Bu Yazılar da İlginizi Çekebilir!
- BOP oldu BİP
- Şimdi Saat Kaç?
- Elizabeth Şeriatı
- Ellerinden Öperim Emine Abla...
- UFUK URAS’A AÇIK MEKTUP!..
- ADALET DENETİMİNDE BİR ADALETSİZLİK VAR!
- Ben Vatandaşın Daniskasıyım
- Dikey Hata, Paralel Zafiyet
- ODTÜ ve Gençlik Üzerine Genel Bir Değerlendirme!!!
- Bu Ne Perhiz, Bu Ne Lahana Turşusu
- AKP, Polise Ağır Silahlar Aldırarak Ne Yapmak İstiyor?
- "Tarafsızlık" Düşüncesi Üzerine Notlar
- Demokrasi İçin Alınacak Daha Çok Yol Var...
- "Kürt Sorunu" Sorunu
- Geç Kalmadan Farkında Olmak
Perşembenin Gelişi Çarşambadan Bellidir…
Bir atama tartışmaları silsilesi süregidiyor medyada. Ortada yapılan büyük bir kadrolaşma olduğu bir gerçek. Ancak bugün sözde demokrasi savunucusu bir grup medya mensubu mevcut sürece gelene kadar ki yapılan kadrolaşmalara karşı neden tepkisiz, sessiz kaldı sorusuna ne yazık ki yanıt bulmak kolay değil.
AKP İktidarı’nın başa gelmesini sağlayan kadrolaşma 1980’den itibaren sürekli bir şekilde ülkemizde yaşanmıştı. Bu kadrolaşma hareketinin meyvesi olarak 2002 yılında 11 aylık bir parti Türkiye’de tek başına iktidar sahibi olabildi. Yıllarca devletin her türlü kurumunda göz görerek meydana gelen Siyasal İslam kadrolaşmasına karşı ne yazık ki ne Devletimiz yöneticileri ne de medya gereken tepkiyi göstermemişti.
Emniyet Genel Müdürlüğü altında çok ciddi bir Fethullahçı Örgütlenme olduğu artık yeni yeni söylenir duruma gelmiştir. Ancak yıllardır planlı bir kadrolaşma hareketi olmasına karşın bunlara karşı bir tavır takınılmamıştır.
Şu günlerde Cumhurbaşkanı’nın yaptığı Rektör atamalarından ötürü sürekli bir haber hareketliliği var. Cumhurbaşkanı’nın mevcut sistemimizle sorunu olan profesörleri, Rektör olarak ataması pek çok spekülasyon ortaya çıkarmıştır. Ancak bakılması gereken asıl noktayı hep görmezden geliyoruz.
Bilimi rehber edinmiş Laiklikle sorunu olan bir bireyin tabii olarak bilimle de sorunu olması gerekmektedir. Bilimle sorunu olan bir insanın ise profesörlük unvanını kazanabilmesi için birilerinin onu alttan iteklemesi, birilerinin de elinden tutup yukarı çekmesi gerekmektedir. Ayrıca bunların dışında bir kişinin seçimde ilk altıya girebilmesi için arkasında onu destekleyen de bir kadronun varlığı tartışılmaz bir gerçektir.
Bu noktada önemli olan Cumhurbaşkanı’nın bugün yaptığı atamalar mı, yoksa yıllardan beri süregelen kadrolaşmalar mı? Asıl önemli olan bu soruyu görmezden gelerek bir çözüm yolu bulabilmemiz bana göre biraz zor olacaktır.
Devlet kurumları yıllardan beri pek çok kitle tarafından göz göre göre sömürü düzeni haline getirilmiştir. “Salla başı al maaşı” vecizesi çerçevesine girebilmek için insanlar meclis koridorlarında torpil sıralarında heder olmuşlardır. Her gelen iktidar bir önceki iktidarın kadrolarını tasfiye edip yerine kendi istediği bireyleri oturtmuştur.
Bu tasfiye yalnız bir siyasi oluşumun devlet üzerinde erkini güçlendirmesine neden olmamıştır.
Yıllarca bürokrasi içerisinde devlet terbiyesi ile yetişmiş, işinde artık profesyonel olmuş başarılı bürokratlar, kendilerinden en çok verim alınacak dönemlerde ya görevden alınmışlar ya da emekliye sevk edilmişler.
Yılların emeği ile yetişen bu bürokratların yerine de onlar kadar deneyimli olmayan kişiler atanmış ve devlet işleyişinin ağırlaşmasına, aksaklaşmasına neden olunmuştur. Bu durum her yeni hükümetle kısmen değişime uğrayan hükümet politikaları üzerinde etkili olmakla kalmamış bunların üzerine bir de devlet politikalarında sürekli bir değişime neden olmuştur.
Devlet politikalarında bu denli sık değişimlerin yaşanması da ister istemez sağlıklı büyümeyi gerçekleştirmemizin önünde büyük bir set olarak yer almıştır.
Bugüne kadar süregelen kadrolaşma hareketlerinin sonucunda iktidar sahibi olmuş bir siyasi partinin, kendi varlık sebebini yok sayarak bu kadrolaşmayı yapmayacağını beklemek büyük bir hata olurdu.
Atalarımız “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” demişler zamanında. Bizler çarşamba günlerinde çarşafa sarılıp yattığımızdan perşembe gününde atı alan Üsküdar’ı geçmiştir. Yıllarca üç maymun misali sessiz sedasız yapılanları izleyenler, bugün ortalıkta her ne kadar bağırsalar da iş işten geçti. Mevcut atamalar yapıldı ve bu rektörler görev yerlerine geçtiler bile.
Bizler bundan sonrası için ne yapılması gerektiğini oturup düşünmeli, konuşmalıyız. Devletin her noktasını sarmış olan kadrolaşmanın karşısına ne şekilde bir duruşla çıkmamız gerektiğini irdelemeliyiz. Başka türlü ne yazık ki bizler olduğumuz yerde sayacak, iktidarların yakınları da kurumların tepelerinde cirit atacaktır…
Esen Kalın…
Yorumlar
Kadrolu
Kadrolaşan kadrolar, 'nasıl olsa kadroluyum' zihniyetine takılarak, işleyişin ağırlaşmasına, hatta bazı durumlarda durmasına çanak tutarlar..
Kanımca ne yazık ki hiçbir siyasi irade, kendi varlık sebebini hiçe sayıp, idealist davranamıyor. Yıllardır neredeyse hiçbir hükümet görevini süresi dolana kadar ifa etmemiştir ve buna mukabil birçok farklı siyasi irade ile karşılaştık. Bundan yola çıkarak ilk cümlemdeki fikre ulaşabilir miyiz?
Yeni yorum gönder