Ne İş Agam

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Erdal ALTUN

   Önümüzdeki seçimlerde göreceğiz bakalım; biz millet olarak, gerçekten balık hafızalı mıyız; yoksa artık bilinçlendik mi? Günler, hatta aylardır esen Ergenekon yeli dindi sulh oldu; şimdilerde sessiz sedasız verilen yöne doğru gidiyor. Çıkması gereken karardan çok farklı bir karar ile sonuçlanacağına daha çok inanmaya başladım. Bir dönem yapılan operasyonlara benzer, ‘fos’ çıkacağı gibi bir his doğdu içime. Bu, Ergenekoncuların masum olduğu düşüncesi değil, onların üzerine gidenlerin de en az onlar kadar güvensiz oluşundan.

   Geçtiğimiz günlerde bir gazetede; “Eyvah yine efelendi” diye bir manşet dikkatimi çekti. Bu manşet; Sayın Erdoğan’ın IMF için diklendiği, asıp kestiği günlerde çıktı. Sonra günler geçti, ama çok geçmedi; sadece birkaç gün ve gülümsedim gazeteleri okurken. O Sayın Erdoğan, efelenen, asıp kesen; bizim IMF’ye muhtaç olmadığımızı haykıran, atan tutan Başbakan; ABD’de, IMF’nin karşısında. Bu habere gülümsedim derken, aslında acı bir tebessümdü benimkisi. Düşündüm ve dedim ki; ya adam gibi çek restini, ya da sus. Başbakanın aklı başında danışmanları yok mu acaba? Makamı yüksek bir insan düşünce ve söylemleri ile bu kadar çelişir mi?

   Tabii, sorun sadece IMF diyaloğu değil. Yaklaşık bir ay kadar öncesinde, ülkemizde Aydın Doğan ve Recep Tayip Erdoğan polemiği yaşanmıştı. Hem de ciddi boyutlarda restleşmelere şahit olduk. Aralarından su sızmayan bu ikili, ne oldu da birbirine düşmüştü? Anlaşılan, Sayın Başbakan medyanın maşası olmamak kararlılığındaydı. Aralarındaki sorun Aydın Doğan’ın sahibi olduğu bir TV kanalına karasal yayın hakkının verilmemesi ve Doğu Akdeniz’de kurmak istediği rafineriye ruhsat verilmemesi idi. Aydın Doğan; ‘ben yatırımcıyım, beni engelleme’ diye haykırırken, Başbakan da o bildik nidası ile karşı çıkıyor ve katiyen olamayacağını milletin karşısında bağıra bağıra anlatıyor; bu çıkışı ile de büyük alkış alıyordu. Hatta çevremdeki bilinçsiz insanların, imaj düşkünlerinin “helal olsun be Aydın Doğan’a bile resti çekti ya” dediklerine şahit oluyordum.

   Bu polemik, henüz unutulmamıştı ki Başbakan Erdoğan ve Aydın Doğan, AKP Bayburt Milletvekili Ülkü Güney'in oğlu Naci Güçlü Güney ile Çağla Öktem'in düğün töreninde bir araya geldi. Bir laf vardır Anadolu’da; “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu”. Yine soruyorum; Başbakanın etrafında adam gibi danışmanı yok mu? Yani kimse demiyor mu: Sayın Başbakanım daha 15 gün önce ağzınıza geleni saydığınız bir adamla aynı masada poz vermeniz yanlış anlaşılır, diye.

   Kokusu çıktı tabii o nikâh masasının. RTÜK, Doğan Grubuna ait TV kanalının karasal yayın hakkını verdi, bu da yetmedi; Doğan Grubunun hükümetten istediği en önemli konulardan biri “Rafineri izni”ydi. Hatta Erdoğan ve Doğan kavgasında, bu durumu bizzat Aydın Doğan açıklamıştı. Doğan, Çalık Grubu'nun patronu Ahmet Çalık’ı da hedefe koyarak şöyle konuşmuştu: “Ben Başbakan'a ‘2,5 milyar dolar paramız var. Biz bu ülkede yatırım yapmak istiyoruz. Biz sizden ne teşvik ne de kredi istiyoruz. Biz bu ülkede yatırım yapmak istiyoruz. Ben sizden ruhsat istiyorum, ben o ruhsatla yatırım yapacağım, rafineri kuracağım’ dedim. Nerde kuracaksın dedi? Ceyhan'da dedim. Hayır, olmaz, orayı Çalık Grubu istiyor dedi. Ben de Çalık da kursun ben de kurayım dedim; ama kabul etmedi.”

   Devamında, Enerji İşleri Genel Müdürlüğü, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na (EPDK) Ceyhan’da rafineri yapımı için yaptığı başvuruda sorun yaşayan Petrol Ofisi Akdeniz Rafinerisi’nin (POAR) lisans almasının önünü açan bir görüş bildirdi. Ve tabii haklı olarak, Aydın Doğan istek ve taleplerine ulaşmanın verdiği güç ile Erdoğan’ın karşısında aldığı galibiyeti kasıla kasıla anlattı.

   Kimsenin Aydın Doğan’ın yapacağı yatırıma itiraz hakkı yok elbette. Ama burada önemli bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Aydın Doğan’ın galip gelmesi demek, Recep Tayip Erdoğan’a yaptıramayacağı bir şeyin olmaması demek. Aydın Doğan’ın bundan sonraki süreçte, Erdoğan’ı avucunun içine aldığı manasına gelir.

   Sayın Başbakan, yönünü kaybetmiş bir gemi gibi dalgaların sürüklediği tarafa gidiyor. Bir ideali, davası yok. 29 Ekim kutlamalarında koltukları kaldırtıp yerine sandalye koydurarak ya da G20 aile fotoğrafında yere perçinlenmiş Türk bayrağını çıkartmaya çalışarak prestij kurtarma çabasına girerken düştüğü hallerin farkında değil. Avrupa Birliği’ne, G20’ye ve Akdeniz Ekonomik Birliği’ne yamanmaya çalışanlar; lideri olduğumuz D-8’leri, Türk Birliği Projesini ve Uzak Doğuyu görmezden gelmekte veya emri o doğrultuda almaktalar. Düşünün ki ‘hamdolsun kriz yok’ diyebilen ve arkasından, utanmadan ‘kriz bizi de etkileyecek’ açıklaması yapan bir hükümetin lideri, ‘Obama gibi geldi, Bush oldu’ benzetmesi yapan gazeteciyle dahi polemiğe girmeye üşenmeyen biri. Fehmi Koru da ayrı bir alem tabii. Yıllarca peşinden koştuğu Başbakana bu benzetmeyi yapması ve ardından aldığı tepki karşısında suspus tavrı ve yine dalkavukluğa devam eden yazıları ile ne kadar dik duruşlu bir gazeteci olduğunu ortaya koymuş oldu.

   Bence olaylar ilerleyen günlerde daha da çıkmaza girecek; Erdoğan çok fazla gaf yapacak, bocalayacak. Çünkü etrafındaki topluluk, tamamıyla çıkar çevrelerinden meydana gelmekte. Kaybeden, her zaman olduğu gibi milletimiz olacak. Birilerinin öne sürdüğü Erdoğan da imaj kaybedecek ve zamanla silinip gidecek.

   En pahalı ısınan, en pahalı akaryakıt kullanan, en pahalı konuşan, en pahalı vergi ödeyen ve daha birçok en’lere sahip olan bu millet, bir gün çark edecek ve ‘dur bakalım arkadaş, buraya kadar’ diyecektir inşallah.

 

iletisim@politikadergisi.com

 

 

 

[Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 10’da yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi öneririz. Sayı 10’u indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.