Maddenin Evrimi ve Diyalektik (IV)

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Diyalektik yasaların temeli olan “Zıtların Birliği ve Mücadelesi” yasasını ve Diyalektik çelişki kavramını geçen bölümde işlemiştik. Bu bölümde ise maddi süreçlerin evriminin veya gelişiminin mekanizmasını, işleyiş biçimini açıklayan diyalektiğin “Nicel değişimlerin sıçramalı niteliksel dönüşümü” yasasını ve gelişime yön veren “İnkârın İnkârı” yasasını ele alacağız.

Maddeci(materyalist) diyalektiğe göre; maddenin bizatihi kendisinin ve onun bir türevi olan, onun gelişiminin bir ürünü olan, onun gelişiminde işlevsel bir özellik taşıyan toplumsal ve tarihsel bilincin de gelişiminin ve evriminin iç işleyiş şeklini, mekanizmasını belirleyen yasa, Nicel değişimlerin sıçramalı niteliksel dönüşümü” yasasıdır.

Aynı şekilde maddi ve manevi nesne ve süreçlerin gelişiminin ve evriminin yönünü belirleyen de “İnkârın İnkârı” yasasıdır.

Diyalektiğin bu son iki yasası da doğal olarak maddi nesnelerin ve süreçlerin özel gelişim hareketi (evrimi) ile ilgili olduklarından;  dolayısı ile her ikisi de gelişimin itici gücü olarak diyalektiğin çekirdeği sayılan “Zıtların Birliği ve Mücadelesi” yasasıyla birlikte etkilidirler. Yani her üç yasa da gelişimin olduğu her an ve her yerde bir aradadırlar. Bir örnekle diyalektiğin bu üç yasasının işlevini somutlaştırmak istersek eğer; maddenin gelişim ve evrim hareketini işlevsel olarak bir otomobile benzetebiliriz. İşlevsel bağlamda “birinci yasa, arabanın motoru ise; ikinci yasa, motorun gücünü arabanın tekerlerine ileten şanzıman, şaft ve diferansiyel aksamları olabilir; üçüncüsü yasa ise arabaya yön veren aygıt, arabanın direksiyonudur” diyebiliriz.

Nicel değişimlerin sıçramalı niteliksel dönüşümü” yasasında adı geçen iki kavram, nicelik ve nitelik ne anlama geliyor? Önce bu kavramlara bir göz atalım.

Nicelik; maddenin sayısal, büyüklük, hacimle vs. ilgili bir kavramdır. Nitelik ise bir nesnenin veya sürecin kalitesini, karakterini belirleyen bütün özelliklerinin toplamıdır. Bir nesnenin niceliği ve niteliği birlikte o nesnenin diğer nesneler karşısındaki ölçüsünü oluşturur. Nitelikçe birbirleriyle benzeşmeyen, uyuşmayan, yani çok farklı nitelik taşıyan nesneler, süreçler nicelikle de asla birbirleriyle ölçülemezler, kıyaslanamazlar. (Elma ile armudun karıştırılmaması gibi)

Nicelik ve nitelik maddi süreçlerde birbirleriyle iç içe, sürekli değişken bir biçimde ve karşılıklı etkileşim içinde bulunurlar. Bir nesnenin, sistemin veya sürecin nicel değerleri değişirken, belli bir sınıra kadar o nesnenin, sistemin veya sürecin niteliği göreli olarak değişmeyebilir. Ancak bu nicel değişimler belli bir sınıra ulaşınca o nesnenin, sistemin veya sürecin niteliği süratle ve köklü bir biçimde değişir. Dolayısı ile nicelik ve nitelik bir nesnede veya süreçte diyalektik bir birlik ve çelişki oluşturmaktadır.

Nesne ve süreçlerin kendi niteliklerini köklü bir değişikliğe uğratan, nicel değişimlerin birikim sınırı, o nesne veya sürecin sıçrama noktasıdır. Cansız nesnelerde sıçrama noktasına en güzel örnek su örneğidir.  Suyun ısısı; nicel olarak azaltılıp ta sıfır noktasına gelince, su buz olur; yani su sıvı niteliğini yitirerek katı niteliğini kazanır. Veya tersi durumunda; su kaynatılıp ta 100 dereceye erişince de bu defa da suyun sıvı niteliği, gaza(buhara) dönüşür. 0 veya 100 derece suyun ısısal nicelik değişimin sıçrama noktasıdır.

Toplumsal olaylarda bu sıçrama noktalarına devrim  (Revolution) denir. Belli bir toplum düzeni; toplumsal gelişimin getirdiği, iç çelişkilerin biriktirdiği sosyal sorunların çözümü için düzen içi sınıf ve sosyal mücadelelerine sahne olur. Toplumsal güç dengesine göre zaman zaman gelişime uyum için reformlar yapılır. Sistem içi yapılan reformların niteliklerine bağlı olarak sınıf ve sosyal mücadeleler azalır veya artar. Fakat toplumsal gelişimin genel eğilimi; düzeni temsil eden egemen güçlerin, yeniliklere kapalı, tutucu, bağnaz vs. düşünce ve davranışlarıyla düzenlerini koruma iç güdüleri nedeniyle giderek sosyal güçler arası mücadele yoğunlaşır ve kızışır. Yavaş yavaş değişim süreci aynı zamanda köklü sosyal dönüşümlerin, devrimlerin de bir birikim sürecidir. Egemen sosyal güçler artık, toplumsal sorunların çözümünde tamamen yetersiz kalınca, gündeme toplumsal devrim, yani toplumsal düzenin köklü ve niteliksel değişimi gelir. Bu da toplumsal sıçrama noktası olan devrimdir.

Gelişim sürecinde nicel değişimler, oldukça yavaş ve uzun bir süreyi kapsar. Buna karşılık nitelikli değişimler hızlı ve kısa bir zaman dilimi içinde cereyan eder. Yeni niteliğin belli özellikleri, eski niteliğin toprağında filizlenir. Filizlenen ve güçlenen yeni nitelik bir aşamaya gelince eskisinin yerine geçer.

Nicel değişimlerin sıçramalı niteliksel dönüşümü” yasası, toplumsal tarihi gelişimin aşamalarını anlayabilmemizde bize büyük bir yardımcıdır. Nitelikçe feodalizme ve köleci toplumlara göre çok daha düşük bir düzeyde gelişmiş olan ilkel kavim toplumundan feodalizme veya köleci toplumlara sıçramalı geçiş, devrimci bir toplumsal dönüşümdür. Daha sonraları köleci veya feodal toplumlardan çok daha modern ve özgürlükçü bir nitelik taşıyan kapitalizme de geçişler büyük devrimci dönüşümlerle gerçekleşmiştir. Kapitalizmden daha üst düzeydeki sosyalizme geçiş te doğal olarak bir devrimdir. Gelişen ve evrimleşen insan toplumunun bu dönüşümleri ve aşamaları ancak diyalektiğin bu nesnel ve genel yasası ile çok daha iyi kavrana bilmektedir.

Günümüzde belli bir toplumsal düzen içinde; o sistemin özüne, temeline, niteliğine pek dokunmadan yapılan değişimler, genellikle reform olarak adlandırılır. Reformlar toplum yaşamında sıkça uygulanan gelişim ve toplumsal evrim biçimleridir. Fakat toplumsal reformlar sadece ilerici yönde yapılmazlar, sosyal güçlerin aralarındaki dengeye bağlı olarak, eğer gerici veya muhafazakâr güçler ilericilere göre ağır basıyorlarsa o zaman reformlar da gerici özellikler taşıyabilir; söz konusu olan toplumu bu değişmler ileriye değil, geriye götürebilir. Örneğin günümüz Türkiye’sinde emperyalist işbirlikçisi, küreselleşmenin, neoliberal politikaların ve emperyalist BOP uygulamalarının Türkiye temsilcisi AKP iktidarının on senedir uyguladığı hemen hemen bütün reformlar, adına reform (yeni biçimlendirme) denirse eğer, gerici karakterlidir.

Bir toplumun ilerici, dinamik ve devrimci güçleri, gericilikle mücadelede daha da ileri gitmek istiyorlarsa veya uygulanan ilerici reformlarla artık yetinmiyorlarsa o zaman, var olan toplumsal sistemin devrimci bir hareketle köklü olarak nitelikçe de değiştirmesi gündeme gelecektir. Toplumun siyasi yaşamında bu duruma genellikle devrimci durum denir.

Bir toplumda “Devrimci Durumun” koşulları nesnel ve öznel olarak iki açıdan değerlendirilebilir. Nesnel olarak devrimci durum; bir toplumsal düzenin ekonomik, siyasi, ideolojik vs. gibi bütün alanlarında artık eskisi gibi yönetilemez hale gelmesidir. Öznel olarak ta ilerici, dinamik ve devrimci sınıf ve kitlelerin artık bu sistemde eskisi gibi yönetilmeyi istemedikleri gibi, bu iradelerini de eski sistemin egemenlerine kabul ettirebilecek derecede bilinçli ve örgütlü mücadele verecek durumda olabilmeleridir.

***

Diyalektiğin son yasası, maddenin gelişimine ve evrimine yön veren, zaman içinde maddi olgu ve olayların, süreçlerin aşamalı olarak ileriye doğru gelişimini belirleyen “İnkarın İnkarı Yasası” dır. Ünlü Alman filozofu Hegel ’in idealist felsefenin eski klasik mantık yöntemlerinden geliştirdiği, “yeni bir doğruya ve fikre ulaşabilmek için bir teze (sava) karşı çıkıp, karşı çıkılan teze de karşı çıkmak gerekir” anlamına gelen bu “Çifte İnkâr İlkesi”, materyalist diyalektikteki bu yasanın mantığına denk düşer. Aradaki fark; idealist felsefe, bu ilkenin kaynağını fikirlerde ve tezlerde ararken, materyalist felsefe bu evrimsel hareket biçiminin bir nesnel yasa olarak bizatihi maddenin kendi içinde doğal olarak varlığını savunur. Diyalektik yasaların üçü de esasen, materyalist felsefe anlayışına göre, maddenin doğal yasal bir hareket tarzıdır.

 Diyalektiğin bu yasası da iki kez arka arkaya kullanılan “İnkar (Latince Negatio, yeni Türkçe yadsımak)  kavramı; aslında nesnelerin, maddi olgu ve olayların, süreçlerin gelişiminin belli bir aşamasında eriştikleri niteliklerini, diyalektik çelişkilerinin itici güçleri nedeniyle daha yüksek düzeyde gelişmiş yeni niteliklere terk etmesi anlamındadır. Dolayısı ile diyalektik inkâr kavramı mantıki inkâr etme ile karıştırılmamalıdır. Mantıki inkâr bir düşünce eylemidir; herhangi bir doğruluk ifadesini bir başka doğruluk ifadesiyle ret etmektir.

Özünde Diyalektik inkâr kavramı da bir diyalektik çelişkinin ifadesidir. İnkârla ifade edilen diyalektik çelişki; maddi nesne ve süreçlerin belli bir aşamasında onların karakterini, niteliğini belirleyen özelliklerinden olan eskiyen, çürüyen, nesne veya sürecin ileriye doğru gelişimini frenleyen özellikleri; yeni, gelişen, daha karmaşık ve mükemmel özellikler tarafından mücadeleyle tasfiye edilmesi olgusudur. Çelişki eski ile yeni arasındadır. Maddi değerlerde, süreçlerde yeni özellik taşıyan güçlerin eski özellik taşıyan güçleri tasfiye etme işlemi ise, hem nicel dönüşümlerle hem de niteliksel sıçramalarla gerçekleşmektedir.

Evrimin bu iç işleyiş yasası; eski niteliğin ileriki aşamaya taşınmaya değer özelliklerinin ve güçlerinin bir bölümünü kalıtım olarak miras alırken; eskiyen, çürüyen, gelişimi frenleyen özelliklerinin de başkalaşıma uğratarak ve hatta yok ederek yeni nitelikli aşamaya geçişin doğal bir kuralıdır. Eski ile yeni arasındaki çelişkilerde ve mücadelelerde otomatik olarak, yeninin mutlaka eskiyi her zaman ve her durumda alt etmesi anlayışı;  maddi nesne ve süreçlerin iç ve dış dinamiğini oluşturan zıtlıklarının, farklılıkların dinamik geliminin, aralarındaki güç dengesinin sürekli her iki yönde de değişebileceği gerçeğinin anlaşılmaması demektir. Yani Diyalektik İnkâr olgusu öyle basit ve düz bir süreç değil; zaman zaman duraksama yaşayan, hatta zaman zaman eskinin gücüyle geriye yönelen, ancak son tahlilde yeni olanın egemenliği ile sonuçlanan karmaşık bir süreçtir.

Bu diyalektik yasada ifade edilen İnkârın İnkârı, yani arka arkaya yinelenen İnkâr kavramı aslında, maddi gelişimin ve evrimin sürekli olduğunun açık ifadesidir. Maddi doğa ve tarih sonsuza kadar hareket etmektedir. Aynı biçimde; hareketin özel bir kategorisi olan maddenin evrimi veya gelişimi de basitten karmaşıklığa doğru, ilkellikten mükemmelliğe doğru, alçaktan yükseğe, gerilikten ileriye doğru, zaman zaman belli zikzaklar çizerek, zaman zaman hızlanarak, zaman zaman yavaşlayarak sürekli bir biçimde devam edecektir.

Diyalektiğin “İnkârın İnkârı Yasası” nı bir örnekle somutlaştıralım. Bir buğday tanesi toprağa ekilince, filizlenir. Bu filizlenme, toprağa tohum olarak ekilen buğday tanesinin inkârıdır. Belli bir süre sonra filiz, büyür ve başak verir. Başak içindeki yeni ve çok miktardaki buğday taneleri de artık filizi inkâr etmiştir. Böylece İnkârın İnkârı süreci tamamlanmıştır. Yeni buğday taneleri, genetik olarak kalıtım yoluyla eski buğday tanesinden üremiştir. Fakat nicelikçe çoğalmış; belki kısa zamanda insan gözü tarafından fark edilmeyebilir ama nitelikçe de kalitesi yükselmiştir.

Maddenin evrimi ve gelişimi; fasit bir daire gibi, sürekli orijinine, kaynağına geri dönüş değildir. Tam tersine madde, nicelikçe ve nitelikçe gelişmektedir. Belki bazı süreçlerin gelişimi insana, ebedi bir yineleme hareketi olarak yansıyabilir. Bazen gerçekten de öyledir. Çünkü madenin hareketi hem tekrardır hem de evrimseldir. Ama son tahlilde ve uzun erimde, doğa ve pozitif bilimlerin de gösterdikleri gibi, maddi nesneler, süreçler vs. sürekli bir evrim ve gelişim içindedirler. Bu gelişimin biçimi ve yönü, insan gözünde somutlaşması bakımından helezon yay biçimi olarak hayal edilebilir.

Diyalektiğin “İnkârın İnkârı Yasası” insan toplumu için de geçerlidir. İnsan toplumu da ilkel kavim toplumundan modern kapitalist ve sosyalist toplum düzeyine kadar yükselerek ilerlemiştir. Ve ileri gidiş ve yükseliş devam etmektedir. İnsan toplumu da evrendeki tüm diğer maddi nesneler ve süreçler gibi sürekli evrimleşmekte ve gelişmektedir. Toplumun gelişiminin ve evriminin motoru, sınıf ve sosyal mücadelelerdir; toplumun gelişiminin ve evriminin mekanizmaları, yani gelişimin evrimin araçları reformlar ve devrimlerdir; toplumun gelişiminin ve evriminin yönü ise helezon biçimi bir yay gibi yükselerek daha uygar, daha özgür, daha refah dolu, daha insancıl bir üst toplum seviyesine yükselmek ve ilerlemektir.

Gelecek bölüme, “Kategorik Diyalektik İlişkiler” konusuyla devam edeceğiz.

 

Mehmet ÇAĞIRICI

mehmet.cagirici@politikadergisi.com

Devam Eden İçerik: 
Maddenin Evrimi ve Diyalektik (V)

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.