Sahte Kavga, Sahte Kahramanlık

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Mehmet Ali YAZICI

İHH Vakfı’nın örgütlediği, İsrail kuşatması altındaki Gazze’ye gemilerle yardım götüren konvoya İsrail askerlerinin saldırması ve dokuz Türk’ün öldürülmesi, içinden geçtiğimiz dönemin en çok konuşulan ve tartışılan konularından biri oldu.  

Olay, “masumane bir insani yardım kampanyasına katil İsrail Devleti’nin saldırısı” olarak nitelendirildi ve bu eksende kamuoyu oluşturuldu. Başta Türkiye olmak üzere dünyanın birçok yerinde protesto gösterileri yapıldı ve İsrail devleti lanetlendi.   On binlerce insan sokaklara döküldü. Hiç beklenmeyen bir şekilde, birçok devlet İsrail’i kınayan açıklamalar yaptı. ABD ise sadece “üzüntü”lerini belirtti.

AKP Hükümeti, yurt içinde gelişen tepkileri, yaklaşan seçimlerden dolayı oya tahvil etmek için fırsatı kaçırmadı. Yardım kampanyasının Türk Hükümetiyle bir ilişkisinin olmadığı açıklaması yapılmasına rağmen hemen sahiplenildi. Başbakan İsrail’e karşı esti gürledi ve hatta HAMAS’ın avukatlığına soyunarak “Hamas terör örgütü değildir” dedi.

Bu sahiplenme bir iyi niyetten ileri gelmiyordu.  HAMAS’ın Filistin’de güçlü olmasından ve Gazze’ye yardım kampanyasının başında bulunan Vakıf’ın, HAMAS’a yakınlığıyla tanınıyor olmasından kaynaklanıyordu.

AKP Hükümeti ve İslamcı kesimlerin nasıl “insan hak ve özgürlükleri”nden yana olduklarını, Filistin halkını nasıl düşündüklerini ve onların kurtuluşu için yanıp tutuştuklarını bu “yardım” vesileyle görmüş ve anlamış olduk!

Burada sormak durumundayız, Filistin’de, içinde bulunduğumuz dönemde FKÖ güçlü olsaydı ve Filistin ya da Gazze halkı FKÖ’ye destek veriyor olsaydı, İHH Vakfı bu yardımı yine yapar mıydı ve AKP hükümeti bu desteği verir miydi?

Türkiyeli İslamcılar, FKÖ’nün güçlü olduğu dönemlerde, “FKÖ, Marksist ve solcudur” diyerek Filistin davasına ve direnişine hep uzak durmuşlar ve hiçbir şekilde destek olmamışlardır.

Filistin sorunu yeni bir sorun değil ve 1950’lerden bu yana kanayarak devam ediyor. 1948’de İsrail Devleti’nin emperyalist güçlerin desteğiyle kurulması ve Ortadoğu halklarının göğsüne bir hançer gibi saplanması, bu sorunun başlamasına neden oldu ve bundan sonraki süreçte Ortadoğu’da savaşların, çatışmaların, katliamların ardı arkası kesilmedi.

Filistin direnişi de bu dönemlerde ortaya çıktı ve Fedayeen hareketi kuruldu. İlk kurucularından biri de, daha sonra Filistin direnişine önderlik edecek olan Yaser Arafat’tır. Böylece Fedayeen hareketi İsrail’e karşı ilk direnişleri başlatmış oldu.

Sonraları Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) adını alan ve Arafat’ın lideri olduğu siyasal yapılanma “kendini sol bir eksen”e oturttu. İsrail işgaline karşı ilk direniş hareketini başlatan ve 1990’lara kadar önderlik eden örgütlerin, kişilerin hemen hemen hepsi sol ve sosyalist düşünceye sahiptiler.

1990’larda Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve dünyada solun gerilemeye başlamasıyla birlikte, FKÖ’nün gücü de zayıfladı. Oluşan siyasi boşluğu, FKÖ’ye karşı kurulan ve içlerinde İsrail Devleti’nin de parmağı olan HAMAS, Hizbullah gibi radikal İslamcı örgütler doldurmaya başladı.

İsrail Devleti bugün, bir zamanlar FKÖ’ye karşı kullanmak için kurulmalarına göz yumduğu ve örtülü bir şekilde destek verdiği bu örgütlerle çatışmakta ve olan, kuşatma altındaki mazlum Filistin halkına olmaktadır.

Bugüne kadar Filistin halkı için, ister insani yardım amacıyla olsun, ister başka nedenlerden dolayı parmağını kıpırdatmayanlara ne oldu da bir anda yardımsever kesildiler? Avrupalı takunyalı dostlarını da aralarına alarak gemilerle Gazze’ye yardım götürme sevdasına düştüler? Bunun bir sebeb-i hikmeti olmalıydı.

Yardım olayında “İsrail katliamına uğrayanlar ve ölenler var” diye bu soruları sormamazlık edemeyiz. Yaşanan duruma bakarak, “Gazze’ye İnsani Yardım” adı altında yatan samimiyetsizliği, ikiyüzlülüğü ve yalanı görmezlikten gelemeyiz.

Yanlış anlaşılmamak için burada bir parantez açmak istiyorum: İsrail Devleti, kuruluşu da dâhil, tarihinin hiçbir döneminde masum ve meşru olmamıştır. Dünyanın en önde gelen terörist devletidir. Yüz binlerce Filistinlinin katledilmesinden, işkence görmesinden ve yurtlarından sürgün edilmesinden sorumludur. İşgalci, imhacı ve saldırgan bir devlettir.

Ancak bugün, kuşatma altındaki Gazze’ye ve dolayısıyla Filistin halkına yardım amacıyla yola çıkanlar ve buna “insani yardım” kılıfı giydirenler, örneğin, Sivas’ta 37 kişinin diri diri yakılmasına “Müslümanların bayramı” diyenlerdir. Temeldeki mantık aynıdır ve bu anlayışın İsrail’in anlayışından geri kalır bir yanı yoktur.

 Bu “yardım”ı örgütleyenler, Türkiye’de kanlı katliamlara imza atmış zihniyetlerin bir uzantısı ve devamıdırlar. Elleri temiz değildir. Binlerce insanın vahşice katledilmelerinden sorumludurlar.

Sivas’ta, Çorum’da, Maraş’ta keser ve testereyle insan boğazlayanların, Sivas Madımak Oteli’nde onlarca insanın diri diri yakılmasını bayram olarak kutlayanların, “oruç tutmuyor” diye gencecik insanları katledenlerin mazlum Filistin halkına yardım etmek istemeleri, bir samimiyetsizlik örneğidir ve yalandır. Politik bir atraksiyondan başka bir şey değildir. Kendi insanına karşı vahşet ve zulümde sınır tanımayanlar, mazlum bir halka yardım etme niyetlerinde samimi olamazlar.

Bu yardım hareketi açık bir şekilde, ABD ve Türkiye’nin, 1990’lardan sonra güçlenen ve Filistin coğrafyasını bir ahtapot gibi saran HAMAS’a İHH Vakfı’nın yakınlığından faydalanılarak, son dönemlerde bölgede pervasızlaşan İsrail’e çekidüzen verme ve dizginleme politikasıdır. Bu politikanın icra edilmesinde başta İHH Vakfı olmak üzere bu eyleme katılanlar figüran olarak kullanılmışlardır.

ABD, içinde bulunduğumuz dönemde Ortadoğu’da hiçbir sorun istememektedir. Irak’tan çekilme planları yapmaktadır. İran üzerinde oluşturulmaya çalışılan baskı ise ABD’nin işine gelmekte ve bu “çatışmalı” süreçten, aracı müttefiklerini parlatarak çıkmak gayretindedir.

Basında yer alan bazı yazılarda, radikal İslamcı grupların antiemperyalist oldukları ve bu yüzden de bu tür hareketlerin solcular tarafından desteklenmesi gerektiği söylenmektedir.

Bu iddialara karşı hemen şunu söylemek gerekiyor: Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliğine karşı “Yeşil Kuşak” projesi içerisinde yer alan İslamcı hareketlerin birçoğu ABD tarafından desteklenmiştir.   Bu destek furyasına Filistin’de İsrail de katılmış, FKÖ’ye karşı gelişen İslamcı yapılanmalar ya desteklenmiş ya da kurulmalarına göz yumulmuştur. Ortadoğu’da tek bir İslamcı örgüt yoktur ki CİA ve MOSSAD’ın bilgisi dışında kurulmuş olsun ve de faaliyette bulunsun. Ama evdeki hesap çarşıya uymamış, komünizm yıkıldıktan sonra İslamcı hareketler denetlenemez hale gelmişler, tabiri caizse çizmeyi aşmışlardır.

Yardım gemilerine saldırı olayının gerçekleşmesiyle birlikte bir “it dalaşı” yaşanmaya başlamıştır. Saldıranlar da, saldırıya uğrayanlar da geçmişleri itibariyle asla masum değildirler ve aşağı yukarı aynı mantığa sahiptirler. Bu nedenle bu dalaşta, gerçek insanlık değerlerini savunanların ve samimi olarak Filistin halkının yanında yer alanların taraf olması mümkün değildir.

Bizler, emperyalizmin Ortadoğu’da döşediği taşları sağlamlaştıran, sahte gösterilerle ve sahte kahramanlıklarla bir halkın esaretten kurtulamayacağını çok iyi bilmekteyiz. Bundan dolayı, önümüze konan resmi iyi okumalıyız ve 1970’lerde Filistin direnişi saflarında can veren Türkiyeli devrimcilerin geleneğini sürdürmekte ısrarcı olmalıyız.

iletisim@PolitikaDergisi.com

 

Yorumlar

BİZİM FİLİSTİNDEN NE FARKIMIZ KALDI Kİ.

bir devlet büyüğümüz geçtiğimiz günlerde kader lafları etmişti.
türkiyenin kaderi filistinin kaderiyle aynı demeye getirmişti.
filistin halkı zulum görüyor.
filistin halkı zalimlerden baskı görüyor.
filistin halkı geçinemiyor.
filistin halkı üretemiyor.
filistin halkı iş imkanlarını bulamıyor.

bizim durumumuz filistin halkından farklımı.
aynı sorunlar bizde yok mu.
çektiğimiz çilelerin çoğu bir değil mi.
filistinde zalim varsa , bizde yok mu sanki.

kömür dağıtmadılar mı.
beyaz eşya dağıtmadılar mı.
camii önlerinde sıcak yemek dağıtmıyorlar mı.
alışveriş çekleri verilmiyor mu.
işsizlik sigortasından aldığı parayla geçinenler yok mu.
700 tl emekli maaş alarak , yaşam savaşı verenler yokmu.
siftah yapmadan dükkanını kapatanlar esnafımız yok mu.
aldığı maaşla zar zor geçinebilen memur ve işçiler yok mu.
ürettiği para etmeyen çiftçilerimiz yok mu.

bizim filistin halkından ne farkımız kaldı ki.
filistin halkıyla kaderimiz zaten aynı.

bizim kaderimizi iki kişliden biri çizmedimi.
bizim kaderimiz şu anada bizi yönetenler değilmi.
filistin halkı bize benzemek isterken.
biz filistine benzemeye çalışmıyorlarmı..

kaderimiz bizi yönetenlerin elinde.
bizi yönetenlerin tuzu kuru.
bizim tuzumuz yaş be yaş.
_______üçbeş_köyün_tiriviri_yazarı)___________SEMERCİ_KUBİ

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.