PKK’nın Kökünü Kazımamak, Bu Oyunun Bir Parçası mıydı?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF

Dün davul zurna eşliğinde PKK teröristlerinin karşılanmasını, bugün Yılmaz Özdil köşesinde öyle güzel anlatmış ki, okuduğumuzda gülüyoruz, ama karşımızda çok acı bir tablo var. Sanki, yapılan savaş sonucunda PKK kazanmış da, şimdi masa üstünde pazarlığa gelen bu katilleri davul zurna eşliğinde karşılıyoruz. Aslında bu gerçeği belki kabul edemiyoruz ama maalesef, bu yaşananların gerçek yüzü budur.
Görüntüleri izlerken, teröristlerin yüzünde hiçbir şekilde bir pişmanlık ifadesi olmadığı gibi, aksine zafer kazanmış bir edayla yaptıkları açıklamalarda açıkça, eve dönmeye ya da teslim olmaya değil, elebaşlarının istekleri doğrultusunda masada haklarını almaya geldiklerini ifade ettiler.
Silah bırakmak böyle mi oluyor?
Hükümet de bunu millete, “Bak pişman oldular, geri döndüler, şimdi biz onları af yasasından faydalandırıp, sizlerin arasına salacağız. Aman! Sizde bağrınıza basın” diyor.
Öyle de yaptılar. Şu anda bu katil teröristler serbest bırakıldı, aramıza salındı. Ama hala suçu ne olduğu belli olmayan bir sürü insan aylardır, Ergenekon davası sebebiyle hapis yatıyor.
Gelişen olaylara bakınca, nasıl bir oyuna getirildiğimizi şimdi daha iyi anlıyoruz.
Hem dünyanın en güçlü ordularından birine sahip olacaksın, hem de bu çapulcu sürüsüyle baş edemeyip, isteklerine boyun eğeceksin.
Bu size inandırıcı geliyor mu?
PKK yürüttüğü mücadeleyi hangi yollardan yapmışsa, bunca yıldır başa gelen iktidarlar da sorunu çözmek adına aynı yollardan feyiz aldılar. Şimdiki hükümet bu geleneği sürdürüyor diye niye kızıyoruz ki? Yıllarca PKK’nın uyuşturucu kaçakçılığına göz yuman, kara para aklamasına ses çıkarmayan, hatta şu veya bu yollarla PKK’ya silah ve yiyecek yardımı yapanlar, bugün “demokratik açılım” adı altında bize ne yapmamızı söylüyor ve bizim yöneticilerimiz de eskiden beri süre gelen bu geleneği yerine getirmek için, onların isteklerini yerini getirmeye çalışıyorlar.
Aslında bizim yıllardır savaştığımız bu çapulcu sürüsü olarak gördüğümüz teröristler değil, onları besleyip, güçlendiren, bugün aralarına girmeye çalıştığımız  devletlerdir. “Tavşana kaç tazıya tut” dendi. Bu durumu yıllardır başa gelen hükümetler de, millet de çok iyi biliyordu. O zaman başa gelen hükümetler bu sorunu kökünden halletmek için,  niçin bir girişimde bulunmadılar?
Sorduğum bu soruyu bir şekilde, bugün Ahmet Altan “Barışa Alışmak” yazısında cevaplıyor:
“Yirmi beş yıl savaşan bir ülke uyuşturucuya alışır gibi, alışır savaşa. Bir tür savaş bağımlısı olur. Çünkü o halkı savaşa ikna etmek, yirmi beş yıl süren bir savaşı meşru göstermek için yoğun bir propaganda bombardımanı yapılır. Düşmanın kötülükleri sıralanır, düşman aşağılanır, her konuda haksız olduğu sıralanır. İnsanlar bunları okudukça, televizyonlarda gördükçe öfke dolarlar kinlenirler. Sonra barış vakti gelir. İşte sorun o zaman başlar. Çünkü barışı destekleyecek olanlar, barışı övecek olanlar yıllardır savaşı övmüş olanlardır” diyor.
Tabi, hak aramak için silahı alıp masum insanları öldürmek çok doğal bir hak olduğundan, böyle bir durumda yapılması gereken, düşmanın yaptıklarına mazeret bulmak ve düşmanı övmektir.
Yazdığı son cümleye dikkatinizi çekmek istiyorum. “Barışı destekleyecek olanlar, yıllarca savaşı övmüş olanlardır” diyor. İşte bu nokta da kendisine katılıyorum. Yılanın başı çok küçükken ezilebilecekken, ezmeyip, bunu yıllardır ülkenin en önemli sorunu halinde gündemde tutmuş olmak, bugüne kadar başa gelen hükümetlerin bu durumdan siyasi çıkar sağlamak ve bu savaşı besleyen devletlere hoş görünebilmek için binlerce masum insanın ölmesine, sakat kalmasına göz yummuştur. Hiçbir zaman bu sorunu kökünden halletmek için bir politika uygulamadılar. Bunun seksen öncesi dış mihraklar tarafından desteklenmiş sağ-sol savaşından hiçbir farkı yoktur. Önce kaosu yarat, sonra istediğin düzeni, barış adı altında desteklediğin hükümetler vasıtasıyla oluştur.
Bu işin sorumlusu olarak sadece PKK’yı ya da onları besleyenler olarak görmek, hiç de doğru bir bakış açısı değildir. Başa getirdiğimiz insanların da bu işte çok büyük sorumlulukları olduğunu unutmamamız gerekiyor. Sizin haklarınızı mecliste savunsun diye seçtiğiniz insanlar, kimlerin haklarını savunuyor?
Belki birçok kişiye, bunları okumak, çok bildik şeyler olduğu için sıkıcı gelebilir.
Peki, Kaç kişi bunun böyle olduğunu bilmesine rağmen çevresinde bu konuları rahatça konuşabiliyor, tartışabiliyor?
Bütün mesele de bu zaten.
Bilip de bilmemek, görüp de görmemek, duyup da duymamak….
Gerçekleri yok saymak, bize kabul ettirmeye çalıştırdıkları asla aklı başında insanların kabul edemeyeceği zeka seviyesi düşük bahanelerin arkasına sığınmak, bugüne kadar bu millete ne kazandırdı? diye sormak istiyorum.
 

Yorumlar

Yazık....!!

Yazık gerçekten yazık dökülen bunca kanın hesbaını kim verecek.. ben isyan ediyorum evet isyan ediyorum bunca şehidimizn kanı yerde kaldı

Ne demeli Şehitlerimiz boşunamı hayatlarını canlarını verdiler ya da neyin uğruna hayatlarını verdile rşehit oldular.. bun hesabını kim verecek... PKK TERÖR ÖRGÜTÜ BEbek katilleri nasıl olurda şehirde elil kolu serbets bir şekilde gezer bunun hesabını kim verecek..

Yoksa Türkiye Cumhurriyeti Pkk Terörö örgütünden mi korkutu da onalrı serbest bıraktı aklıma başka bişey gelmiyor................!!!!!!!!!!!!

Bir Dost

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.