Nükleer Santral Tehdidi ve Bilinçsiz Türkiye

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

   Siyasetten biraz uzak, doğaya yakın Sinop’ta almak istedim soluğu. Yeşille mavinin birleştiği enfes doğa manzarası ile tarihi değerlere sahip Karadeniz’in güzel ili Sinop.

   Zengin orman örtüsü, Karadeniz'e uzanan kıyısı, doğal kumsalları, yaylaları, mesire yerleri il’in başlıca güzellikleri arasındadır. Gezmek, yaşamak havasını solumak, sahildeki balıkçı teknelerinden yayılan balık kokularını duymak gerekiyor.

   Çeşitli uygarlıkların izlerini taşıyan kaleler, kaya mezarları, kiliseler, camiler, medreseler, çeşmeler, türbeler saymakla bitmeyen eşsiz değerleri ve güzellikleri bulunuyor.

   Birçok medeniyete ev sahipliği yapan Sinop’ta kültürel ve arkeolojik değerlerle doğal güzellikleri bir arada görmek mümkün. Merdivenleri oldukça dik ve dar olan Sinop Kalesinden şehre bakmak, Karadeniz’i izlemek oldukça etkileyici. Sinop merkezinde gezinirken en çok gemi maketleri yapan dükkânlar ilginizi çeker. Ahşaplar, ustaların hünerli elleri ile makete dönüşüyor. Renkleri ile sıcacık bir hediyedir Sinop’u anımsatan.

   Sinop’ta ticaret komşu illerle bağlantılıdır. Kurulan pazarlar ve Sinop’un Ayancık ilçesinde her yıl Temmuz ayında düzenlenen “Ayancık Keten Festivali”.  3 gün süren festivalde yer alan sanatçılar da şarkıları ile renk katmaktadır. İlk festival, 1989 yılının Temmuzunda ayında gerçekleştirilmiştir. Festivalin amacı, Ayancık keten ve el sanatlarını bütün Türkiye’ye tanıtabilmek ve ileride uluslararası seviyeye ulaşabilmek, İlçe Turizmine katkı sağlamaktır. Yine Sinop’un ilçesi Gerze’de her yılın Temmuz ayında “Gerze Deniz Şenlikleri” düzenlenmektedir. İlde, sonbaharda ekonomik kaynaklı yerel panayırlar düzenlenmektedir. Panayırlarda şenlikler yapılmakta, pazarlar kurularak köylünün tarımsal ürünleri değerlendirilmektedir. Yaygınlaşan seralarda üretilen turfanda sebze ve meyveler de bu pazarlarda pazarlanmaktadır. İlin geleneksel ürünleri olan pirinç, kestane, balık ve kereste gibi tarım ürünleri ile tuğla, hazır giyim, balık unu ve yağı, sim ipliği ve cam ürünleri gibi sanayi ürünleri iç ve dış pazarlarda pazarlanmaktadır. Bu Pazar sayesinde yıllık toptan alışveriş yapılmaktadır.  

   Şimdi siyasetten uzak bu şehre neden gittik?  İçimdeki Sinop özlemini bir yana bırakıp, güzel doğası ve kültürel değeri ile önemli ilimizi tehdit eden “nükleer santral”den bahsetmek istedim.   Önceliği şehri anlatmaya verdim, zira nasıl bir değerin tehdit edildiğini ısrarla bilmek istemeyenler var.

   Santralın yapılacağı yerlerin nasıl seçildiği ve hangi faktörlerin bir araya gelmesi ile belirlendiği konusunda kamuoyu bilgilendirmesi yapılmıyor yetkililer tarafından.

   Nükleer enerjiyi kullanmaya hazır mıyız? Elbette hazır değiliz. Bizler daha elimizdeki sulardan elde ettiğimiz kinetik enerji potansiyelinin %28’ini kullanıyorken, bu oranları artırmak yerine, önceliği doğayı tehdit eden, üstelik çok pahalı bir yatırım olan bu insani tehlikenin kurulmasına veriyoruz. Oysaki rüzgâr ve güneş enerjisini dahi kullanma ve bunlardan elektrik üretme bilgisine sahip değiliz.

   Elektrik enerjisi, bu günün dünyasında en başta gelen enerjidir. Elektriği üretmek için ise başka enerji kaynaklarını kullanmamız gerekiyor. Ancak bu ihtiyacımızı karşılamak için de kendimize ve çevremize zarar vermemiz gerekmiyor. Hatırlayacağımız gibi,  geri teknoloji ürünü Çernobil Nükleer Santralı, 26 Nisan 1986 günü bir reaktörünün infilâk etmesi ile çevreye dehşet saçmış, 31 kişi ölmüş, 4 yıl içinde 25 bin kişi çevreye yayılan radyasyon yüzünden hayatını kaybetmişti. Bizde de Doğu Karadeniz bölgesinde, kanser vakalarının artış gösterdiği biliniyor.

   Nükleer santraller kurulduğunda bu üretimi yaparken diğer yandan da her yıl toplam 12 bin ton nükleer atık üretiyor. Bu atıkların nerede depolanacakları ise bilinmiyor. Başta Avrupalı ülkeler olmak üzere birçok devlet kendi topraklarında nükleer atık depolamak istemiyor. Nükleer atıkların etrafa yaydıkları radyasyonun çok ölümcül olması ve bir felaketin yaşanmaması için atıkların uzun yıllar büyük bir dikkatle saklanması gerekiyor.

   Uranyum, atomlarındaki tükenen enerji sonrası çubukların normal seviyeye gelmesi için suyun altında muhafaza edilir, sonrasında kalın muhafazalar içinde analizlerinin yapılacağı istasyonlara nakledilirler. İstasyonda radyasyon seviyesi yüksek olanlar ayrılır. Radyasyonu normal düzeye inen katı cisimler toprağa gömülürken sıvı denize verilir.  Radyasyonu yüksek olanlar özel binalarda veya kurşun mezarlarda saklanır.

   Saklama koşulları da oldukça pahallıdır. Santraldeki en ufak sızıntı milyonlarca canlının radyasyona maruz kalmasına sebep olacaktır. 

   Peki, buna hazır mıyız?

   Bu altyapıya sahip miyiz?

   Nükleer santrallerde önemli olan husus, teknolojide en ufak bilgisizlik ve ihmale yer verilmemesi; bir de radyoaktif atıkların saklanmasında titizlik gösterilmesidir. Bunun için de uzman fizikçi ve mühendislere ve de ciddî yönetime gereksinim vardır.

   Bu vasıfta bilim adamlarına sahip miyiz? 

   Beyin göçünün önüne geçilmeden, bir donanıma sahip olmadan bu insani tehlikeyi kurmak, projelendirmek yanlıştır. Nükleer santral projesini uygulamadan önce elimizdeki değerleri doğru kullanarak enerjiyi üretmekten yanayım. Bu kadar yüksek maliyetli bir projeye imza atmak yine ABD kredisi ile yapılabilir ancak. “Borç yiğidin kamçısıdır”; ancak doğru altyapı oluşturulmaz ise o yiğitler de kalmayacaktır.

   Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanılması öngörülse de ülkemiz insanlarına ve doğal hayata yönelik açık bir tehdit olduğu görülmektedir.

   Avrupa’da kapatılan santrallerin, Türkiye’de yeniden açılması ekonomik bir tezgâhın da ayrı bir göstergesidir.

   Her yeni gelişmeyi veya sunulan öneriyi etraflıca düşünmeden, değerlendirme yapmadan kabullenmek gibi bir durum söz konusu.

   Bu eğitim modelinde de böyle, dış ilişkilerde de.

   Kendi ayakları üzerinde duramayan, dış etkenlerin güdümü ile hareket eden bireysel hareketlerin, toplumsal hale dönüşmesi ülkemiz itibarına, ekonomisine; çevre ve insan sağlığına zarar veriyor.

   Yeşille mavinin birleştiği enfes doğada tehlikeden uzak yaşamak hakkının elimizden alınma hakkını bulan siyasi baskılar sürdüğü sürece, önümüze nice güçlüklerin çıkacağı muhakkak.

   Neyi isteyip, neyi istemediğini bilmek önemli. Kilitlendiğimiz nokta tam da budur.

   Çözüm ise kararlılıktır.

 Nuran.Talay@PolitikaDergisi.com

 

 

 

 [Bu yazı, Politika Dergisi Sayı 24’te yer almıştır. Tüm fazladan özellikleri ile özgün sayıyı indirmenizi salık veririz. Sayı 24’ü indirmek için buraya tıklayınız. ]

 

Yorumlar

Bir nüklüer enerjimiz eksikti

Sayın Nuran TALAY, Bu ülkede yüzümüze gözümüze bulaştırmadığımız bir nüklüer enerji üretmemiz kalmıştı!
Bir zamanlar GAP denliyordu. Gapınan yatıp gapınan kalkanlar, kap bitince ülekenin köşeyi döneceğini düşünenler vardı. Şimdi GAPın ülkeye neye maal olduğundan, ülkeye ne kazandırdığından bahseden yok!
Sayın TALAY, bu santıral yapılır, yapanlar paralarını alır. ama bu santral çalışmayabilir.
neden çalışmasın öğle şey mi olur?
Olur efendim olur. Burası Türkiye.
Saygılar, selamlar.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.