Laf Muhalefetinden Kurtulmak Zorundayız

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

 

  
   Siyaseti kişiselleştirerek, kişiler üzerinden muhalefet yapmak, hem kısa vadeli bir soluk yaratıyor ve hem de bir süre sonra eleştirdiğiniz kişinin düzeyinden farklı olmayan bir seviyeye gelip, çakılıp kalıyorsunuz.

   “Recep bey” eleştirisini bir siyaset strateji olarak benimsemek, sizi de o kişinin sosyal ve kültürel düzeyine indirgemek riski ile karşı karşıya bırakıyor.
Bu riski önemsemiyorsanız, zaten ortada da bir mesele kalmıyor.
Ama halkın algılaması bu yönde mi? Bu konu önemli!
Bizce en doğru tavır, halkın ekonomik ihtiyaç ve taleplerinden yola çıkmak.
Ve sürdürülecek muhalefeti bu koordinatlar arasında belirlemek.

Kılıçdaroğlu yönetimindeki “yeni” CHP, zaman zaman bu yolu benimsiyor ve izliyor. Ama bu konudaki istikrar ve süreklilik maalesef yeterli ölçüde değil.
Bırakınız Recep Bey kendi üslubu ile kendi kültürünün yettiği kadar, dinmeyen öfkesi ile ve kurguladığı saldırı yöntemleri ile konuşsun, davransın…
Halk bu üslubu [inanın] değerlendirecektir.
Bu öfkenin, aslında gerçek gündemi değiştirmek için kurgulandığını kavrayacaktır…
Yürütülmesi gereken siyaset, bu kavrayışı artıracak, halkın aydınlanmasını hızlandıracak uyarılara dönük olmalıdır.

   Muhalefetin esası, gündem şaşırtma amaçlı saldırgan tavırları deşifre edecek, gündemin yeniden rotasına oturmasını sağlayacak, küçük fakat anlamlı müdahaleler biçiminde olmalıdır…
Muhalefetin amacı gerçekleri anlatmaktır.
Kandırmacılara karşı halkı uyarmaktır.
Gerçeğin halka ulaşmasına aracılık etmektir…
Recep Bey’in kişiselliği üzerinden siyaset yapmak değil.
Bu düşünce karşısında ileri sürülebilecek en önemli itiraz sanırım şu olabilir:

— Peki, biz bu kişinin Meclis başkanlığının sumen altında birikmiş bulunan yolsuzluk dosyalarını halka anlatmayacak mıyız? Sürdürülen dışa bağımlı siyasetteki rolünü ve işlevini açıklamayacak mıyız? Bu kişinin kişisel niteliklerinin laik Cumhuriyet’i yönetme noktasında yetersiz kaldığını halka anlatmayacak mıyız?

  
Evet, anlatacaksınız ama sadece iki cümle ile kısa ve öz olarak…
Sürdürülen siyaseti bu çizginin üzerine oturtmayacaksınız.
Her Allahın günü televizyon ekranlarına çıkıp bu kişi ile laf yarışına girmeyeceksiniz.
Bu kişinin önünüze kazdığı çukurun içine düşmeyeceksiniz.
Temel ekonomidir!
İktidar koltuğuna ekonomik nedenlerle oturursunuz ve yine ekonomik nedenlerle o koltuktan kalkıp evinizin yolunu tutarsınız…
Temel, halkın ekonomik sıkıntısı ve bu sıkıntının giderilmesi yönündeki talepleridir.
Yürütülmesi gereken siyaset, bu taleplerin çevresinde oluşturulmalı ve hedefler, bu taleplerin kısa ve uzun vadeli çareleri üzerine bina edilmelidir.
Bu çerçevenin uzağında saptanacak politikalar, tuzakların, tertiplerin ve provokasyonların odağında yer alır ve başarı şansı da asla yoktur.
Çünkü halkın desteğini arkasına alamayan siyasal örgütler hiçbir menzile ulaşamazlar.
Halkın desteği de, onun gerçek sorunu olan ekonominin merceğinde değerlendirilecektir.
Sözünü ettiğimiz bu gerçekler hemen hemen her siyasetçi tarafından bilinmekte ve kafa sallayarak kabul edilmektedir.
Ama nedense uygulamalar bu yönde değildir.
İşte bu nokta, bu yazının ana düşüncesini oluşturmaktadır.
Yürütülecek siyasetin temelini ekonomi olarak belirlemek, uygulanmakta olan ekonomik modeli temelinden değiştirme görevini önümüze koymaktadır.
Sözünü ettiğimiz ekonomik model ise dışa bağımlıdır; dıştan güdümlüdür.
İşte sanıyoruz meselenin esasında bu bağımlılığa karşı bir duruş belirlememekten ya da belirleyememekten kaynaklanmaktadır.
Bu belirleyemeyişin altında nelerin bulunduğu meselesi ise, ayrı ve müstakil bir başka yazının konusunu oluşturacak kadar önemlidir.
 
Faruk HAKSAL
faruk.haksal@politikadergisi.com
 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.