"Kürt Sorunu" Sorunu

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hakan TOĞA

                                                                           

Son yıllarda özellikle de açılım lafını duyduğumuz son günlerde sıkça karşılaştığımız ve içi bir türlü doldurulamayan bir kavram vardır; Kürt Sorunu. Medya kuruluşları, köşe yazarları, akademisyenler, yazarlar bu lafı çok sık kullanmaktadırlar. Ancak bu kişiler bu kavramı okuyucularının bildiğini varsayarak kullanmaktadır ve bu kavram hakkında herhangi bir açıklama ve açık bir tanım yapmamaktadırlar.

 

Okuduğum birçok kitap ve makalede en çok rastladığım ifadeler; “Kürt sorununun barışçı ve demokratik bir çözüme ulaştırılması Türkiye için büyük önem taşıyor”,”Kürt sorunu Türkiye’nin siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlar yumağının odağında yer alıyor” gibi söylemlerdir. Birçok makale ve kitapta araştırma yapmama rağmen bu kavramın tam ve net bir tanımını bulamadım. Yıllardan beri uğraştığımız bir sorunu henüz tanımlayamamış olmak oldukça endişe verici bir durumdur. Hükümet programlarını ve siyasetçilerin bakış açılarını araştırdığımdaysa özellikle 1990 sonrası dönemde Erbakan ve Yılmaz’ın hükümet programlarında bu sorun “şiddet ve terör olayları”,”Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki bölücü terör”,”Güneydoğu Anadolu’nun sorunları”,"Güvenlik sorunu”,"Terör tedirginliği ve kuşkusu” gibi Kürt sorunundan farklı deyimlerle ele alınmıştır. Yılmaz’ın hükümet programında ilk başta “Güneydoğu’ya yönelik politikalar ” olarak ele alınan sorun daha sonraları “İç güvenlik ve terör” başlığı altında uzun bir zaman boyunca sadece güvenlik sorunu olarak ele alınmıştır. Hükümetimiz döneminde ise sorun sadece güvenlik sorunu olarak görülmeyecek… Denilerek soruna farklı bir bakış açısı getirilmiştir.

 

Uzun yıllar sadece terör ve güvenlik sorunu olarak içi doldurulan Kürt sorunu mevcut hükümetin sadece güvenlik sorunu olarak görülmeyecek politikasıyla bir açıklığa kavuşmuş mudur ya da çözüme yönelik yeni ve yararlı programlar yapılmış mıdır tartışılır. Bunun dışında genel olarak kavramı tanımlama adına belli tartışmalar vardır. Sorunun belirleyici unsuru toplumsal, parasal, kültürel, hukuksal öğelerden mi kaynaklanıyor yoksa dışımızdaki öğelerden mi besleniyor? İç işimiz mi dış işimiz mi? Sanırım herkes hepsinden biraz biraz olduğunu düşünüyordur. Ancak bu hususların sorunun tanımını yapmada yeterli olacağını düşünmüyorum. Açık ve net bir tanımın yapılamamış olması kavram kargaşasına ve çözüm arayışlarında ikililiğe yol açmaktadır.Örneğin “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” diyenlerin, çözümün ekonomik programlardan geçeceğini düşünenlerin,ayrılıkçı kürt hareketine karşı bir mücadele olması gerektiğini savunanların düşünceleri,teşhisleri ve çözüm önerileri farklıdır. Bu farklılıkların en temel sebebi ise tanım farkının olmasıdır.

 

Tanım belirsizliğinden doğan sorunları biraz özetledik şimdi biraz da sorunun içini doldurmaya çalışalım. Bana göre kürt kendini kürt olarak tanımlayan kişidir. Türkiye’de kendisi Kürtçe bilsin bilmesin anası ve babasının ya da bunlardan birinin ana dili Kürtçe olan yaklaşık 7-9 milyon insan vardır. Bunların 4-5 milyonu kendini Kürt olarak tanımlar. Kürt sorunu içinde düşündüğümüz problemler kendini Kürt sayanlara özgü değildir. Bu problemler, Kürtlerin olduğu kadar diğer yurttaşlarımızın da sorunudur. Dönem olarak incelediğimizde Kürt sorunu içerisinde ele aldığımız olaylar belli bir dönemin olaylarıyla sınırlı değildir. Bu nedenle Kürt sorunu kapsamına aldığımız sorun ve olaylar etnik farklılıklardan bağımsız Türkiye sorunudur. Bu incelemeler ve tartışmalar ışığında Kürt sorunu kavramının az da olsa içini doldurabilecek bir tanım yapabiliriz. Kürt sorunu, etkisiz yönetim sistemimizin ve toplumsal niteliklerimizin yarattığı problemlerden, Kürtlerle ilişkilendirebildiklerimizin tümüne verdiğimiz addır. Karşılaştığımız sorunların birçoğunu Kürt sorunu içine alarak o problemleri yönetim mekanizmalarının yarattığı gerçeğini görmezden geliyor ve rahatlıyoruz ve tabi ki bu iyi niyetten yoksun çıkarcı yönetim mekanizmalarının da lehine bir sonuç doğurmaktadır. Oysa Kürt sorunu içinde kapsadığımız problemlerimiz gerçekte yönetimin eskimişliği, hantallığı, çıkarcı zihniyeti, ideolojik temelli politikaları ve denetimsizliği sonucunda ortaya çıkmıştır. Kürt sorunu Türkiye’nin sorunudur asla belli bir bölgeye belli bir halka indirgenemez. Örneğin sorun içerisinde ele alınan insan hakları ihlali, eğitim, işsizlik, ekonomik ve sosyo-kültürel bunalım, sağlık vb gibi sorunlar asla sadece Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunu değildir. Türkiye’nin dört bir yanında aynı hususlardan şikâyetçi milyonlarca insan vardır. Bu konuda örnekler arttırılabilir. Kürt sorunu deyip bir kısmını askere havale ettiğimiz problemlerimizin sahibi aslında meclis’tir, yönetimdir.

 

Meclis ve siyaset adamlarımız, sorunlarımızı bu arada Kürt sorunu içine aldıklarını da yönetim sisteminin yarattığı problemler olarak görmelidirler ve çözümün sadece kendi karar mekanizmalarıyla gerçekleşebileceğini asla unutmamalıdırlar.

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.