Nerede Diyalog,Nerede Müzakere,Nerede Uzlaşma?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

30 Mart mahalli seçimi, yüklenebileceğinden fazla bir anlama gark edildi. Bu durum, hem iktidar partisi tarafından hem de muhalefet partileri tarafından sonuna kadar kullanıldı. Neredeyse 3 ay, iktidarın aleyhinde ve iktidar mensuplarının bulaşmış olduğu yolsuzlukları ve rüşvet ağını ifşa eden ses kayıtlarına boğulduk...

Ne olduysa zaten 17 Aralık tarihinden sonra oldu.

Hemen hemen her gün internet mecralarına servis edilen dinleme kayıtları, siyaset gündemini yolsuzluğa ve rüşvete kilitledi...

Sabah akşam milletçe evlerimizde tv karşısında siyasetçilerin bu kayıtlar üzerinden birbirlerine yönelik atışmalarını izledik.

Ve... Başbakan Erdoğan, bu sızdırılan dinleme kayıtlarının kendi iktidarlarına yönelik bir “Darbe” girişimi olduğunu tüm cihana ilan etti...

***

Ve sonra... Yine başbakan Erdoğan, bu internete sızdırılan dinleme kayıtlarının ardında cemaat’in olduğunu iddia etti...

Hatta, cemaat ve dış mihraklar, ittifak yaparak AK Parti iktidarını “Demokratik” olmayan yöntemlerle alaşağı etmeye koyulmuşlardı.

Esasında, başbakan Erdoğan, bence bu fırsatı iyi kullandı ve tüm seçim mitinglerinde bir suni “Düşman” yaratarak seçmen tabanını tahkim etme yoluna gitti.

Her konuşmasında “Öteki” algısından yola çıkarak mağdur edebiyatını da iyi yaptı, sonuçta başbakan Erdoğan aynı zamanda iyi de bir hatipti...

Bu kadar muhalefete ve desteğe rağmen, AK Parti, seçimden zaferle çıktı...

Cumhuriyet Halk Partisi ise, beklenen sıçramayı yapamadı...

***

Sonra... Yandaş basında yazan-çizen tayfa tarafından seçim analizleri yapılmaya başlandı...

İşte efendim...

CHP’si, seçim öncesi iktidarın da bulaşmış olduğu yolsuzluk ve rüşvet vakasını diline gereğinden fazlaca dolamış...

Yandaş gazetelerde yazanlar bunu dillendirmekte.

Cumhuriyet Halk Parti’si, ne yapsa zaten suç veya kusur...

Cumhuriyet Halk Partisi’nin politikaları beğenilmez...

Seçim stratejisi ve propagandası hatalıdır, bu çokbilmiş beyefendilere göre...

Pekâlâ, Cumhuriyet Halk Partisi, seçim sürecinde gereğinden fazla bu yolsuzluk davasını diline dolamışsa...

İktidar partisi ne yaptı?

***

İktidar partisi ve başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan da, seçim stratejisini cemaat üzerine kurgulamadı mı?

Başbakan Erdoğan, bizzat katıldığı mitinglerde, meydanlara dolan kitlelere cemaat’in ne kadar tehlikeli bir “örgüt” olduğunu anlatmadı mı?

Başbakan; miting meydanlarından,

Cemaat için...

Haşhaşiler...

Örgüt bunlar örgüt...

İnlerine gireceğiz inlerine...

Paralel yapı...

Devlet içinde devlet...

Demedi mi?

Sayın Erdoğan da, seçim sürecinin büyük bölümünde bunlardan; yukarıda saydığım hususlardan dem vurmadı mı?

Tabii ki...

İktidar partisi olmanın avantajı gereği, 12 yıla yaklaşan tekparti yönetiminin gereği olarak, bu zamana kadar gerçekleştirdikleri hizmet ve icraatlardan da bahsetti, Sayın Erdoğan.

Fakat, tüm gerçekler ortadayken, daha doğrusu iddia boyutunda birtakım savlar hukuk makamlarınca saptanmış olmasına rağmen...

Birtakım beyzadeler, Cumhuriyet Halk Partisi’ni, cemaat ile ittifak yapmakla ve paralel yapıların kuyruğundan gitmekle eleştirecekler ve hatta “İtham” edecekler...

Ne diyebilirim?

Samimiyetsizlik, riyakârlık, dalkavukluk böyle bir şey olsa gerek...

Güç ve kudret çevresinde toplanarak ve öbekleşerek, iktidar odağına biat ve itaat etmek...

***

Seçim gerçekleşip tamamlanmasına rağmen, siyasiler arasındaki politik dil sertliğini, kırıcılığını ve karalayıcılığını devam ettirmekte...

Özellikle, başbakan Erdoğan, işine gelmeyen durumlarda sert üslûbundan taviz vermemekte.

Biliyorsunuz...

En son başbakan Erdoğan’ın hışmına Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç ile Almanya Cumhurbaşkanı maruz kaldı...

Önümüzde daha iki seçim süreci var. Daha doğrusu, sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmemiz gereken iki seçim bizleri beklemekte.

10 Ağustos tarihinde, “Cumhurbaşkanlığı Seçimi”nin ilk turu ifa edilecek. Tabii ki bu cumhurbaşkanlığı seçiminin diğer cumhurbaşkanlığı seçimlerinden ayrılan yönü, ilk defa cumhurbaşkanını halkın seçecek olması...

Kamuoyumuz, şuan itibariyle “Cumhurbaşkanlığı Seçimine” kilitlenmiş durumda.

Seçim öncesi başlamış olan ve seçim ertesinde de devam eden sert siyasal üslûp, böyle sürgit devam edebilir mi?

Tamam, cumhurbaşkanını halk seçecek de...

İnsanlar, bu şekilde kutuplaştırılmışken ve kamplara ayrılmışken, tüm milletin cumhurbaşkanını seçmek mümkün müdür?

***

Memleketimizin sorunu bir tane değil ki!

Ülkemize ileri demokrasi getireceğini vaazlayan bir partinin, tekparti refleksleriyle ülkemizi yönetmesi paradoks değil midir?

Bilindiği gibi...

1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA BAYRAMI da, siyasî otorite tarafından yasaklar silsilesinin içine alındı.

Emekçiler, ezilenler ve çalışanlar, onuru ve teriyle hayatını kazananlar, vahşi kapitalist ekonominin çarkları arasında yaşam savaşı verenler, her türlü emperyalizme ve sömürüye karşı duranlar, 1 MAYIS’IN anlamına binaen bir günlük Taksim Meydanı’nda toplanmak ve geçmişte de yaşanmış acı olayları yâd etmek istiyorlar ve bu doğrultuda taleplerini dile getiriyorlar...

İLERİ DEMOKRASİ müjdeleyicileri tarafından derhal olumsuz bir tutum ve tavırla karşılık buluyorlar.

Ülkemiz, daha ne kadar daha böyle yol alabilir?

Muhafazakâr demokrat siyasal ideolojiyi yapılarında barındıklarını dillendiren bir siyasî erkin;

Daha toleranslı olması...

Müzakereye açık olması...

İstişare yapmaya gönüllü olması...

Sosyal paydaşlarla diyalog içinde olması...

Toplumu gerginlikten ziyade sağduyuya davet eden politik dil kullanması...

Ülkeyi birleştirici ve kenetleyici bir genel siyaset düsturunu gözetmesi...

Gerekmez mi?

***

Evet...

Türkiye’mizin hal-i pür melali ortada...

Hiçbir meclis istişaresinden geçirilmeden MİT YASASI kabul edilip cumhurbaşkanının onayına sunuluyor ve sonrasında da, cumhurbaşkanınca onaylanıp yayımlanıyor.

Sosyal mecralara dönük iktidarın zihniyeti de ortada.

Youtube, hâlâ yasaklı.

Almanya Cumhurbaşkanı, ülkemizdeki gelişmelerden hareketle medyanın baskı altında tutulması, Twitter ve Youtube gibi sosyal ağların yasaklanması ve temel hak ve özgürlükler hususunda bir gerilemenin olması doğrultusunda “Endişelerini” dile getiriyor...

Ve, Almanya Cumhurbaşkanı ülkemizde “Misafir” olarak bulunmakta idi...

Başbakanımız tarafından topa tutuluyor...

Sanırım, ülkemizde yaşanan birtakım hak ihlalleri hakkında akıllarında soru işareti olan Batılılar da, artık memleketimizin ne kadar “İleri Demokrasi” rayında gittiğini görmüştürler!!!

Ülkemizin ihtiyaç duyduğu şey...

Daha düzeyli bir siyaset.

Bastırarak, sindirerek, kısıtlayarak, itaat ve biat’e zorlayarak ülkemiz, 2023 hedeflerine ulaşamaz.

Daha fazla konuşmak, müzakere yapmak, diyalog kurmak durumundayız. Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkemizin siyasî erki ve %50’nin sesi ise de, ülkemizin bir diğer %50’lik kesimi de, çoğulcu demokrasinin gereği olarak dikkate alınmak istiyor...

 

Erhan SALMAN

erhan.salman@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.