Mutsuzum...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Başbakan Yardımcısı Sayın Beşir Atalay, Avrupa Birliği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi işbirliğinde Antalya'daki bir otelde düzenlenen “Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Projesi Terör Sempozyumu'nda”, çeşitli konulara ilişkin değerlendirmelerde bulunmuş.

“Otoriter devlet anlayışından demokratik devlete, insan yüzlü devlete doğru büyük bir değişim söz konusu. Bu yöneticilerde, özellikle yerel yöneticilerde öne çıkardığımız bir boyuttu. Vatandaşla ilişkilerde otoriter devletin temsilcileri değil, demokratik devletin, vatandaşa şefkat gösteren devletin temsilcileri olmaları yönünde önem gösterdik. Bu değişim sürecinde TBMM'nin daima desteğini gördük. 2002'den bu yana hem anayasa değişiklikleri hem ciddi yasal değişiklikler söz konusu oldu. Parlamento, hükümetin yürüttüğü bu çalışmalara büyük destek verdi. Özellikle ilk dönemde AK Parti ve Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Doğrusu o dönemde biraz da Türkiye'nin o zor dönemlerden geçtikten sonra ilk demokratik genişleme döneminde iki parti çok ciddi işbirliği yaptı ve yardımlaştı. Terörle mücadelede çok yönlü bakışı sürdürüyoruz. 'Entegre bir proje' diye nitelendiriyoruz. 10 enstrüman varsa hepsini kullanmaya, çok yönlü bakışı kullanmaya gayret ediyoruz. Türkiye'de yaşayan Kürt kökenli vatandaşların ret, inkar, asimilasyon gibi uygulanan o politikaların hepsi terk edildi. Devlet geçmişiyle yüzleşiyor. 'Geçmişte hangi hatalar yaptık' diye kendiyle yüzleşiyor. Biz bu dönemde 'gerçek çoğulculuğu nasıl sağlarız' düşüncesinin peşindeyiz. Açık bir toplum nasıl olabilir. Bütün bu farklılıkları geçmişte yaşadığımız bu zenginliği nasıl tekrar kazanırız çabası içindeyiz.” (akparti.org.tr)

 

Bir dönemler, Türkiye’de, AK Parti cenahından toplumumuza yansıtılan, antidemokratik uygulamalarla mücadele eden, insan haklarını ihlal eden anlayışlara izin vermeyen, etnisiteye dayalı politikaları ve zımnen kabul edilmiş dayatmacı uygulamaları ret eden bir zihniyet anlayışının işbaşına geldiğiydi. Şöyle normal olarak bakıldığında, sanki bu yönde şeyler yapıldığı izlenimi verilmektedir. Ama, benim de dâhil olduğum bir kesim, sanırım yıllarca başka niyetleri ve hedefleri göremedi. Şahsen, değiştirilen gömleğe ve terk edilen politik ideolojiye istinaden, ben, AK Parti hükümetlerinin Türkiye’de bambaşka işlere imza atacağına inanmıştım.

***

Türkiye’nin hemen hemen her yerinin inşaat şantiyeleri hâline dönüştürülmesi, kent merkezlerine yeniden çeki düzen verilmesi, yeşil alanların tanzimi, duble yolların artık önemsenmeye başlaması ve bu yönde asfaltlama çalışmalarının Türkiye’nin önemli yerleşim merkezlerini birbirine bağlayan otoyollarında gerçekleştirilmeleri, bendeniz tarafından “Takdirle” karşılanmaya yetiyordu. Tabii ki, bunları önemsiyordum; bir ülkenin sadece sığ politik tartışmalarla bir yere varamayacağına inandığımdan; ülkenin hem iktisadî, hem de sosyo-politik kalkınma yönünde, bu zamana kadar daha “İlerlemeci” adımlar atması, pekâlâ bendenizde, olumlu kanaatler oluşturuyordu. Daha geçenlerde, SÖZCÜ gazetesinde, duble yolların rezalet durumunu gösteren bir haber yayınlandı. O çok dillere destan, propagandasını yaptığımız duble yollar; patlamış-çatlamış, sürücülerin “sürücü emniyetini” tehlikeye atacak vaziyete dönüşmüştü.

***

Devletin şefkatli yüzü, her nedense muhalefet yapmaya çalışanlara gösterilemiyor ya da gözükmüyor. Otoriter devlet anlayışından, demokratik devlet anlayışına geçildiğinden dem vuruluyor; ama nedense bu zihniyet devrimi(?), gençlik üzerinde, ifade özgürlüğünü kullanmak isteyen mağdur kesimler üzerinde değerini bulamıyor. İnsan yüzlü devlet, sanırım sadece “Benzeşenlere” gösteriliyor. Ülkemizde son dönemlerde, bence, pek demokratik devlet icraatlarından bahsedilemez. Gazetecilerin ve kendince toplumu aydınlatma çalışmaları içinde olan üniversite öğretim üyelerinin/rektörlerinin ve dahi emekli subayların, iddia edildiği üzere herhangi bir şerh konmadan, yapılan o kadar yargı reformu addedilebilecek paketlere rağmen, tutuksuz yargılanması eğilimine gidilememesi, bizatihi bahsi geçen kesimlerin hâlâ içeride cezaevinde tutulmaları; ve insanlarda yaratılan “Muhalif oldukları için, muhalefet yaptıkları, ülkede iyi gitmeyen hususlar mihverinden toplumu uyarmaya çalıştıkları için şuan içerideler” inancının makul gerekçelerle giderilememesi... Bu sıralananlar veçhesinde, ülkemizde artık siyasetçi diskuruna da itimat zayıflamakta...

***

Şuan nazariyle Türkiye’de en önemli iki sorun ne diye sorulsa, alınabilecek cevaplar büyük ihtimalle aynıdır: Terör ve işsizlik... Bence, bir başka tehlikeli sapak, gittikçe ülkemizin “Kutuplaşması”dır. Ülke sorunları ve memleket realiteleri söz konusu olunca, tartışma tonunun ve değerlendirmelerin feraset kaynağı, daha çok rasyonalite olması gerekirken- tabii ki benim düşüncem-, insanlar, memleketimize has bir alışkanlıkla “Duygusal” tepkiler verebilmekte. Acaba, AK Parti’ye gerçekten de siyasal ideoloji olarak “Gönül Verenler” ve bu parti çevresinde elinden geldiğince faaliyette bulunanlar, ülkemizde hiç mi yanlış şeyler görememekteler? Yaşadığımız topraklar, teneffüs ettiğimiz atmosfer, ekmeğini yediğimiz ve suyunu içtiğimiz “Vatan” kutsalımız, bu kadar kolay tartışmalara malzeme yapılabilecek bir husus mudur? İnsanların gözlerinin parti aşkıyla kapanması, parti davasına yaşananlara toplumsal menfaat gözlüğüyle bakamamaları, yerel yönetimlerde artık ayyuka çıkan yolsuzluk, talan, adam kayırma, iltimas, vurgun, daha birçok olumsuz gelişmeler ve uygulamalar noktasında, “Vatandaşlık Bilincinin” taşınamaması veya bu bilince erişilememesi, sadece “Geleceğin” kotarılması; ama o geleceğin de bu yaşadığımız topraklar üzerinde elde edileceği gerçekliğinin, kaderine terk edilmesi...

Mutsuzum... 

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.