Ne Demişti Mustafa Kemal?!

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Hakan Koruk

“Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin!”. İçinde bulunduğumuz durum o yıllara nazaran çok kötü olamaz. Elimizde değerlendirmemiz gereken araç, gereç ve fazlasıyla imkan var. Bu imkanları nerede nasıl kullanacağımız çok önemli. Bugün aslında bir çok gazetecinin yaptığı gibi herkesin bildiği şeyleri yazarak sizlere seslenmek istemedim. Genel manada eleştirel yönde yazılan yazılar, artık milletimin gözünde bir nebze kayba uğradı. Çünkü herkes zaten her şeyi biliyor, fark sadece yazılmasında o kadar. Yani bilinenler yazılıyor, bilinmeyen bir şey değil. Yapılması gereken işlerimiz hayli fazla, çözüm üretmek yerine sürekli karşı tarafı eleştirmekle zaman kaybediyoruz. Onların iktidar süreçlerinde bu güne kadar yaptıkları ortada ve bu günden sonrada yapacakları herkesçe malum. Süreç bir taraftan onlar leyhine işlerken diğer taraftan bu süreci kendi leyhimize çevirmek olasılığı, değerlendirilmesi gereken bir konu. Ülkedeki muhalif tüm siyasiler, gerek meclis toplantılarında gerekse halk ile bir araya geldikleri miting meydanlarında iktidarın yanlışlarını sert bir şekilde eleştirirken adeta neredeyse siyasi bir show haline getiriyorlar meseleyi. Biz neler yapabiliriz çerçevesinde gerek CHP gerekse diğer muhalif parti MHP ve azda olsa milletvekili sayısıyla DSP, söylevlerinde ortak noktalarda her ne kadarda birleşmiş dahi olsalar bile, çözümü olmayan ama sürekli siyasi malzeme haline getirilerek gündem konusu haline dönüştürülen, Sözde Demokratik Açılım mevzusu ile ilgili üçlü bir konsorsiyum oluşturabilmiş ve izlenilecek siyasal ortak yolu hazırlayabilmiş değiller. Süreç adeta Ordu’nun hassasiyeti değerlendirilerek işlemeye devam ediyor. Ordu mecliste muhalif partilerin yapamadığını dışarıdan yaparak milletin öz iradesini ve kimliğini temsil etmeye devam ediyor ancak diğer taraftan da içten içe hala T.S.K nin siyasete alet edilmemesi gerektiği her defasında çeşitli çevrelerce özellikle iktidar tarafından dile getiriliyor. İktidar dahi T.S.K nin hassasiyetini milletin hassasiyeti olarak kabul ediyor ve siyasi tavrını ona göre geliştirip ortaya koyuyor. Milleti temsil yetisine sahip muhalif siyasi partilere mensup milletvekilleri ve partiler millete karşı sorumluluklarını tam manasıyla yerine getiremiyorlar. Çözüm konusunda bir nebze katkıları olsa da bu sözde demokratik açılım süreci muhalif partilerin hassasiyetleri değil ordunun hassasiyetleri değerlendirilerek işliyor. Ordu kim ne derse desin siyasi kulvara tamamen çekilmiş durumda. İster istemez bu durumun içinde kendi alanında hassasiyetlerini dile getiren T.S.K bir taraftan siyasi manada bir ültimatom vermemek için elinden gelen gayret ve çabayı gösterip ülkenin yeniden kaos ortamına düşmesini engellemeye çalışırken diğer taraftan da her alanda üzerine düşen görevi yerine getirerek Türk Milleti’nin onurlu duruşunu ve asaleti sergiliyor. Bir bütün olarak her alanda mücadelesini yetkileri çerçevesinde sürdüren T.S.K, bazı güç odakları tarafından da oynanan oyunlar ile yıpratılmaya çalışılıyor ancak güç sahipleri bu emellerine mazhar olamıyorlar. Özellikle Ergenekon Davası ile T.S.K ni yıpratma yönünde yayın politikası güden iktidara yakın bir takım medya organları sözde belgeler üzerinde yayın yaptıklarını açıklıyor ancak bu belgelerinde bir süre sonra sahte olduğu anlaşılıveriyor. Bütün bunlar yaşanırken iktidar partisi karşıtı muhalif siyasi grupların meseleye sadece siyasi manadan yaklaşması ve tavır alması aynı zaman bu ortamda Yüce Türk Ordusu’nun içinde bulunduğu durumun ve olaylara yaklaşımının analizi yapılarak değerlendirilmemesi Ordu ile millet arasında bir kopukluğa sebep oluyor. Kanaatimce bu ortamda yapılması gereken T.S.K nin olaylara yaklaşımını iyi değerlendirilerek ordu ile millet arasında ortak tavır belirleyip siyasi manada eylemler geliştirilmeli, bu konuda ordu ile halk bir bütün olarak hareket etmelidir. Olaylar siyasetten öte bir ulusun varoluş ve kimlik tartışmalarına dönüşmüş, ister istemez T.S.K de bu konuda tarafını belirleyerek hassasiyetlerini siyasi iktidar sahiplerine her fırsatta belirtmiştir. Ordu kendi içinden bazı vasıflardaki kişilere fırsat vermiş siyasi manada ses olabilmesi için partileşerek Türk siyasetine de bir nebzede olsa hareket getirmiştir. Bunlardan birisi Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu ve genel başkanı olduğu Hak ve Eşitlik Partisidir. Geçmiş dönemlerde elbette ordu içinden bir çok subayın emekliliğinden sonra bazı siyasi partilerin yönetiminde yer almışlarsa da Sayın Pamukoğlu’nun siyasi hareketi ve eylemleri tamamen askeri disiplin ile geliştirdiği söylevler, Türk siyasetine damgasını vurmuştur. Bahsettiğim askeri disiplin ve söylevlerden bir örneği “Vatana İhanet Kanunu” nun yeniden uygulamaya sokularak kapsamının genişletilmesi ve İdam yasası. Her ne kadar da İdam Cezası cunta yönetimleri tarafından uygulanıp maksadını aşarak adeta bir yok etme kanununa dönüştürülmüş olsa bile yeniden bir düzenleme ile İdam Cezası’nın uygulamaya sokulmasıyla caydırıcılığı kullanılarak ülkedeki suç oranında azalmayı tetikleyeceği gibi terör olaylarının da önüne geçilebilir. “Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.” Son dönemde Anayasa’nın değiştirilmesi söz konusu olmuştu. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın hangi ihtiyaca göre değiştirileceği tartışma konusuydu. Bir tarafta Avrupa Birliği Uyum Yasaları diğer tarafta ise Türk Milleti’nin gerçek ihtiyaçlarına ve coğrafya şartları ile birlikte örf adet ve geleneklerine cevap verebilecek nitelikte bir yasa hazırlamak arasında kalan siyasi iktidar, kendince olağan yolu seçerek AB uyum yasalarını seçmiş ve bu yükümlülükten kurtulmuştu. Anayasanın kapsamı da bu çerçevede zaten belli oldu. Anayasa Türk Milleti’ne göre değil artık azınlıklara göre de değiştirilecek. Yani hepimizin bu güne kadar mahkeme salonlarında karar anında duymaya alışık olduğu “Yüce Türk Milleti Adına Karar” diyerek bağıran Türk Hakimi’ nin ağzından artık bu cümle kurulmayacak sadece “Türkiye Cumhuriyeti Adına Karar” denilecekti. BOP, Dinler Arası Diyalog Projesi, Ilımlı İslam Modeli ve son olarak Demokratik Açılım muhabbeti, gerçekte yapılmak istenen şeyin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nı değiştirerek, ülkenin silahsız, çatışmasız, kansız, kendilerine göre yasal çerçevelerde bütünlük ve hakimiyetinin tamamen ve apaçık devredilmesi için mücadele veren güç odakları ile birlikte işbirlikçi siyasi iktidar sahipleri, yukarıdaki saydığım model ve projeleri boyunlarında adeta yafta şeklinde taşıyarak şiar edinmişler ve yine Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sinde ki Polis gücü ile CEBREN, yasal iktidar gücüyle, HİLE ile adeta bir işgal politikası güderek kamu kurum ve kuruluşlarında kadrolaşmışlardır. Bu sayede önündeki bürokratik ve siyasi engelleri ortadan kaldıran iktidar kadrolaşmayı her alanda sürdürmüş kendisi ile hareket eden bir kartel medyası dahi yaratmıştır. Her ne kadar kaleler ve tersaneler zaptedilmiş, ülkenin kendi özkaynakları özelleştirme kapsamında birilerine verilmişse de, Kurumsal manada Türk Ordusu hala onca yıpratma politikasına rağmen dağıtılamamış ve yıpratılamamıştır. İşte bu noktada asıl yapılması gereken hem ordunun hassasiyetini hem de milletin hassasiyetini doğru zamanda doğru yerde değerlendirerek siyasi manada mücadele veren STK’ lar ve Siyasi Parti veya partiler ile ortak eylem geliştirmek ve bir güç oluşturmaktır. Bu yüce millet Kurtuluş Savaşı’nı verirken bir siyaset yapmamış, bağımsızlığı ve bölünmez bütünlüğü adına bir araya gelerek en kutsal mücadeleyi en güzel şekilde vermiştir. Kurtuluş sadece siyasette değil, milletin öz iradesiyle yasal çerçevelerde koyacağı tavır ve duruştadır. Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun. Her zamankinden daha bir coşkuyla kutlayarak tüm dünyaya cevap vermeyi unutmayın!... Saygılarımla/Hakan Koruk

Yorumlar

AYIKMA ZAMANI GELMEDİ Mİ HALA..!

Bir milletin iki temel unsuru vardır;

Ordusu...

Öğretmenleri...

İkisinden biri yok olduğunda, o ülke yok olur!..

Temeli çok sağlam bir ordumuz vardır, kimsenin yıpratmaya gücü yetmez çünkü TÜRK MİLLETİ TÜRK ORDUSU'nun ta kendisidir...

Asıl kuşatma ÖĞRETMENLER üzerindedir, bizlerin herşeyden önce öğretmenler yetiştirecek öğretmenleri Türk harsı ile çok iyi yetiştirmeliyiz.

Kültürü yok edilen bir milletin yaşamasına imkan yoktur, düşmanlarımızda içinde bulunduğumuz şartlarda görüldüğü gibi her koldan kültürümüze saldırmaktadırlar...

Bakın etrafınıza; Türk kültürü, Dil kültürü, Din kültürü, Anane kültürü sürekli yok edilmeye çalışılmakta ve bunda da başarılı olmaktalar..!

Ayıkma zamanı gelmedi mi hala..!

Özkan BOSTANCI

Ne Demişti Mustafa Kemal

"En Hakiki Mürşid İlimdir" Özkan bey günümüz şartlarında emperyalist dünyanın artık silah ile veya güç ile bir savaş içinde olmadığını tam aksine bilim ile adeta dünyaya savaş açarak, ülkelerin ekonomisini, sosyal altyapısını yani kültürünü dinini örf ve adetlerini yozlaştırarak başkalaştırma çabası içinde olduğu aşikar. Size katılıyorum!

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.