Neye İhtiyacımız Var?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Bugün bir baktım da uzun süredir yazmadığımı fark ettim.  Aslında “fark etmek” ifadesi yanlış olur, zira uzun zamandır bu fark kendisini belli ediyordu zaten.  Bundan ziyade, bu “fark”ın yaratmış olduğu değişiklik “çekilmez” bir hale geldi diyelim.

“Niçin?” diye sorduğumuzda, BirGün Gazetesi yazarı Osman Öztürk’ün geçen Çarşamba günü çok samimi bir biçimde yaptığı gibi, “gündem yoğunluğu”nu sebep gösterirsem, beyefendi kadar samimi olamamaktan korkarım.

 “Samimi” ifadesini çok kullandım, çünkü köşe yazarlarının, uzun aralıklarla da olsa köşelerini boş bıraktıkları zamanlar için sonsuz sayıda haklı ya da haksız sebepleri vardır ki bunlardan biri mutlaka o köşeyi doldurmasa da, sebep olarak okuyucuya bildirilir.  Örneğin ben neredeyse 2012 yılının başından beri öğrenimle ilgili sebeplerden ötürü Belçika’da yaşıyorum ve bu “ilginç” seyahatin hayatımda yarattığı “planlanmamış” gündem yoğunlukları, beni yazı yazmaktan alıkoymuş olabilir.

Şu veya bu sebebi bir kenara bırakır da bugüne bakarsak, şunu söyleyebilirim ki şu anda başında olduğum yazıda, uzun zamandır gördüklerim, duyduklarım ve tecrübe ettiklerimden yararlanmak bir yana, bu süre zarfında yazamadığım tüm yazıların etkisini vermek isteyeceğimden emin olabilirsiniz…

Başarılı olabilirsem ne ala…

Bundan ötürü ne tümüyle teorik, ne de tümüyle pratik gelişmelere yönelmeden, başlıkta da belirttiğim üzere, sadece bugün ihtiyacımız olan türde bir şeyler kaleme almak arzusundayım.

Kıta Avrupası’nın tümünde bir günde meydana gelen siyasi gelişmelerin tümünü toplayın. Türkiye’nin aynı günkü siyasi gündeminin yoğunluğunu elde etmeniz çok zor.

Buna karşın bugünlerde Avrupa’nın genel siyasi gündemi, böyle bir yazının orijinini oluşturabilecek nitelikte diye düşünüyorum.

Manşetlere genel olarak bakarsanız, bugün itibariyle Fransa’da 17 yıldır ilk defa bir “sosyalist”in cumhurbaşkanı seçildiğinden, Yunanistan’da yeni kurulacak hükumet için, iplerin radikal “solcu”ların elinde olduğundan, bu gelişmelerin geleceği nasıl etkileyebileceğinden vs. bahsettiklerini görürsünüz.

Bunun yanında muhtelif yerlerdeki seçim sonuçlarıyla bağlantılı olarak, dünyada çoğu yerde meydana gelen makroekonomik gelişmelerin yorumunu yaparken bazı gazetelerin 20 yılda bir attıkları “Marx haklı mı çıkıyor?” tarzı başlıklarını tekrar ettikleri de gözünüze çarpan önemli noktalardan olacaktır.

Tüm bunlar acaba bugün ihtiyacımız olan şeyler mi(!)?

Nedir bugün ihtiyacımız olan şey?

Öncelikle “bilinç”… Ne durumda olduğunun bilincinde olmayan, çıkış kapısını asla bulamaz ki bugün yaşadığımız durum bundan farklı değildir. “Değişim” kaçınılmazdır, dileğim bu değişimin hep ileriye doğru olmasıdır.  Yani “ilericilik”… İhtiyacımız olan şeylerden bir tanesi, daha doğrusu ta kendisi.

“İlericilik” genellikle “sol” eğilimli bir politik bakış açısıyla ilişkilendirilse de, günümüz de kendisini “ilerici” olarak tanımlamayan siyasetçi çok azdır, zira “ilerici” ile ne kastedildiğini dahi bilmezler. Son derece laçkalaşmış bir ifade olduğuna göre, neyin ilerici olup, neyin olmadığını görmek adına iyi bir süzgeç kullanmamız gerekir. Bu süzgeci kullanırken yani düşünürken dünyadan mümkün olduğunca az etkilenmeye dikkat etmeliyiz… Gayet somut parametrelerle değerlendirirsek, 100 yıl önce Fransa’da kendini “sosyalist” olarak değerlendiren bir kişiyi bugün getirseniz, “anarşist” olarak değerlendirilir. Veya Belçika’nın bugünkü “sosyalist” olan hükumeti, 80 yıl önce kurulmak istenseydi, ancak dönemin merkez sağ ve sağ görüşlü vekillerin güvenoyu ile kurulmuş bir azınlık hükumeti olarak göreve başlayabilirdi.

Bu tür geçmiş-günümüz karşılaştırmalarından birkaç tane de Türkiye için yapıp da moralinizi bozmak istemem.  Fakat şu gayet açık ki maalesef “sosyalizm” denen şey son 100 yılda dünyadan haddinden fazla etkilenmiş. Buna yozlaşma demek istemiyorum, çünkü o zaman ben de dünyadan çok etkilenmiş bir çıkarım elde etmiş olurum. Güçlünün yanında olmak insani bir eğilimdir.  Bu eğilim dünyanın temel taşlarından biri olduğu gibi, insani psikolojinin “refleksif” bir davranışıdır. Asıl soru şu: Güçlü olanın yanında olan kitleleri, ideal olana çekmek için onlara yaklaşmak tek çare midir?  İşte bu soru için verilebilecek en sert biçimde “Hayır!” haricindeki tüm cevaplar ve bu cevapların verildiği ruh halleri, dünyadan gereğinden fazla etkilenme durumunun somut örnekleridir.  Bu soruya “hayır!” cevabını en sert biçimde verince de iş bitmiyor tabi ki.  Zaten işin en zor yanı da budur: İdeale ve ileriye doğru adım attığınıza emin olduğunuz her andan itibaren başka bir dönemeçle karşılaşır, aynı sınamadan tekrar geçersiniz. Bu sefer de “kitleleri ideal olana nasıl çekeceğiz?” sorusu karşımızdadır ki amacım tüm bu sorulara kendi cevaplarımı vermek olmadığından üstünde durmayacağım.

Türkiye’nin son 10 yılını ele alın: Metrolar, metrobüsler, havaalanları, köprüler, bölünmüş yollar…

Ülkeyi belediyecilikle yöneten zihniyet, sizce bu bilinçle mi hareket ediyor? İktidara alternatif olmak için artık sadece imar planları mı dikkate alınıyor. Asıl amaç “gerçek bilinç”i asla kaybetmemekte yoğunlaşmalı:

Tarih bilinci kaybettirenle, bilincini kaybedenlerin tarihidir.

Bundan ötürüdür ki 1000 tane “End of History” kitabı yazılsa da, dünya var oldukça tarihin sonu gelmez ve ilerleme bitmez…

İdeal asla ayaklarımızla çiğneyeceğimiz kadar yakınımızda olmayacak. Şu anda ise Türkiye’den maalesef çıplak gözle görünmeyecek kadar uzakta…

Yazımda yer yer selam gönderdim.

Monsieur Hollande, herkes size, “işçilere şunu verin”; “iş adamlarına şunu verin” vs. diyor. Ben ise diyorum ki dünyadan fazla etkilenmeyin! Kim olduğunuzu unutmayın! “Yozlaşmış” değilseniz henüz, bundan güç alın ve öyle hareket edin! Kimse aydınlık için ölümü beklemek zorunda hissetmesin!

 

Edgar ŞAR

edgar.sar@politikadergisi.com

Yorumlar

Hollande AB'nin geleceğinde önemli rol oynar

Hollande'yi iktidar yapan aslında Fransız halkının eurozone olan güvensizliğidir. Çünkü Sarkozy Merkel ile birlikte AB'nin bütün kararlarında etkili idi. Fakat gelinen noktada  Fransa'nın cari açığı, kamu borçlarının milli gelirine oranının % 80'lere çıkması ve bankacılık sistemindeki problemler ( İtalyan ve Yunan tahvil ve bonolarının % 40'ının Fransız bankalarında olmaları ) Fransa'da Sarkozy saltanatını bitirdi. Hollande'de genel kabul gören görüşe boyun eğer eurozone da ısrar ederse onun da akıbeti pek parlak olmaz ve milliyetçi lider Le Pen'in önü açılır. Ama halktan aldığı desteği arkasına alarak yapmak istedikleri sosyal politikaları yapar ve hükümet harcamalarında kesinti yapmazsa yani rotayı Keynes'e az da olsa çevirirse, Fransa'da daha kalıcı bir Başkan olur diye düşünüyorum.

Tarih sınıf savaşımlarının

Tarih sınıf savaşımlarının tarihidir :)

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.