Sıradan Kadınlar

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Özgür Pınar IŞIK

   Üniversitede en yakın arkadaşım, lisede de arka sıramda oturan Ayşe, üniversite 2. sınıfta, kendi isteğiyle kapanmıştı. O zamanlar bu değişik baş örtme şeklini pek önemsememiştim ama annemin çok hoşuna gitmiş "çok modern" bulmuştu. Ben pek önemsemiyordum; çünkü Allah'ın benden böyle şeyler isteyeceğini, benim günah ve sevaplarımı sayarken başımdaki örtüyü göz önüne alacağını hiç sanmıyordum; ama başını bu şekilde örtmek istediği için de Ayşe'yle arkadaşlığımı kesmeyi hiç düşünmüyordum. <?xml:namespace prefix = o />

   Ayşe okul hayatı boyunca en yakın arkadaşımdı. Çok zeki, çok akıllı, çok neşeli, çok da sevimli bir kızdı. Birlikte gençliğin verdiği çakırkeyiflikle her şeye güler, zekâmızı yarıştırırdık.

   O da benim gibi sıradan bir kızdı işte.

   Erkeklerden hoşlanan, yemek yiyen, düşünen, sıradan bir kız.

   O zamanlar aramızdaki farklılığı göremesem de şimdi baktığımda, onun nasıl kısıtlandığını anlayabiliyorum. O, hoşlandığı erkeği ancak evden perdenin ardından, gizlenerek seyredebiliyordu. Çok ufak bir detay gibi görünen bu konu, daha sonra aslında hayatı boyunca erkeklerle her konuda arasında olacak bir uzaklığın işaretlerini veriyordu.

   Evlerinde bazen açık televizyonda sümüklü bir adamın ağlayıp durduğunu görür; adamın konuşmalarından bir şey anlamadığımdan, yaşlı bir adam hislenmiş herhalde, diye geçiştirirdim. Sonradan o ağlak adamın Fethullah Gülen Hacı Hoca vesaire efendi olduğunu öğrendim. Evde bu adama duyulan hürmeti fark edince, ne dediğini anlamasam da ben de dalga geçme hislerimi bastırdım.

   Ayşe 5 vakit namazını kılardı. Okuldayken o mescitte namazını kılarken, ben de köşede oturup kitap okur; bazen de etrafı seyrederdim. Bana hiç namaz kılmam için baskı yaptığını hatırlamam. Şunu net bir şekilde söyleyebilirim ki birbirimizi istemediğimiz hiçbir şeyi yapmaya zorlamazdık.

   Bazen okulda yürürken, sadece gözleri görünen kızlar yolumuzu keser, bizim yan yana neden gezdiğimizi anlamayan bakışlarla, Ayşe'yi kendi tarikatlarına davet ederlerdi. Ayşe teşekkür edip, reddederdi. Sonra da;

   “Kızı gördün mü elinde eldiven bile vardı.” diye güldürürdü beni.

   Ama başındaki türbandan önce de tanıdığım Ayşe'yle, artık dışarıda o kadar gülüp eğlenemez olmuştuk; çünkü o türban takan bütün o kitlenin malı olmuş gibiydi. Biraz fazla güldüğümüzde yanımızdan geçen türbanlı bir kız eğilip;

   "Gülmek kalbi öldürür" diye fısıldıyordu Ayşe'nin kulağına.

   Kız gider gitmez o da bana kızın söylediklerini fısıldıyor, sonra gülerken ölen birinin taklidini yapıyordu.

   Gülüyorduk. Ne de olsa gençtik.

   Ayşe'nin aslında kendi isteğiyle kapanmadığını ilk kez ders çalıştığımız bir gün fark ettim.

   Annesi yanımıza gelip;

   “Çalışıp ne yapacaksınız? İyi bir iş bulana kadar zengin bir eş bulun kızlar.” dedi.

   Ayşe yüzüme suçlulukla bakıp, annesine bunun sırası olmadığını mırıldandı. Şimdi düşündüğümde; benim gibi bu taraklarda bezi olmayan birine bile böyle salık verdiklerine göre kendi çocuklarına bunu ne sıklıkta söylüyorlardı acaba?

   Ya da sadece söylüyor ve uymasını mı bekliyorlardı?

   Lise ve üniversitede geçirdiğimiz onca zaman sonrasında ikimiz de okulu bitirdik. Artık sıradan insanlar değil; iki mimardık.

   Ayşe aynı annesinin söylediği gibi hali vakti yerinde, cemaatten bir çocukla evlendirildi.

   Çocukla ilgili tek bildiğimiz şey; getirdiği ‘bilmem kaç bin dolarlık’ tek taş yüzüktü.

   Ayşe gelin olup İstanbul'a gittiğinde önce daha sık, sonra seyrek görüşmeye başladık. Kocasını hemen hiç tanımazdım. Sadece zengin diye gittiği ailenin aslında cimri çıktığını, köle gibi evde oturduğunu söylediğini hatırlıyorum.

   Daha sonra, Ayşe'nin  arka arkaya iki çocuğu oldu. Çocuk doğurmak onun görevlerinden biriydi. Ayrıca evini temiz tutmalı, çocuklarıyla ilgilenmeli, kocasının akrabalarına ve kardeşlerine hizmet etmeli, çevrede en imanlı kadın olmalı, evini temizlemeli, yemek yapmalı ve ertesi gün yine aynı şeyleri yapmalıydı. Daha ertesi gün de...

   Kocası geç gelse de, gelmese de kocasına sesini çıkarmamalıydı. Kocası onunla gezmek istemeyebilir, onu yanında hiçbir yere götürmek istemeyebilirdi. O yine de ses etmemeliydi.

   Ne de olsa erkekti.

   Ayşe ise kadın…

   O mantığa göre kadın yeri geldiğinde bulaşık makinesinden biraz daha değersiz olduğundan evde makine olsa da bağlanmaz, bulaşık kadına yıkatılırdı. Ayşe'nin de ikinci çocuğu erkek olana kadar bulaşık makinesi bağlanamadı. Kadın zor bir gebelik geçirse bile ev işlerinde ona yardım edilmez, kocanın halıya döktüğü vişne suyu yine hamile kadına sildirilirdi. İlk çocuğundan sonra doktorun tembihlerine rağmen, kadının sağlığına sakıncalı olsa bile hemen hamile bırakılır, sayı iki çocuğa tamamlanmaya çalışılırdı.

   Benim okul boyunca birlikte vakit geçirdiğim dünyalar tatlısı Ayşe, sarışın olduğu için alınmış  sıradan! bir kadın oluverdi böylece. Çok istemesine rağmen mesleğini yapamayan, kendi deyişiyle, “bir tane karnında, bir tane kucağında köylü kadınları gibi”ydi.

***

   “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan oluşur. Kabil midir bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa bağlı kaldıkça, öteki yarısı göklere yükselebilsin?”

M. K. Atatürk / 1 Eylül 1925 İkdam Gazetesi

 

***

   Bunları Anayasa Mahkemesinin üniversitelerde türbanın serbest bırakılmasıyla ilgili ret kararından sonra, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesinde fenalık geçiren kızlarımızı gösteren bir habere rastlayınca hatırladım. Ayşe ile ilgili anılarımda, üniversite boyunca okula türbanla gelmesine mani herhangi bir durumdan bahsetmedim; çünkü Ayşe, okulu türbanıyla ve herhangi bir sıkıntı çekmeden tamamladı.

   Bazılarının düşündüğü gibi; türbanı sadece dinin gerekleri, erkeklerin baskısı gibi basit bir konu sanıyorsak yanılıyoruz demektir.

   Türbanın dinin gereği sayılması özellikle Fethullah Gülen’in ışık evleri hadisesinden sonra Türkiye’de yerleşmiştir ve kemikleşmiştir. FG Medyasının, okullarının ve nereden geldiği sorgulanmayan sınırsız para kaynaklarının, zaten kültürümüzde altyapısı olan böyle bir tezi insanların kafasına kazımaya oldukça faydası olmuştur.

   Atatürk'ün kılık kıyafet devriminden ve kadınlara tanıdığı haklardan sonra erkeklerle eşit olduklarına inanmaya başlayan kadınlar, başlarını örtenlerin aksine başlarını açtılar. Bu aslında o zamanlarda da özellikle kentlerde genç ya da orta yaşlı sıradan bir kadın için ‘eşitlikçi ve medeni’ olmayı gösteren bir simge idi. Okumak ya da bu ülke için çalışmak, onlar için başörtüleri kadar kutsaldı çünkü.

   Başörtüsü üstünde konuşulan ya da toplum içinde ayrılığa yol açan bir fark olmadığından, başörtüsünü köydeki ya da kentteki kadınların başından söküp almak kimsenin aklından bile geçmemişti; çünkü başörtüsü, içinde yetişmiş olduğumuz kültürün doğal bir parçasıydı.

   Yadırganmıyordu.

   Diğer taraftan türban Amerika tarafından emredilmiştir. Bizim dinimizden olmayan Amerika, bizim dinimizin gereklerini bize FG vasıtasıyla buyurmuş ve kabul ettirmiştir. Türban takarak kızlarımız, erkeklerin yanında değil arkasında olmayı kabul etmekte; ancak bu ezikliği “dinin gereğidir” diye kapatmaktadırlar.

   Kadın onlar için çocuk doğuran, süs malzemesidir. Bu nedenle de kadınların okuması da değerini artırmaya yaramaktadır. Kadınlarla aralarında her zaman bir tül perde olmalıdır; çünkü kadın saçlarından bile tahrik olunacak bir objedir ve kadının poşetlenmesi gerekmektedir. İşte kadını erkek arkasına atan ve ikinci sınıf yapan, toplumda kadın-erkek arasındaki ayrışmayı getiren nokta da tam burasıdır. “Öyle değil” dediklerine bakmayın. AKP kadrosunun karılarına, kızlarına bakarsanız bunu net bir şekilde görürsünüz.(Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz) AKP’lilerin laflarına değil yaptıklarına bakmakta bu nedenle büyük faydalar görüyorum.

   Mehmet Barlas'la Emre Kongar'ın programında AKP iktidarı sırasında kızlarımızın ne kadarının iş hayatından koptuğu ve evlere kapatıldığı rakamlarla verilmişti. Durum gerçekten içler acısıydı.

   Aslında sonuçta yapılmak istenen de budur. Atatürk'ün çalışma hayatına soktuğu kadınlar, çalışma hayatından alınmakta ve bir doğum makinesi haline (Bkz Başbakanın 3 çocuk ısrarı) getirilmek istenmektedir.

   Aklıselim düşünen hiç kimse, bunun mantıklı olduğunu iddia edemez.

   Türban öyle bir emirdir ki okulu okuduktan sonra kızlarımızı evlerine kapatıp, atıl durumda bırakır. Evlerinde oturup çocuk bakar, kocalarına hizmet eder ya da ihtiyaç olduğunda AKP kadın kollarında kullanılırlar.

   Şu an içinde bulunduğumuz durum, üniversite kapılarında sinir krizleri geçiren kızlarımıza üzülmek ya da üzülmemek değildir aslında; çünkü türban, İspanya'daki "velev ki" restleşmesinden sonra oynana oynaya çıban haline getirilmiş ve Anayasa Mahkemesi tarafından çözülmesi  zorunlu olmuştur.

   Evet, önceden türbanıyla üniversiteye giren kızlar, artık giremeyeceklerdir; ama bu durum, Anayasa mahkemesi üyeleri laik şeytanlar olduğu için değil Tayyip Erdoğan BOP eş başkanı olduğu içindir.

   Türban; Amerika, İsrail'le birlikte Ortadoğu'yu parçalayıp Müslüman kardeşlerimizi katlederken, gerçeklerle aramıza çekilmek istenen bir perdedir. Türbanlı kızların başlarına sardıkları da, “hayır değil; dinin gereğidir” deseler de "Ilımlı İslam" markalı bir Amerikan üniformasıdır.

   Ne yazık ki bu türbanlı kızlarımız hangi okulu bitirirlerse bitirsinler, onları türbanla üniversiteye sokmak isteyenlerin onlar için düşündüğü mutlu son da Ayşe'nin mutlu sonu kadar mutlu! olacaktır.

   Sıradan türbanlı kadınlara, dışarıdan biçilen sıradan mutlu sonlar…

   "Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun bir organı faaliyette bulunurken diğer bir organı işlemezse o sosyal toplum felçlidir."

   M. K. Atatürk

 

iletisim@politikadergisi.com

 

Yorumlar

Teşekkürler özgür. Gerçekten

Teşekkürler özgür. Gerçekten güzel anlatım...

sizinle aynı düşünceleri

sizinle aynı düşünceleri besliyorum.yazınız için teşekkürler.kızlar a zorla türban taktırmak çağ dışı bir yaptırımdır.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.