Lozan Mirasından Geriye Kalanlar Üstüne Bir Değerlendirme

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Lozan Antlaşması, Türkiye'nin Mondros ve Sevr antlaşmalarıyla elinden alınmak istenen haklarını geri kazandırdı.  Türkiye, itilaf devletinin başını çeken İngiltere ve Fransa'ya karşı koyarak, 19. yüzyıldan sonra ortaya çıkan "Doğu Sorunu" kavramını çöpe attı. Lozan'da Megali İdea çökerken Kürdistan meselesi söz konusu olmadı. Ermeni yurdu meselesi ise Türkiye'nin kararı karşısında yenilgiye uğradı. Lozan'da halledilen meselelerin en büyüğü kapitülasyonlardır. Kapitülasyonların kaldırılması ile birlikte, Türk halkının istikbali de garantiye alınmış oldu.

 Osmanlı Devleti geçmişte fırsatlardan istifade ederek kapitülasyonları kaldırmayı denedi, ancak 1856'daki ilk girişimi başarısız oldu. (1) 1877-78 Osmanlı-Rus, 1897 Osmanlı-Yunan ve Trablusgarp savaşlarında tek yanlı olarak kaldırıldı. Ama yine yürürlüğe girdi. Son olarak 1914'te İttihat ve Terakki kaldırdı. (2)  Mondros'la yine bozuldu. Antlaşmanın önemli yönleri kapitülasyonların kaldırılması, Musul dışında Misak-ı Milli’nin çizdiği ülkemiz sınırlarının benimsenmesi, Ege adalarının silahsızlandırılması, azınlıklar, boğazlar, ülkemizdeki Rumların Batı Trakya Türkleriyle karşılıklı değişimidir.

Lozan ve Sevr antlaşmalarını karşılaştırdığımızda, o günlerde diğer yenik devletlerle yapılan antlaşmalardan çok farklı olduğunu görürüz. Savaştan sonra imzalanan antlaşmaların hepsi yenen devletlerin elinden çıkmış ve birçok prensip ihlal edilmiştir. Ancak Lozan ile devletlerin eşitliği prensibine saygı esasına göre hazırlanmış, karşılıklı anlaşma yolu ile barışa varılmıştır. Kapitülasyonların kaldırılması ve Osmanlı borçlarının ödenmesinin makul bir takvime bağlanması kararlaştırılmıştır. Antlaşma, bu açıdan bir ekonomik bağımsızlık belgesi olma özelliğine de sahiptir. 1923 Lozan Barış Antlaşmasının yürürlüğe girmesiyle yeni Türkiye’nin dış ilişkileri normale dönmüştür. Türkiye, yıllarca savaştığı ülkelerle nihayet normal diplomatik ilişkiler kurmuştur. 1925 yılı başında Londra, Paris, Roma, Atina gibi eski düşman ülkelerin başkentlerinde Türk elçileri artık görev başındaydı.

Bugün Avrupa hükümetlerinin, ABD, Katolik Vatikan ve Ortodoks temsilcilerinin yapmak istediği, 10 Ağustos 1920'de imzalanan fakat millet olarak siyasal ve ekonomik bağımsızlık için yapılan Kurtuluş Savaşıyla 24 Temmuz 1923'te Lozan'da geçersiz kılınan Sevr Antlaşması'nın 36-139'uncu maddelerini içeren "siyasal hükümlerle" 140-151'inci maddelerini taşıyan "azınlıkların korunması" bölümlerinin yaşayan kısımlarını yeniden hayata geçirmektir.

Lozan'a paralel olarak 30 Ocak 1923 tarihinde, "Türk ve Rum ahalinin değişimine ilişkin sözleşme ve protokol", TBMM hükümeti ile Yunan Hükümeti tarafından imzalanmıştır. Yunanistan, antlaşmalar çerçevesinde gerçekleştirilen nüfus değişimini 1970'lerden itibaren kendi ülkesi ve dünyanın her yerinde "Yunanlıların Anadolu'dan zorla sökülüp atılması " şeklinde "bilimsel" kisveler altında takdim etmeye başlamış, sonunda da işi "soykırım" iddialarına dönüştürmüştür. Nüfus değişimiyle Karadeniz bölgesinden Yunanistan'a gelen Rumlar, Yunanistan'da "Pontuslular" olarak tanımlanmakta olup yoğun olarak Makedonya bölgesinde yaşamaktadırlar.

Yunanistan'ın geleneksel kutlamalarından olan ve Türkiye aleyhine bir nitelik alan "Küçük Asya Felaketi" çalışmalarına 1970'lerden sonra "Pontus Bölgesi" de ayrıcalıklı olarak dahil edilmiştir. Ermenistan ve Kürdistan gibi Türk topraklarını da içine alan bu çalışmalar ile Rum Pontus da Sevr'in bir parçasıdır.

Yunanistan içinde ve dışında 176 adet Pontus derneği kuruldu. Bunların koordineli çalışmaları için federasyonlar oluşturuldu. Güney Yunanistan Pontusluları Pan Helenik Federasyonları ile Gürcistan, Avustralya, Ukrayna, Rusya, Kıbrıs, Almanya, Ermenistan, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Kazakistan'da Pontuslular federasyonu faaliyete geçirildi. Buralarda Pontus Helenizm kongreleri düzenlenmektedir. Bunlara üst düzey devlet yetkilileri katılmaktadır. Bu çalışmalarda Türklerin Pontusluları soykırıma uğrattığı iddia edilmektedir. Soykırımın tanınması ile tazminat talepleri öncelikli amaçlardır.

Lozan Barış görüşmelerinde Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin milli sınırlar dışına çıkarılması için Türk delegasyonu tarafından gayret gösterilmesine rağmen, o günkü koşullarda bu mümkün olamamıştır. Başta İngiltere ve Yunanistan olmak üzere tüm tarafların delegelerinin Patrikhanenin sadece Türkiye'de kalan Rumların din işleri ile ilgileneceği, idari ve siyasi faaliyetlerde bulunmayacağı, Patrikhanenin bir Türk kuruluşu, Patriğin de Türkiye'ye tabi bir kişi olacağı doğrultusundaki taahhütleri üzerine, Patrikhanenin Türkiye'de kalması sağlanabilmiştir.

Patrikhanenin "Ekümenlik" vasfı yoktur. Lozan'a göre sadece Kadıköy, Tarabya, Beyoğlu, Gökçeada-Bozcaada ve Adalar (İstanbul) olmak üzere 5 metropolitlikle sınırlandırılan ve yalnızca Rum vatandaşlarımızın dini işleri ile ilgilenmesi gereken Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi "Ekümenlik" iddiaları çerçevesinde 1950'li yıllardan sonra Kuzey ve Güney Amerika, Avustralya, Girit, Onikiadalar ve Yunanistan'ın Avnaroz kiliseleri dini yönden kendisine bağlamıştır. Vakıflar, mülkler işletmek, Heybeliada Ruhban okulu gibi eğitim kuruluşları çalıştırmak, ekümenik unvanını almak ve sonunda "Önde Otorite" konumuna geçmek istemektedir. Patrikhane bu iddialarıyla Lozan'ı ihlal etmektedir. 20 Şubat 2008'de AK Parti ve DTP milletvekillerinin oyları ile kabul edilen yasayla, 1935 tarihli 2762 sayılı yasada var olan bazı kısıtlamalar ortadan kaldırıldı.(3)  Daha önceki yasada da Türkiye'deki vakıfların mal edinmesinin önünde bir engelleme yoktu. Vakıflar serbest ticaret yapabiliyor, herhangi bir işkolunda yeni mülk edinebiliyor, varlığını genişletebiliyordu.(4)  Yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının kurdukları vakıfların önünde önemli bir engel yoktu. Yabancıların önünde vakıf kurma, mülk edinme gibi engeller vardı.(5)  Bu yasayla engeller kalktı. İkincisi, Lozan'da en büyük tartışma konularından biri olan vakıf mallarının iadesini gündeme getirebilecek hukuksal bir zemin oluşturdu.

Lozan'dan günümüze doğru tarihi incelediğimizde, gözümüze kapitülasyonların tekrar sınırlarımızdan içeri sokulduğunu görüyoruz. Türkiye, o dönemdeki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’na, kuruluşundan hemen sonra, 1959’da üyelik başvurusunda bulunmuştur. Türkiye’nin Topluluğa tam üyeliğini bir nihai hedef olarak ortaya koyan “Ankara Anlaşması”, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanmış ve 1 Aralık 1964’de yürürlüğe girmiştir. Gümrük Birliği Antlaşması'nın imzalanmasına dek geçen sürede de: 1976 yılında Türk tekstil ürünlerine AET’nin haksız kota uygulanması; 1976-1986 döneminde başlaması gereken, AET’de Türk iş gücünün serbest dolaşımının, özellikle Almanya’nın isteği üzerine  ve tek yanlı olarak tamamen rafa kaldırılması; 1981’de Yunanistan’ın tam üye oluşuyla birlikte Türkiye’ye taahhüt edilen mali yardımların veto edilmesi (4. mali protokol) (6)   gibi yaptırımlarla karşılaşılmıştır. 1995 Martında aleyhimize çok ağır şartları içeren Gümrük Birliği (GB) Anlaşması imzalanmış ve bu da Anayasaya aykırı olarak 1996’da süresi belirsiz şekilde yürürlüğe sokulmuştur.(7)  Yunanistan 1981’de tam üye olduğu halde, GB’ye 1986’da girmiştir. Çünkü ekonomik olarak rekabet edecek gücü yoktu. AB tarihinde önce GB sonra üyelik hiç olmamıştır. Gümrük Birliği ile devletin dış ticareti yönlendirme araçları değişmiştir. (..) Anayasa’nın 6. ve 90. maddelerine aykırı olarak tek yanlı AB’ye bağlayan GB (..)gümrük politikalarını doğrudan belirleme yetkisini elimizden almıştır. (8) Kur politikaları ise IMF güdümünde belirlenmektedir.

Lozan'da imzalanan en önemli belgelerden birisi boğazların durumuyla ilgilidir. Boğazlar sorunu, madde 23'de genel olarak yer almış, Barış Antlaşması'na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesi ile ayrıca ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu sözleşme, 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirilmiştir. Milli hakimiyeti sınırlayıcı hükümler kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, 18 Ocak 1927 tarihinde Lozan Antlaşması Amerikan Senatosu’nca reddedildi.(9)  ABD ne 1923 Lozan Sözleşmesi’nin ne de 1936 Montrö Sözleşmesi’nin tarafı. Ancak Montrö Sözleşmesi, yarattığı objektif hukuki statü açısından sözleşmeye taraf olmayan üçüncü ülkeleri dolayısıyla ABD’yi de bağlıyor. Ancak ABD ilk olarak 22 Ağustos 2008 tarihinde USS MC Faul gemisinin Boğazları kullanarak Karadeniz´e açılması ve 1 Eylül´de yeniden Ege Denizi´ne dönmesiyle girdi-çıktı formülünü uygulamaya başlamıştı. 30 Ekim 2008'de yine aynı yöntemle deldi.(10)

Adli kapitülasyonlara gelirsek; TBMM, 13 Ağustos 1999'da Anayasa'da değişikliğe giderek, yabancı şirketlerin Türkiye’deki imtiyazlarıyla ilgili davalarının görülmesi konusunda uluslar arası tahkime  gitme yolu açılmıştır. Bu, adli kapitülasyona örnektir.

Sonuç olarak, Türkiye 24 Temmuz 1923'te kazandığı haklarını süreç içerisinde irili ufaklı tavizlerle geri vermeye başlamıştır. Türkiye'nin yeniden ayağa kalkabilmesi için Lozan hükümlerini tavizsiz bir şekilde yeniden uygulamaya koyması gerekmektedir.

 

İhsan SEFER

ihsan.sefer@politikadergisi.com

*Lozan Antlaşması'nın gazete haberi.

 

Kaynakça:

1 - www.necmettinakten.com  - Deniz Kabotajı Önündeki Engel: Kapitülasyonlar Erişim tarihi: 14 Temmuz 2012

2 - Aybars, Ergün (2008). Türkiye Cumhuriyeti Tarihi - 1 (Kuruluş)  (s. 356) , İZMİR: Zeus

3 - http://portal.ubap.org.tr/App_Themes/Dergi/2011-96-1137.pdf  Syf: 92 Erişim tarihi: 15 Temmuz 2012

4 - http://www.alomaliye.com/2008/5737_sayili_kanun_vakiflar.htm Erişim tarihi: 15 Temmuz 2012

5 - http://web.deu.edu.tr/hukuk/dergiler/dergimiz9ozel/tcin.pdf Erişim tarihi: 15 Temmuz 2012

6 - http://www.mevzuatdergisi.com/2004/11a/05.htm Saral, Talat - Erişim Tarihi 16 Temmuz 2012

7 - http://www.mevzuatdergisi.com/2004/11a/05.htm Saral, Talat - Erişim Tarihi 16 Temmuz 2012

8 -" http://www.mevzuatdergisi.com/2004/11a/05.htm Saral, Talat - Erişim Tarihi 16 Temmuz 2012

9 - http://www.ata.boun.edu.tr/chronology/kronoloji/1927.htm Erişim Tarihi 16 Temmuz 2012

10-http://gundem.milliyet.com.tr/abd-gemisi-montroyu-yine-ayni-yontemle deldi/gundem/gundemdetay/21.02.2012/1009601/default.htm

Yorumlar

lozan

lozan

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.