Masada ki Muzaffer Türkiye!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Abdullah Öcalan ile yapılan barış görüşmeleri başladığı yaklaşık üç aydır bu konuyu yakından takip ediyorum. Barış sağlanacağından emin olabilmek için yaz aylarını beklemek gerektiğini düşünerek, bu konuda yaz aylarında ki gelişmelere bakarak birşeyler yazmayı düşünüyordum.

Halen barış olabileceğini yaz aylarında göreceğimiz tezini savunuyorum. Ancak bu yazımda sadece anlaşma masasına oturan tarafları değerlendireceğim.

Bence bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin son 100 yılda zafer kazanarak oturduğu (Kıbrıs’ı saymazsak) ikinci barış masası… Birincisi tabii ki Lozan… Lozan konusunda zafer mi hezimet mi tartışmaları yaşansa da kazanılan haklara bakıldığında zafer olduğu tabiri caizse kabak gibi gözüküyor. Şimdi ki İmralı Barış görüşmeleri sonucuna bakarak, yıllar sonra da bu anlaşmaların Türkiye Cumhuriyeti adına zafer mi, hezimet mi olduğu tartışmalarının yapılacağı kesindir. Ancak benim şu an gördüğüm ve sezinlediğim kadarıyla Türkiye masaya zafer kazanmış olarak oturuyor.

Peki bu kanıya nasıl vardım?

Çünkü PKK geçtiğimiz yaz son bir intihar taktiği denedi ve sonuç alamadı. Sizinde bildiğiniz gibi geçtiğimiz yaz PKK, 1990’ların başlarında yapmaya çalıştığı gibi Şemdinli’ye girmek, kamu binalarını işgal etmek, PKK bayrağını dikmek, halkı güvenlik güçlerine karşı kışkırtmak ve bu ilçede egemenliğini ilan etmeyi planlıyordu. Böylece dünyaya, “Şemdinli’yi örgüt ele geçirdi”, “Şemdinli düştü”, “Şemdinli’de yönetim PKK’da” haberleri ve bu haberleri besleyen görüntüler vermeyi amaçlıyordu. Zamanlama, Suriye’deki gelişmelere ayarlıydı. Kuzey Suriye’de bazı yerleşim yerlerinin kontrolü PYD’ye geçerken, Şemdinli de PKK’nın eline geçmiş olacaktı. Şemdinli’yi kuşatmayı ve ele geçirmeyi planlayan PKK, sınırdan ağır silahlar geçirmiş, büyük gruplarla hazırlıklar yapılmıştı. PKK’nın bu saldırı girişimini öğrenen güvenlik güçleri erken harekete geçerek, teröristleri kuşattı ve geniş çaplı operasyonlarla PKK’nın bu planını bozdu. Türkiye kamuoyu Suriye olayları ile yatıp kalkarken, Şemdinli’de 19 gün süren bir savaş yaşandı. Operasyonda Jandarma ve polis özel harekât timleri ve 3 bin askerle örgütü çember altına aldı. Teröristlerin büyük bir kısmı saklandıkları yerlerde kıstırılmış oldu. İstihbarat birimlerinin rakamlarına göre öldürülen terörist sayısı 180'i buldu. Bölgede 6-7'şerli grup halinde gezen eylem timleri de yok edildi. Yaralı sayısının ise 50 olduğu belirtildi. 150 terörist Kuzey Irak ve İran sınırındaki kamplara kaçtı. 200 kişilik grup ise mağaralara saklandı. Sınırda toplanan 700 kişilik terörist grup ise ağır kayıp sonrası geri çekildi. Asker kaybımız ise sadece 3 şehit idi…

Eğer ki Şemdinli birkaç saatliğine de olsa PKK’nın eline geçmiş olsaydı, şimdi ki barış görüşmeleri için, “yenilen taraf biziz” diyebilirdim.

İşte bu PKK’nın kullandığı son baruttu. Suriye’de ki gelişmelerden sonra PKK’nın aslında güçlendiğini Türkiye’nin o yüzden masaya oturmak istediği tezleri de PYD’yi tanımayanların işkembeden salladıkları bir argüman. PYD, PKK’ya ne kadar yakınsa Türkiye’ye de o kadar yakın. Çünkü ortak düşmanları var. Esad…

İşte bu şartları ve gelişmeleri dikkate aldığımda Türkiye’nin İmralı masasına zafer kazanan, eli güçlü taraf olarak oturduğunu düşünüyorum. O yüzden muhalif basında çıkan, “Türkiye acaba ne verdi” sorularında çok kaygılanmıyorum. PKK’nın yıllardır yapamadığı Türkiye’yi bölme, Güneydoğu’yu Türkiye’den koparma veya özerklik yönünde bir anlaşma olacağını sanmıyorum. Çünkü zafer kazanan taraf pek bir şey vermez. Ancak tabii ki düşmanı da tamamen esir etmek olmaz. Çünkü düşman, o esir hayattan kurtulmak için tekrar savaşmaktan çekinmez. Örnek Sevr ve Versay antlaşmaları… Bunun için PKK’nın da hazmedebileceği bir çözüm bulunacağını, PKK’nın demokratik bazı taleplerinin kabul edileceğini, (anadilde eğitim, valilere ayrıcalıklar vs.), Abdullah Öcalan’a ev hapsi olabileceğini düşünüyorum.

Zaten yeni konjunktürde PKK’nın misyonunu bitti. Kürt devleti ise Kuzey Irak’ta ve Kuzey Suriye’de resmi olmasa da zaten var. Ancak bu devletçiklere bir ağabey gerek yoksa bunları tepelemeyi bekleyenler var. (Bağdat ve Şam) Türkiye himayesi olmazsa yaşayamayacaklarını onlar da biliyor. Ve bence Türkiye bu Kürt devletleriyle birlikte büyüyecektir…

Peki olur da barış sağlanamazsa Abdullah Öcalan, sızan tutanaktaki söylediği topyekun savaş durumuna geçebilir mi? Hele bi geçsin! Bu ülke PKK’yı Abdullah Öcalan ile birlikte yoketmeye muktedirdir. Zaten Başbakan’ın, barış görüşmeleri başlamadan Abdullah Öcalan’ın dahi asılabileceğini söylediği o sözleri, aslında Abdullah Öcalan’a verilmiş bir mesajdır. Abdullah Öcalan’da ölümden çok korkan biri olarak bu mesajı çok iyi anladığı anlaşılıyor. Bu yüzden barış sağlanmalı… Bu yüzden barış sağlanması Abdullah Öcalan’ın elinde… Kendisinin ve başkalarının yaşamasını istiyorsa… “Hükümet sözünü tutmazsa savaşa tekrar başlarım” zırvalamaları da tamamen kendi örgütüne yaptığı propogandadan başka bir şey değildir.

Bu değerlendirmeler altında, esir askerlerimizin teslim edilmesini de ben, Türkiye’nin bir zaferi olarak değerlendiriyorum.  

 

Ümit MİNEL

umit.minel@politikadergisi.com

Yorumlar

Masada ki Muzaffer Türkiye!

Merhaba,

Keşke sonuç sizi haklı çıkarsa. Ancak ben olayın bu kadar basit olduğuna inanmıyorum. Birincisi Türk güvenlik birimleri ile PKK arasındaki mücadeleyi bir "savaş" olarak kabul ettirip kayıt altına almak PKK isteğidir. Korkutucu olan tarafı da bu emellerine yaklaşmış olmalarıdır. Bence bu olgu kayıt altına alınana kadar ılımlı davranışa devam edeceklerdir. Sonra çıkaracakları basit bir isyanın ardından (Tarihte çok isyan çıkardılar) savaş yasalarının devreye sokulmasını uluslar arası kuruluşlardan isteyeceklerdir. Bir konuda haklı olduğunuzu düşünüyorum. Pkk nın işlevi bitmek üzeredir. Tabii bunlarla birlikte AKP nin de. Ama yapılacak daha bazı işler var ki program öyle devam ediyor gibi görünüyor. Pentagon duvarlarındaki BOP haritası için PKK ya ve AKP ye ihtiyaç var. Kullanılmaya devam edecekler. saygı ve selamlar...

Masada Olan Emperyalizmdir!

Sevgili Ümit, yazını okuduktan sonra iki gündür yorum yazıp yazmamakta kararsızdım. Fakat bugün yazmaya karar verdim. Çünkü adına "Barış"(!) denen bu sürecin iç yüzünün anlaşılması, günümüz Türkiye siyasi konjonktürünün anahtar sorunudur!

Sevgili Ümit, adına "Barış"(!) denen bu süreci sen Türkiye Cumhuriyetinin KURUCU tapusu olan Lozan ile kıyaslıyorsun. Aslında bir anlamda gerçekten de bu sürecin Lozan ile bir ilişkisi var. Ama bu süreç; senin anladığın anlamda PKK'nın yenilip, T.C. nin de zafer kazanarak sonuçta iki tarafın da barış yapmak zorunda olduğu bir süreç değil, tam tersine Lozan ile elde edilen KURUCU ilkelerin YOK edilmek istendiği bir süreçtir.

Çünkü şimdi barış(!) yapılması istenilen bu savaş; gerçekte Türkiye ile PKK arasında değil, Türkiye ile emperyalizm veya daha somut ifade edersek, Türkiye ile ABD arasında cereyan etmektedir. Üstelik bu savaş tam 99 yıldır sürmektedir. Savaşın birinci aşamasını Türkiye M. Kemal öncülüğüne zaferle kapatmış, Lozan ile bu zafer hukuki bir zemine oturtulmuştur.

Fakat emperyalizm; Türkiye'ye karşı bu mağlubiyeti hiç bir zaman hazmetmemiş olmasına rağmen Türkiye'yi soğuk savaş döneminde emperyalizmin asıl rakibi olan Sovyetlere ve Varşova Paktı'na karşı NATO üzerinden 1991 yılına kadar kullanabildiği için ülkemizi rahat bırakmıştır.

1991 yılında SCCB ve Varşova Paktı'nın dağılmasından itibaren yeniden alevlenen emperyalizmle Türkiye arasındaki bu savaşta PKK'nın rolü; sadece bir tetikçidir, asıl azmettirici olan emperyalizmdir. Bu büyük resim anlaşılmadan terör sorunu, ona olan mücadele stratejisi ve dolayısı ile şimdiki bu süreç te anlaşılamaz!

Tetikçi ve vurucu güç olarak PKK'nın bu savaştaki işlevi, 29 yıldır Türkiye'ye kan kusturmak, yıpratmak ve sindirmektir. Nitekim 35-40 bin ölü, milyarlarca dolar maddi zarar ve ülkenin siyasi enerji kaybı bu savaşın zarar tablosudur.

Elbette PKK; vurucu güç olarak işlevini zaman zaman vur-kaç taktiği ile asker ve polisimize saldırarak, zaman zaman sivil masum insanlarımıza bombalı terör eylemleri uygulayarak, son zamanlarda ise Suriye'deki olaylardan ilham ve cesaret alarak Hakkâri ve Şemdinli'de "kurtarılmış bölge" elde etmek için çeşitli silahlı ve şiddet eylemleri düzenlemiştir.

Şİmdi; bu büyük resim içinden küçük bir detayı değerlendirerek, PKK'nın yenildiği, T.C.'nin zafere ulaştığı sonucu çıkarılıp "Barış" olarak adlandırılan bu süreci değerlendirmek büyük yanılsamaya neden olur!

Bence; tam tersine bu görüşme ve müzakerelere Türkiye yenilgi içinde, emperyalizm adına PKK temsilcileri ise zaferle oturmaktadırlar. Çünkü emperyalizm veya PKK tarafının asıl amacı, bu savaşı "askeri" yöntemlerden çıkarıp nihai zaferleri için "siyasi" ve hatta yeni anayasa ile birlikte "hukuki" bir boyuta taşımaktı ki, işte bu süreç te bu amaca hizmet ediyor!

Şimdi eğer biz bu süreci Lozan ile kıyaslayacak olursak, bu sürece biz Lozan'ın yıkım süreci olarak adlandırabiliriz. 

Anadilde eğitim, valilere ayrıcalıklar vs. bütün bunlar asla demokratik talep olmadıkları gibi, asıl sorun yeni anayasa ile başlayacaktır. Çünkü bu savaşta tetikçi PKK üzerinden, arkasındaki azmettirici emperyalizm yeni anayasadan Türk milletinin silinmesini, Avrupa Özerklik Şartının kabul edilmesini beklemektedir. (İmralı’ya ilk resmi BDP heyeti gitmeden önce ABD’li CIA mensubu bazı kişilerin İmralı’da Öcalan’ı ziyaret ettiğini ve ona başlayacak olan müzakereler için danışma görevi ifade ettiğini basın yazmıştır.)

Görüldüğü gibi;  Ülkemiz Türkiye, resmen hem de anayasa üzerinden bölünmek, Güneydoğu’yu Türkiye’den kopartılmak isteniyor!

Saygılar.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.