılması için temel teknik bir uygulamadır. Marshall yardımı başladığı zaman Amerikan tarım uzmanlar böyle bir yasanın var oluşuna şaşmışlardır. Çünkü Amerika Birleşik Devletlerinde Tarım alanında bir yeniliği çiftçilere öğretmek için bilgilendirmeler yapılması temel çiftçi eğitimi metodu olarak bilinir.
Diğer taraftan sabit ve döner sermaye yasaları ile Tarım kuruluşlarına sermaye verilmesi sağlanmıştır (26 Ocak 1925) Bu yasa, devlet eliyle çiftçilere teknik çalışma sonuçlarının gösterilmesi, sermaye, yatırım ve karlılık kavramlarının öğretilmesi yolunda bir düzenlemedir. Elbette o dönemde köylerin idaresi, gelişmesi sorunlarının çözülmesi, elbirliği, güç birliği ile köyün kalkınması da dikkate alınmış ve 442 sayılı köy kanunu çıkarılmıştır. Ayrıca verimin artırılması için ekolojik koşullara uygun olarak yüksek verimli tohumlukların gümrük vergisinden muaf olması yönünde bir yasa çıkarılmıştır. (24 Mayıs 1930) Bu çalışmalara paralel olarak Türkiye'nin değişik bölgelerinde Tohum Islah istasyonları kurulmuştur. Halen bu istasyonlar Zirai Araştırma Enstitüleri halinde çalışmaktadırlar. Yapılan araştırmalara göre özellikle Anadolu'da yetişen buğdaygil yem bitkilerinin tohum tutma (Seed Seting) oranlan elverişli ekolojik koşullar nedeni ile diğer ülkelerden çok fazladır. Bu bizim birçok tohum üretme alanında dünyada sayılı ülkelerden olabileceğimizin bilimsel kanıtıdır. Atatürk döneminde ayrıca Tarımın makineleşmesine de önem verilmiştir. Atatürk bizzat kendi kurduğu orman çiftliğinde modern Ziraat alet ve makinelerinin kullandırılmasına önem vermiştir. Bu sayede tarım ve tarıma dayalı sanayi hızla kalkınmıştır.


Batı ülkelerinde iç ve dış pazarın daralması ve sanayileşmiş ülkeler arasında rekabetin kızışması gibi nedenlerle, özellikle 1980’li yılların başından itibaren ekonomide bir durgunluk, hatta gerileme yaşandı. Tekelci sermayenin karlılığında ciddi düşüşler oldu. Bu bunalımı aşmak üzere, Amerika Birleşik Devletleri’nde Reagan, Britanya’da Thatcher yönetimleri, öncelikle kendi ülkelerinde sosyal devlete karşı savaş açtılar. Bu bağlamda;


• İşçi sendikaları etkisiz duruma getirilmeye çalışıldı.
• Ücretler ve sosyal amaçlı kamu harcamaları geriletildi.
• Varlıklı kesimlerin gelir vergileri düşürüldü.
• Kar payları sabit olan kamu kurumları özelleştirilmeye başlandı.


Bununla birlikte, uygulanan yeni bölüşüm politikaları ve bunun sonucu olarak ekonomik dengenin sermayenin lehine daha yüksek oranda değiştirilmesi, durgunluğu gideremedi. Bu nedenle, krizin çözümü için, sermaye, mal ve hizmetler stokunun başka ülkelere aktarılması, ancak özünde; “Çevre ya da gelişmekte olan ülkelerin ürettiği katma değerin eskisine oranla daha yüksek düzeyde denetlenmesi ve el konulması”ndan başka bir şey olmayan “yeni-liberal politikaların devreye sokulması gerçekleştirildi. Bu politikalara, kitleler için olumlu çağırışım yapacak bir terim de uyduruldu. Küreselleşme denildi.
Özelleştirme ise küreselleştirmenin aracı olarak görüldü. Günümüzde borç içinde yüzen hükümetler, medyanın köşe başlarını işgal etmiş özelleştirmeci, küreselci liberaller hep bu sürecin ürünleridir. Oysa özellikle sermaye birikiminin çok yoğun olmadığı ülkelerde halkın mutluluğu, devletin bekası sosyal devlet olmaktan geçer. Değilse diğer kalkınmış ülkelerle mücadele etmeniz söz konusu olamaz. Türkiye’de, gelişmiş ülkelere hızla yaklaşılması için oluşturulan karma ekonomi ve bunun göstergelerinin başında gelen kurumlar Kamu iktisadi teşekkülleri (KİT)dir. KİT’ler kar amacı gütmedikleri için istihdamda olsun dağıtımda olsun, her dönemde ülke kalkınmasına geniş katkıda bulunmuşlardır.
ANAP hükümeti ile birlikte Türkiye’de özelleştirme dönemi başlamıştır. Rasyonel bir şekilde işletilip hem kalkınmaya katkıda bulunması, hem zaman zaman oluşan ekonomik krizleri emmesi nedeniyle son derece yararlı olan KİT’ler, beceriksiz iktidarların oy depoları, arpalıkları haline getirilmiş, giderek faydaları en aza inmiştir. İktidara gelen koalisyon hükümetlerinde önce hangi KİT i ele geçireceğinin hesabını yapan partiler görmüştür. Emperyal destekli 12 Eylül darbesi ardından iktidara getirilen emperyalistlerin desteklediği ANAP hükümeti, Tek başına iktidar olmanın verdiği güç ile bu kitleri doğru çalışır hale getireceğine, gelişmiş devletlerin yukarıda bahsettiğimiz krizlerini çözmek adına özelleştirme yağmuru başlatmıştır. ABD ve AB çiftçisinin, sanayicisinin durumunu koruması ve refahını yükseltmesi adına Türk köylüsü ve işçisi fakirleştirilmiş, devlet borç batağına atılmıştır. Bu gün yaşadığımız işsizliğin, pahalılığın, hatta birçok sosyal sıkıntının baş nedenlerinden biri de Mustafa Kemal’in başlattığı bu mükemmel politikanın devam ettirilmemesidir.
Yeni-liberal politikalarla;


• Sermaye, mal ve hizmetler akışına çevre ulusal devletlerin koyduğu sınırlamalar gevşetildi ve azaltıldı.
• Sıcak para hareketlerine konan sınırlamalar kaldırıldı.
• Eskiyen teknoloji ve üretim birimleri, düşük ücretli çevre ülkelerine kaydırıldı.
• Çevre ülkelerinde menkul kıymet borsaları kuruldu.
• Sendikasızlaşmaya ivme verildi.
• Çevre ulus ülkelerinin de kamu şirketleri değişik araçlar kullanarak özelleştirilmeye başlandı, süreç devam ediyor.


Çevre ülkelerinde de özelleştirme, devletin küçültülmesi uygulamalarının bir aracı olarak devreye sokuldu. Bununla, devletin başlıca üç müdahale alanından çekilmesi istendi. Bu alanların başlıcaları şunlardı;


• Devletin piyasa malları üretimi,
• Devletin piyasayı düzenlemede kural koyucu işlevi,
• Devletin sosyal devletle ilgili kamu hizmetleri. (Eğitim, sağlık….)


Böylelikle, devletin bu alanlardan çekilmesi sağlanacak ve tekelci sermayeye yeni kar alanları açılacaktı. Devlet, sosyal niteliğinden uzaklaştırılarak, devlet-yurttaş ilişkisi yerine tüketici ilişkisi oluşacak ve yurttaşın devletle bağı, en alt düzeye inecekti. Tabii ki biriler de çıkıp “artık devlet üniversite mezununa iş bulamak zorunda değildir” diyecektir. O politikalar sosyal devlette vardı.
Bu uygulamalar ile ulus devletler ortadan kaldırılacak, dünya tekelci sermayenin açık bir pazarı durumuna dönüşecek ve kriz (geçici olarak) aşılacaktı.


Türkiye, 1923’de emperyalizme karşı verdiği ulusal kurtuluş savaşı’ndan galip çıktı. Ancak ülke, aç, yoksul ve hastalıklı idi. Bu nedenle cumhuriyet kurucuları, öncelikle üç beyaz gereksinimi; unu, şekeri ve bezi yurt içi kaynaklarla üretmek için tarımda devletçiliği esas aldılar. Tarımsal KİT’ler bu amaçla kuruldu.
Tarımsal KİT’ler şu yararları sağladı;


• Tarımda verimliliği yükselterek önemli düzeyde üretim artışına neden oldular.
• Kırsal kesimin alt yapısını ve hizmetlerini sağladılar, göreli zenginleştirilmesine katkıda bulundular.
• Kırsal kesimin eğitim düzeyini yükselttiler.
• Köylüyü ağaların ve yabancı güçlerin denetiminden kurtarmaya çalıştılar.
• Köylü ile devlet arasında bağı güçlendirerek, ulusal bütünlüğün pekiştirilmesinde rol oynadılar.


Tarımsal KİT’ler ile kendine yeter duruma gelen Türkiye’nin, besin güvencesi açısından da çökertilmesi gerekiyordu. Tarımsal KİT’lerin özelleştirilmesi de bu bağlamda gündeme geldi. Özelleştirme için KİT’ler kara delik ilan edildi ve bunların sanayi kitlerinde olduğu gibi, zararlı duruma gelmesi için ne gerekiyorsa yapıldı. Bir yandan hükümet yetkilileri diğer yandan yandaş ve yabancı sermaye güdümüne girmiş medya sürekli özelleştirmenin, küreselleşmenin erdemini anlatan programlar yaptı, beyin yıkadı. Halkı köleleştirmek için olmazsa olmaz bu politikalar günümüzde acı sonuçları görülmesine rağmen devam etmektedir.


Atatürk bu günkü Türkiye'yi büyük bir düşman topluluğuna karşı tek başına müdafaa etti. Göçmüş Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıntıları arasında kalmış kahraman bir milletin elinden tuttu. Büyük Türk milletine atalarından gelen Milli Şuur ve cesaretini, güvenini iade etti. Atatürk, düşmanları kimsenin inanmayacağı bir şekilde silkeledi yendi ve denize döktü. Türk insanının milli bağımsızlığına kavuşturarak bu günü bizlere bir özgür ve dünya düzeyindeki şeref ve şanlarla dolu bir millet olarak çağdaş, laik, gelişmiş bir Türkiye yaratma hazzını azmini verdi.
Vatana hizmet yolunda büyük başarılara erişmek için yaptığımız yeminlere verdiğimiz sözlere sadık kalarak, kendi çıkarlarımızı düşünmeden fedakâr Türk insanları olarak çalışmalı çalışmalıyız.


NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

 

cem.tamturk@politikadergisi.com


Kaynaklar:

Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr.Vecdet ERKUN

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.