Meselenin Aslı, Esası, Nedeni ve Hikmeti

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Başbakan;

- Biz dünya devletiyiz… Kasaba devleti değil, diyor…

Nasıl?.. Bir şey anlıyor musunuz?

Demek ki, Başbakan’a göre, köy devleti var, kasaba devleti var, kent devleti var…

Ve bir de “Dünya Devleti”…

Başbakan, köy, kasaba ve kent kavramlarının bir “devlet”in idari yapısındaki hukuki birimler olduğundan habersiz…

Aslında Sayın Başbakan, üniter devlet yapısının ne olduğu konusunun kıyısına bile yanaşmıyor… Çünkü Başbakan’ın aldığı kültürün temelinde devlet değil; ümmet var.

Çünkü şeriat düzeninde üniter devlet sistemi yoktur. Milli devlet kültürü yoktur.

Yurttaşlık ve vatandaşlık kavramları yoktur.

Ümmet vardır.

O ümmetin içinde, hükümrana mutlak bir biçimde tabi “kullar” vardır; köleler vardır…

Sayın Başbakan’ın dilinde yer alan sözcükler, böyle bir kültürün izini taşımakta ve bu kültürün tepesine oturtulmuş olan “ultra modern” renklere bürünmüş ticari kavramlarla “zenginleşmiş” bulunmaktadır…

Sayın Başbakan, piyasa ekonomisinin “dünya markası” sözünden esinlenmiş ve Türkiye’nin bir “dünya devleti” olduğu yakıştırmasını böylece “yaratmış”tır…

Aslında söylemek istediği şey, dünyada sözü olan, önem verilen ve sayılan bir ülke olduğumuzu anlatmaktır… Ama Başbakan’ın muradını seçmenlerine iletebilmesi, Türkçe bilgisi ile sınırlıdır. Ve Sayın Başbakanımız, ancak bu sınırlar içerisinde düşünebilmekte ve kendisini ifade edebilmektedir.

Ancak bu noktada Başbakan’ı eleştirmek bize göre gerçek bir haksızlıktır…

Çünkü Türkiye halkı, bu nitelikteki bir Recep Bey’i dinlemiş, beğenmiş, havalara kaldırmış ve Başbakanlık koltuğuna oturtmuştur.

Yani Başbakan, sahip olduğu dil hazinesi ve ifade yeteneği konusunda Türkiye halkını kandırmamıştır!..

Tam aksine, dilindeki bu sözcüklerle nutuklar atmış, sahip olduğu bu kültürle halka kendisini tanıtmış… Ve Türkiye halkı da O’nu, hataları ve sevapları ile birlikte der/ top ederek, Başbakan yapmıştır…

Böylece, “her ülkenin, layık olduğu yönetime ve yöneticilere kavuşacağı” yönündeki atasözü bir kez daha doğrulanmıştır.

Önündeki bu tabloya rağmen Sayın Başbakan konuşmayı ve kürsüyü çok sevmektedir.

Çünkü Sayın Başbakan alkışı çok sevmektedir.

Karşısında, kürsüde her öksürdüğünde alkışlamaya hazır bir “kadro” yer almaktadır…

Bu kadronun işi, aşı ve maaşı, alkış tutma işinden gelmektedir.

Ve Başbakan da böylece, sürekli olarak konuşur kılınmaktadır…

Başbakan her kürsüye çıktığında İsrail’i en sert sözlerle yerin dibine batırmakta… Ama, kapalı kapılar ardında İsrail’e bahşettiği ekonomik imtiyazları iptal etmeye yanaşmamaktadır…

Sayın Başbakan, o güzelim Türkçesi ile, Gazze’deki Müslümanların koruyucusu olduğu öyküsünü yandaşlarına haykırmakta… Ama, Irak’ta bir milyon Müslüman hunharca katledilirken sesini çıkartmamaktadır…

Çünkü Sayın Başbakan, gerçekte Müslümanların değil, Amerikan emperyalizminin piyasaya sürdüğü Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıdır…

İşte meselenin aslı, esası, nedeni ve hikmeti budur…


Faruk.Haksal@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.