Libya’nın Düşündürdükleri

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Tunus’ta iktidar devrildi, gündemden düştü. Mısır’da Mübarek bir süre direnmeye niyet etti, ama kendine bir faydası olmadığını görünce görevi bıraktı. Ortadoğu’daki diğer Arap ülkeleri isyan ateşi ile yanıyor. Hemen hepsinin sonu aynı olacak gibi görülüyor. Ücreti Saros bordrolarından karşılanan basının etekleri zil çalıyor. Neymiş efendim, Arap halkları özgürlük ve demokrasi mücadelesi veriyorlarmış.
Doğrusu gözlerimiz yaşarıyor, bu haklı ve onurlu mücadeleyi saygı ile izliyoruz. Yalnız aklımızı kurcalayan bir husus var. Nasıl oluyor da o demokrasi âşıklısı halk birkaç ay evvel büyük ekseriyetle o yönetimleri onayladı? Uzun yıllardır demokrasi diye bir sorunu olmayan halklar nasıl oluyor da birden bire isyan ediyor, canları bahasına demokrasi istiyor. Hem de peş peşe.


O beğenmedikleri yönetimleri destekleyip başta tutan ABD’ye karşı bir tek bile protesto sloganı yok. Çok garip değil mi? Şimdilerde Bahreyn’de ortaya çıkan birkaç ABD karşıtı slogan Saros gazetecilerini çok şaşırtmışa benziyor.
Libya’da Kaddafi’nin direnişi de bu medyayı pek şaşırttı. Her gün vahşet ve katliam görüntülerini pompalıyorlar. Bir kısım bağımsız basın ise olayların abartma olduğunu, Kaddafi’ye karşı bir komplo oluşturulmaya çalışıldığını yazıyor. Olayların gerçek yüzünü görebilmek için Libya özeline biraz dikkatli bakmak lazım.

Mısır ve Tunus’un aksine Libya, Afrika’nın İnsani Gelişim Göstergesi’nde ilk sırada yer almaktadır ve kıtadaki yaşam ömrü en yüksek ülkedir. Devlet tarafından eğitime ve sağlığa özel bir önem verilir. Şüphesiz nüfusun kültürel seviyesi bakımından da en yüksek ülkedir. Halk açlıktan ve yoksulluktan muzdarip değildir. Sorunları diğer ülkelerden daha farklıdır. Bu ülke, hırslı üretim ve toplumsal kalkınma planlarını gerçekleştirmek için çok sayıda yabancı iş gücüne ihtiyaç duydu. Bu nedenle, Türkiye’den Mısır’dan, Tunus’tan, Çin’den ve diğer başka ülkelerden yüzlerce, binlerce işçi aldı. Biriktirdiği inanılmaz serveti, şu an insan hakları adı altında müdahale etmek isteyen zengin devletlerin bankalarına yatırdı.

ABD ve NATO'cu müttefikleri ile Libya arasında ilişkilerin son yıllarda mükemmel olduğu yadsınamaz. Tunus ve Mısır'daki isyanlara kadar bu böyleydi.
Libya ve NATO liderleri arasındaki üst düzey toplantılarda kimsenin Kaddafi'ye itirazı yoktu. Ülke üst kalite petrol, gaz ve potasyum kaynağıydı. Kaddafi iktidarının ilk on yıllarında yaşanan sorunlar geride kalmıştı.
Petrol üretimi ve dağıtımı dış yatırıma açılmıştı.
Birçok kamu kurumu özelleştirilmişti. IMF bu oyuna mutlu mesut yönetmenlik yapmıştı.

Sağcı Aznar Kaddafi'ye övgüler düzüyor, Blair, Berlusconi, Sarkozy, Zapatero ve hatta İspanya Kralı, Libya liderinin müstehzi bakışları altında geçit töreni düzenliyorlardı. Herkes müsterihti.
Peki, ne oldu da Kaddafi tü kaka ilan edildi. Yıllardır kendisi ile sarmaş dolaş olan ülkeler ve liderleri bu gün onu Lahey adalet divanına vermekten söz ediyorlar? Siz ne düşünürsünüz bilmem, ama benim aklıma 2009 Ocak ayında Kaddafi’nin verdiği bir demeç geliyor.
Libya lideri Muammer Kaddafi, düşen petrol fiyatları nedeniyle, petrol şirketlerini devletleştirmeyi düşündüklerini söyledi.
Muammer Kaddafi, ABD'deki Georgetown Üniversitesi öğrencilerine uydu aracılığıyla yaptığı konuşmada, şu andaki petrol fiyatlarını “katlanılmaz” olarak niteledi.
Libya lideri, “OPEC'in petrol üretim kotalarına uymayabiliriz, çünkü yaşamımız petrole bağlı. Petrol üreten ülkeler, hızla düşen fiyatlar nedeniyle petrol şirketlerini devletleştirme eğilimine girebilirler. Bu seçenek gündeme geldi ve ciddi olarak tartışılıyor” dedi. Bizce asıl neden bu korku. Libya petrollerinin üzerine kâbus gibi çökmüş olan sekiz kız kardeş (petrol kartelleri) bu demeci bir milat olarak kabul ettiler. Bu yüzden de Libya’ya demokrasi getirmeye karar verildi. Hatırlayınız, ABD nin has adamı Saddam petrolü millileştirme kararı almış ve Irak bu günkü durumuna getirilmişti. Yani demokrasi ile yıkanmıştı. Şimdi Libya demokratikleştirilecek. Yalnız bir farkla… ABD Irak’a Afganistan’a elindeki demokrasinin çoğunu harcadığı için bu sefer devreye NATO sokulacak. Tabii ki, Türk askeri… Eskiden Osmanlı ordularının ön saflarında savaştırılan Türklerin şimdi de NATO adı altında emperyalist ordularının ön saflarında savaşmaları gündeme gelebilir. Bu fikirlerimiz sakın ola ki vatansever subaylarımızın Silivri zulüm hanesine atılmalarının ordumuzu bu tür çok temiz işlere sokulmasının önünü açmaya çalıştığını düşündüğümüz anlamına gelmesin. Bütün bu olayların sadece tesadüf olduğunu biliyoruz.

Son yıllarda hızla silahlandırılan Libyalı aşiretlerin ellerine tutuşturulan silahların, bu gün Kaddafi’yi mahkûm etmek için ağzında salyalar akarak saldıranların temin etmiş olması ne büyük tesadüftür değil mi? Ama sanırım bu sefer demokrasi tacirlerinin işi biraz zor.
Aklı başında Libyalılar: “Irak işgali örneği, tüm Arap dünyasında büyük bir korkuya yol açmıştır. 2003’teki Amerikan işgali ülkeye demokrasi getireceğini vaat etmişti. Ama Irak’ta olanları biliyoruz. Biz de aynı yoldan geçmek istemiyoruz. Amerikalıların gelmesini istemiyoruz. Bu bizim devrimimiz ve onu gerçekleştirmekle yükümlü olan biziz.” Diyorlar.
Bütün bu yazdıklarımıza bakıp da Kaddafi’yi onayladığımız fikri oluşmasın. Sadece Libya halkının değil, tüm dünya halklarının gerçek demokrasiye (Tramvay olan değil) ulaşması en büyük dileğimizdir. Bunun ise insanları sömürmekten başka bir düşüncesi olmayan emperyalist sistem ve o sistemin uygulayıcıları olan batı yardımıyla olmayacağı kesindir. Alnı açık, başı dik, özgür bir birey olarak yaşamanın yolu tam bağımsız üniter bir devlete sahip olmakla mümkündür. Bunun da yolunu büyük Atatürk tüm dünyaya göstermiştir. Onun, Emperyalistler ve uşakları tarafından hiç sevilmemesi bu bakımdan normaldir. Ancak ne yazık ki hür yaşamanın bir bedeli vardır. Ya bu bedeli ödeyip hür olacaksınız, ya da tembel, bedel ödemeyen köleler olacaksınız. Bu konuda hangi din, dil, ırk veya millete mensup olduğunuz hiç önemli değildir.
 
Cem Osman TAMTÜRK
cem.tamturk@politikadergisi.com

Yorumlar

Libya ve ekseni

Ortadoğuda beklentiler "sınırlıda" olsa gerçekleşmiştir. Mısırda ağırlık olarak ekonomik sıkınktının getirdiği halk ayaklanması iktidarı uzaklaştırmış yerine gelen ordu geçmiştir. Yerine geçen ordu halkın kültürel bir değişimden çok ekonmik refahın talep edildiğini göstermiştir. Tunus ise gene bir dikataörlüğün temsil ettiği baskıcı yönetimin demokratik taleplerin ve ekonomik nedenlerin birleşimi ile değişmiştir. Libya ise ekonomik sıkıntıların aksine; Peşpeşe gerçekleşen ayklanmaların siyasal beklentilerin gerçekleşmesi gibi görülmektedir. Yemenin ise durumu ise biraz farklıdır. Geçmişinde sıunıfsal çatışmaların ve ayrışmanın sonuçları geçmeden yeni bir siyasal (liberal diyebiliz) beklentinin gelişeceği bir yer gibi görünmyor. Bahreyn ise Sosyo ekonik iktidarın ezici durumuna karşılık ezilen çoğunluğun taleperidir.

Bu ateşin kendi içindeki sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasal taleplerin ılımlı "islam", liberal, neo-liberal güdümün başı çekmesiytle kotarılmaya çalışılması Bop projesinin fiziki sınırlardan çok siyasal-kültürel sınırların değişimini gözlemek daha doğru olur.

21, yy 3. dünya siyasal, sınıfsal değişim mücadelelerinden; Kültürel, sosyal, siyasal karmaşık taleplerin mücadelesi gibi görünmektedir.

Kuzeyden (Balkanlar) aşağıya siyasal liberalizm, kültürel ve mezhepsel siyasal statü, daha aşağı (afrika) kabileler (afro-arap) şeklinde bir taleplerin sunulacağını öylemek doğru olur.

Bütün bu siyasetin dünyanın bu kesimini etkilemesi diğer emperyalist tarafların ekonomik talepleri ve sosyal gelişimlerinin bir parçası olarakda düşünebilir.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.