Kuyruğu Dik Tutmak Lazım

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Selvihan ÇİĞDEM

 

Sancılı bekleyiş 12 Eylül 2010 saat 20.00 sularında sona erdi. Her ne kadar referandum sonuçları “evet” dese de bu “evet” kanımca hiç bir şeyin ne sonu ne de başlangıcı olacak. Şimdi durup bir düşünmek gerek. Sandıktan “evet” yerine “hayır” çıksaydı, teknik açıdan bu bir millet iradesi olur muydu? Referandum sürecine baktığımızda bunun sokak röportajlarından farkı kalmadığını görüyoruz. Her şeye rağmen gönül ister ki “hayır” çıksaydı. Bu durumda şunu derdik, tsunami beklemesek de halk katmanlarında artçı şoklar kendisini göstermekte. Olmadı, kalanlarla yola devam edeceğiz.

 
Hepimiz biliyoruz ki millet iradesi dediğimiz şey ister genel seçimlerde olsun, ister yerel seçimlerde olsun isterse referandumda olsun bilinçle, akıl rehber alınarak edilen hareket değil tamamen duygusal davranışların tetiklediği harekettir. Bunu seçim haritası ve bıçakla kesilmiş gibi ayrılan evet-hayır oylarının arkasında yatan ilerici-gerici görüşten anlıyoruz. Çünkü hala ülkemizde demokrasi kültürünün gelişmemesinin başlıca nedeni, geleneksel çizgide yol alan alışkanlıklardır. Ümmet olma ve biat etme bir yana cumhuriyet kurulduğundan beri insanlara şırınga edilen “laiklikle din elden gidiyor” korkusu alışkanlıkların yıkılmasına en büyük engeldir. En milliyetçi geçinen MHP’lisi bile söz konusu “din” olduğunda vatanını ikinci plana atabilmektedir. (ki referandumda da aynen bu şekilde olmuştur) Tabandaki korkunun kokusunu duyan iktidar sahipleri ise bunu istismar etmeyi her seferinde başarmıştır. Bu da kaçınılmaz bir gerçektir.
 
İkinci korku sahipleri BDP’lilerdir. Onlar da sanal bir “askeri darbe” korkusunun arkasına sığınarak gerçek demokrasi istediklerini dile getirmişler ama askeri darbelerden önceki dönemlerde zaten demokrasinin var olmadığını; yani demokrasiyi ortadan kaldıranın askerden ziyade millet tarafından seçilmişlerin kendisi olduğunu unutmuş olmalılar. (ya da hatırlamak işlerine gelmiyordur) Sözüm ona “boykot” yapmışlar ama al gülüm ver gülüm havasına girerek asıl işlerine gelenin sandıktan “evet” çıkması olduğunu ispat etmişlerdir. Öyle ki her fırsatta özerklik, anadilde eğitim, ikinci bir bayrak ve anayasada ikinci resmi dil gibi taleplerini geri çeviren anaysa mahkemesinin kuşatılması onların da işine geliyor. Bu da kaçınılmaz ikinci gerçektir.
 
Son olarak CHP cephesine bakarsak onun da yaptığı hataları görmezlikten gelemeyiz. Anayasa değişiklik paketini tüm çerçevesiyle açıklamak yerine referandum sürecini genel seçim havasına büründürmek, hiç alakası yokken Kılıçdaroğlu’nun “türban” konusunu gündeme getirmesi, “Habur” rezaleti beyinlerde tazeyken ve şehitler birbiri ardına gelirken teröristlere “af”ın söz konusu edilmesi, anlamsız “villa” tartışmalarına girilmesi aslında bu referandum öncesini iyi değerlendiremediği gözler önüne sermektedir.
 
AKP’yi tekrar tekrar ele alıp anlatmak geviş getirmekten öteye gitmeyecektir. Yalnız burada söylemek istediğim tek şey AKP’nin, manevi güçle satın aldığı ezelden yoksul halk bir yana, maddi güçle satın aldığı bürokratlar ve orta sınıf insanlardan ise “hayır” gelmesini zaten beklemiyorduk. En azından etik açıdan. Çünkü yapılan faşist bir sivil dikta da olsa satın alınmış insanlar bunu kendi çıkarlarını korumak adına görmezden gelir.
 
Umumi tablo bunu göstermektedir. Şimdi önümüzde yargıyı da ele geçirmiş güç patlaması yaşayan ve eline geçeni parçalamadan yutan bir “Frankenstein” var. Bu laneti üzerimizden atarak genel seçimlere kadar olan zamanı iyi değerlendirmemiz gerekir. Bunun için de öncelikle kuyruğu dik tutacağız.
 
 
Üstat İlhan Selçuk, işkencehane dediği Ziver Bey Köşkü’ne götürülürkenki anısını anlatırken şunları söylemişti özetle: “Nereye götürüldüğümü görmemek için gözlerimi bağladılar. Arabadan indirirlerken sanki başımı vuracakmışım gibi eğildikçe eğildim. İki büklüm kaldım yanlarında. Sonra dedim ki ne yapıyorum ben? Dik dur ulan! Onlara inat dik dur!”
 
İşte şimdi bizim de büyük üstattan aldığımız ilhamla kendimize “Dik dur ulan!” sözünü benimsetmemiz gerekir. Dik durmamız gerekir. Daha örgütlü bir biçimde mücadele vermenin tam zamanı. Ve her şeyden önemlisi umudumuzu yitirmeyip, çevremizdeki bizim gibi düşünen insanlarla birbirimize destek olmalıyız.
 
Yazıma burada son verirken sözü bir diğer değerli üstat Yorgunî’niye bırakıyorum:
 
Ey suskun duyarsız tepkisiz toplum
Hep bu kabuklarda sinmen mi gerek
Zulüme baş eğdin kimdendi korkun
Onca serden sonra dönmen mi gerek
 
Yorgunî andıkça kabarır içim
Nesimî yüzüldü sorarım niçin
Senin bu gafletten uyanman için
Otuzar otuzar yanman mı gerek.
 
iletisim@PolitikaDergisi.com
 
 

Yorumlar

BAŞARDIK!

Sayın Selvihan ÇİĞDEM,
1982 Anayasasına EVET diyenlerin oranının % 92 dir.
Bu Referandum değişiklikleri de 1982 Anayasasının Yeni Dünya Düzeni versiyonudur.
% 42 HAYIR 30 yıllık baskı ve tehditlere rağmen başardığımızın ispatıdır.
Ülkemin % 76 Hayır diyebilmesi için bir 30 yıla daha ihtiyacımız olacak,
Fikri hür, vicdanı hür bireyler yetiştirmek kolay değil...
Kendinize iyi bakın...

neyi başardık anlamadım ?

30 yılı bırakalım , 3 yılımız varmı ?

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.