Şimdi Saat Kaç?

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Kadir Levent Becit

Bir insanın son sözünün “Saat Kaç?” olması için zamanın kavramını çok derinden kavramış olması gerekmektedir. Hayatımızda belki etrafımıza binlerce kez bu soruyu soruyoruz, ancak Atamız kadar derin bir anlam içerisinde bu soru sorulmuyordur.

Çanakkale’de düşman çıkarma yaparken de bu soru sorulmuştur…

Düşmanın yapacağı hamleye karşı verilecek tepkinin zamanlamasının yanlış yapılmasının doğuracağı sonuçların büyüklüğünü çok iyi biliyordu…

Kocatepe’de düşmanı gözlerken etrafındaki paşalara sordu bu soruyu…

Doğru zamanda doğru hamleyi yapmak istiyordu…

Kuşkusuz ki dünya liderleri içerisinde zamanlamayı en iyi yapan liderdi ATATÜRK…

1906’da bir Bulgar Komutana yapacağı Devrimlerden bahsetmişti ancak doğru zamanı çok iyi beklemişti.

Kafasında şekillenmiş Cumhuriyet olgusunu en doğru zamanda en doğru uygulamayla ortaya çıkarmış ve öylesine güçlü kılmıştır ki halen bunca düşmana rağmen dimdik ayakta durabilmektedir.

Devrimlerin işleniş sıralamasını bile bir zamanlama harikası olarak karşımıza çıkarmıştır.

Yıllarca kafası içerisinde düşüncelerini yer alan ve doğru anı hiçbir sıkılma belirtisi göstermeden, hiçbir aceleye mahal vermeden uygulamaya geçirmiştir.

Tüm dünyanın dehalığını kabul ettiği Atamıza karşı ne yazık ki halen bile pek çok saldırılar bulunmaktadır. 57 yıllık kısa yaşamının yalnızca son 15 senesinde oturttuğu sistemin sağlam fikirlere dayanması kadar, uygulandığı an ve mekanda çok önemli olmasından ötürü bir onur abidesi olarak dimdik durmaktadır ayakta.

Cumhuriyet Düşmanları’nın genel söylemini hepimiz bilmekteyiz…

Cumhuriyet bir gecede rakı sofrasında ilan edilmiştir.

Bir gecede ülkenin dili değiştirilmiştir.

Yüzyılların alışkanlığı olan şeriat işleyişi birden bire yok edilmiştir vb. söylemlerle Atatürk’e ve onun eserine saldırmaktan çekinmemektedirler.

Devlet sistemini değiştirmek bir gecede rakı sofrasında yapılabilecek bir şey olsaydı, ülkemizde günde milyonlarca sistem değişikliği ortaya çıkabilirdi. Yıllarca yalnız yakın çevresindeki birkaç kişinin bildiği Cumhuriyet fikri, sonradan kendi el yazmalarından ortaya çıktığı üzere çok uzun yıllardan beri kafasında yer almış, şekillenmişti. Bunu yapmak içinde kuşkusuz en iyi zaman olarak 29 Ekim 1923 olmuştur.

Bağımsızlık Savaşı’nı kazanmış, tüm dünyada kabul görmüş Yeni Türk Devleti’nin artık sisteminin belirlenmesi gerekiyordu ve bunu zamanında hayata geçirdi.

Ülkenin dilinin bir gecede değiştirilmesi ise çok büyük bir yalandır. Dergimizde konuk yazar olarak 5. sayımızda yayınlanan “Ümmetsel Travma” yazımda bu konuya değinmiştim.

Dil ve Alfabe birbirlerinden çok farklı kavramlardır. Bir gecede Alfabe’yi değiştirmek ise imkansızdır. Çünkü bu alfabenin dile uygulanma süreci, dile uygun hale getirilmesi uzun bir çalışma gerekmektedir. Bunun sonucunda ortaya çıkan Harf Devrimi’nde ise bir geçiş süreci olmuştur. Ülkenin %3’lük bir bölümü okuma yazma bilirken, yeni eğitim sistemi ile bunu geliştirecekken, Harf Devrimi’ni uzun süreye yaymak ülkede çok büyük bir kaos ortamı oluşturacaktı ve bunun farkında olan Atatürk yine muazzam bir zamanlama göstermiştir.

Şeriat sistemine göre yönetilen Osmanlı Devleti’nin ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin tabii olarak bir hukuk sisteminin olması gerekiyordu. Bu konuda iki şekilde çözüm olacaktı. Ya Şerri Hükümlere göre devam ya da Pozitif Hukuk’a göre yönetim.

Mustafa Kemal’in şerri hükümlü bir devlet oluşturmayacağı, devleti kuran, hatta Osmanlı sürecinde kurduğu Büyük Millet Meclisi’nden belliydi. “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” söylemi Millet’in sadece Kul ve Tebaa olmasını reddetmekteydi. Bu red üzerine teokratik bir devlet sistemini kurmak imkansızdır. Bu sürecin ilerleyişinde Mustafa Kemal 1924 anayasasında “Devletin Dini İslam’dır” ifadesini kullanmış ancak 1927 yılında bu ifade kaldırılmıştır. 3 Mart 1924 yılında “Hilafetin Kaldırılması” ise bu sürecin en büyük mihenk taşıdır. O günkü toplum Laik Devlet sisteminden rahatsız olmamışken bugün kendini Laik olarak adleden özünde Şeriat Özlemi olan kadrolar, tarihte toplumun bundan şikayet ettiğini belirtmekte ve tarihi kendi yalanlarına ortak tutmaya çabalamaktadır.

Şu gerçeği unutmayalım…

Bir Devrimci Lider’in dikkat etmesi gereken en önemli hususlardan birisi “Zamanlama”dır. Büyük Atatürk’ün bunu ise ne denli önemsediği, son sözlerinden bile bellidir…

10 Kasım 1938 gününden beri yetim kalmış Türk Toplumu bugün O’nun zamanlama harikası olan devrimleri sayesinde kendisine dünya üzerinde kendine ait bir coğrafya bulabilmiştir. Bugünün Devrim Karşıtlarının söylediği Dünyada Saygınlık, kendilerinin sayesinde değil, her ne pahasına olursa olsun Sömürgeciliğe karşı duran Mustafa Kemal ve arkadaşları sayesinde olmuştur.

Atatürk’e düşman olup, O’nun yaptıkları üzerinde pirim yapmaya çalışan zihniyet önce kendi Atalarına saygısızlık yapmaktadır. Dedeleri bu ülkede Mustafa Kemal’le birlikte çarpışanlar bugün tarihte yapılanları kendi rantları için kötüleyemezler… Eğer Ataları bu ülke için savaşmadıysa zaten bu ülke adına söz söyleme hakları bulunmamaktadır…

Şimdi Saat Kaç ATAM?

Bu ülkenin saatlerini “100 yıl” geriye almak isteyenlere inat, kadranı hep ileriye yönlendiren gençlerin solukları kesilene kadar çığlık atma zamanıdır…

Karanlık ilişkilerin dört bir yanı sardığı şu zamanda saatleri aydınlığa ayarlama zamanıdır…

Bölücülerle diplomatik ilişkiler yapanların karşısına çıkıp “Vatan bir bütündür, parçalanamaz”ı hatırlatma zamandır…

Ey Aziz Atam!

Pek çok cephede göğüs göğse çarpıştıktan sonra hiçbir karşılık beklemeden bu ülkeyi emanet ettiğin genç kadrolar bu ülkeye her ne pahasına olsun sahip çıkacaklardır.

Gözünüz arkada kalmasın…

VATAN SİZE MİNNETTARDIR ATAM!..

kadirlevent.becit@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.