Öğretmenin Burnu Büyüyünce Tebeşiri Küçülür...

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Komşum ilkokul öğretmeni. Bu sene dördüncü sınıfları okutuyor. Araştıran, inceleyen, düşünen, çalışkan biri. Biraz zorlansam hani "solcu" da diyebilirim kendisine. Ama o bildiğimiz, 'attı mı mangalda kül bırakmayan' solcularımızdan değil... Bu özelliğini hep taktir etmişimdir.

Geçen gün bahçede sohbet ediyoruz, lafın trafiğinde dedi ki : "Ufuk Hocam, benden önceki öğretmen arkadaş hani senin o çok eleştirdiğin öğretmenlerdenmiş. Aklı fikri politika... Çocuklara sor Deniz Gezmiş, Mahir Çayanları bülbül gibi anlatsınlar sana... Lakin dördüncü sınıfa gelmişler, yarısından fazlası doğru dürüst okuyup yazamıyor.... "

İşte ilkokul öğretmeni komşumum, laf arasında yakındığı şey, Türk eğitim sistemimizin en önemli sorunu; hatta bunalımı... Türk öğretmeni asıl görevinin öğretim ve eğitim olduğunu çoktan unuttu. Ya hepten siyasete battı, ülkeyi -ne ülkesi dünyayı- kurtarmaya kalktı; ya işi 'serkeşliğe' vurup "bu kadar maaşa bu kadar iş" diyerek ders anlatacağı yerde, "serbest çalışma" diyerek çocuklara sınıfta gazetesini okur, bilgisayarında "fess" e girer oldu. Ama velilerle görüşmesinde de bir ticaret erbabı gibi "özel dersçilik" yapmaya başladı...

Elbet olmaz böyle şey....

Ben otuz yıla yakın öğretmenlik yapmış biri olarak öğretmenlerin bilinçlenmesine, kendim hiç ama hiç sevmesem de "özel ders" verip para kazanmalarına karşı mıyım? Elbette değilim. Ama dediğim gibi, öğretmen önce eline verilen çocukların öğrenim ve eğitiminden sorumludur. Önce işini yapacak.... Ha sonra demokratik haklarını aramak için sendikası varsa sendikasında, yoksa derneğinde hakları için mücadele edecek...

(Bir parantez. Ben edebiyat öğretmeniyim. Dershanelerde çalıştım hep yıllarca. Yılın ilk dersinde derdim çocuklara : "Türkçe-edebiyattan özel ders alan salaktır... Özel ders gerekiyorsa "fizik" dersinden gerekir. Nalet derstir. Matematik için bile özel derse gerek yoktur." Şaşardı çocuklar... Çünkü içlerinde "tarih" dersinden bile özel ders alanlar vardı.... Hep düşünmüşümdür, tarih dersinden özel ders nasıl verilir diye de aklım almamıştır. Sözgelişi "Kosova Savaşı" nın nedenleri sonuçları kitabında var zaten çocuğun, tarih öğretmeni ne anlatacak özel derste?)

Bizde neden öğretmen ya ülkeyi kurtarmak için siyaset batağına düşüyor, ya işi 'serkeşliğe' vuruyor, asli işini yapmıyor, epey düşündüm üzerinde... Vardığım sonuç şu :

Bizim öğretmenimiz kendisini çok fazla önemsiyor. Tanzimat'tan beri ülkemizde yerleşmiş yanlış düşüncenin sonucu bu. Bu ülke neredeyse iki yüz yıldır, kalkınmanın eğitimle olacağına inandırılmış. Bu inanış, Türk öğretmeninin toplum içindeki misyonunu gereğinden fazla abartıyor. Öğretmen kendisini toplumum kılavuzu gibi görmeye başlıyor. Oysa başta temel düşünce yanlış. Bir toplum, eğitim öğretimle kalkınamaz. Ülke kalkınması "iktisadi" bir meseledir, bu meselede öğretmenin işlevi de sınırlıdır, dolaylıdır...

Peki öğretmenlerimiz bu dediklerimin farkında mı?

Ne gezer... Dramları da burada başlıyor ya zaten. Öğretmenler odası sohbetlerine bir tanık olun görürsünüz. Aman tanrım. Her dersin öğretmeni kendi dersi olmasa dünya batacak sanıyor. Odada en "dayı dayı" gezen fizik öğretmenleri... Çocuklar pek beceremez ya fizik dersini. Bu fizik öğretmenin gururu oluyor... "Gördünüz mü teste sıfır çekmiş çocuklar benden.... Ya dersim böyle zor işte..." Komik ötesi, ben çıkıp (çenem durmaz) "Demek öğretmemişsiniz hocam" dediğimde benle küsüyor. Aklınca o öğretiyor da "dersi işte zor ders be"... İkinci "dayı dayı" gezinen matematik öğretmenleridir... Onlara göre çocuklar zaten geri zekalıdır ya...(hele dershanede sosyal grupların TM / TS derslerine giren matematik öğretmenlerine göre) Ama o geri zekalı çocuk, "özel ders" istedi mi; birden zeki-çalışkan çocuk oluverir...

Eh bu öğretmenleri gören, Türkçe- kimya-biyoloji-tarih-coğrafya hatta felsefe grubu (felsefe-sosyoloji-psikoloji) öğretmenleri durur mu, sınavlarda en olmaz soruları sorup öğrenciler başarısız olunca da derslerinin ne denli önemli olduğunu göstermezler mi? Ben derse giren fizik öğretmeni ne kadar öğrenci bırakmışsa aynı sayıda öğrenci bırakmayı marifet sanan ne Türkçe-Tarih-Coğrafya- Felsefe öğretmeni tanıdım okullarda...

Ama öğrencilerini tatil günleri bile okula çağırıp ders anlatan, böylece yıl sonunda yüzde doksan başarı elde eden okul öğretmeni arkadaşlara, müdürleri tarafından soruşturma açıldığına da şahit oldum. Eee... Hiçbir öğretmenin çalışmadığı bir okulda çalışan bir öğretmenin soruşturma geçirmesi doğal değil mi?

............................

Aslında anlıyorum Türk öğretmenin dramını. Genellikle yoksul ailelerden geliyorlar. Kendilerine toplum tarafından aslında pek hak etmedikleri büyük bir toplumsal misyon verilmiş. İyi,hoş, güzel de onca büyük misyon karşısında aldıkları maaşa baktıklarında biraz bunalıma giriyorlar.... O zaman solcusu, sağcısı, dincisi fark etmiyor; nasıl sınıf atlarım derdi başlıyor. Hani bir ev bir araba, çocukları özel okulda okutmak, eh bir de yazlık.... (1980 sonrası öğretmenlerin ana dertleri bu dediklerim... ) O zaman gelsin "özel dersler"...

Yahu daha ilk dersinde öğrencilere birer kağıt dağıtıp anne ve babalarının ne iş yaptığını, telefon numaralarını, ev adreslerini isteyen öğretmenler tanıdım ben. Oradan bakacak, sözgelişi Ahmet, hımmm babası avukat, annesi doktor... Pat anne veya babaya telefon, "çocuğunuzun özel derse ihtiyacı var, yoksa kalacak dersimden, benim adetim değil kendi öğrencime ders yapmak da, hatırınız için yaparım; bu arada matematikçi arkadaşa da derim zayıf verme çocuğa diye..."

Kapitalizmi öğrenmiş öğretmen, bu öğretmen... Veli ne yapsın, hem çocuğun bak matematiktenden geçme garantisi var... Ders aldıralım; hatta bizim Alilere de diyelim, onların oğlan da matematikten kalacakmış gibi...

Velhasıl, artık kapitalizmi öğrenmiş öğretmen sınıfta ders anlatmayı bırakıp "özel derste" sözde ders anlatır duruma gelmiş. Boşa mı sanırsın ey okur, hangi okulun bahçesine girsen öğretmenlerin son model arabalarını park etmiş görmeni?

Şunu der şunu söylerim hep :

"Öğrencisine sınıfta hayrı olmayan öğretmenin hiç bir şeye hayrı olmaz. "

NOT : Yıllarca fedakârca çalışan, kredi kartı borcu, ev kirası ödemekle cebelleşen değerli öğretmenlerim; bu yazı sizler için değil.... Sizlerin önünde saygıyla eğilirim...

 

 

Ufuk KESİCİ

 

ufuk.kesici@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.