Sisli Karanlıkta Dolunay Var

Yazıcı-dostu sürümSend by emailPDF
Yazar: 
Erdal ALTUN

 

Değerli okurlarım 2007–2008 yıllarında epey yorulduk. Birbiri ardına son dakika haberleri ile daha birini çözümleyemeden diğer olaya yoğunlaşmaya çalıştık.

Önce Ergenekon soruşturması başladı, bu soruşturma sessiz sedasız devam ederken birileri önlem babında ya da karşı misilleme atağı olarak kapatma davasını gündeme getirdi. Sessiz devam eden Ergenekon soruşturması hız kazandı, ismi dahi zikredilirken olağanüstü hazırlık yapılan isimler bir bir soruşturma kapsamında içeri alındılar. Derken sınır ötesi operasyon yaptık yapacağız diye diye nihayet başladı. Hatta Amerika Birleşik Devletlerine bile rest çekilerek başladı bu operasyon. Akabinde ansızın bitirildi. Bu geri çekilme akıllarda bir sürü soru işaretleri bırakmıştı ki tekrar gözaltılar hız kazandı. Dalga gibi gelen gözaltılar kah gazetecilere, kah siyasetçilere, askerlere ve iş adamlarına derken yayıldı gitti.

 Temmuz sonu, AKP’ye açılan kapatma davasına başlandı. Ve çok kısa bir sürede dava neticelendi ki beklenen olmamıştı suçta. Fakat karar pek anlaşılamadı. Anayasa Mahkemesi üyelerinden büyük bir kısmı Laikliğe karşı bir potansiyel olarak görürken kapatılması yönünde değil hazine yardımından mahrum edilmesi şeklinde sonuç çıkartmışlardır. Mahkemenin üye portföy üne bakıldığında kapatılmasına kesin gözü ile bakılan AKP’nin nasıl olup ta ihtarla kurtulduğu konusunda kafalar karışmış ve çeşitli yorumlar yapılmaya başlanmıştır.

            Bununla da bitmedi heyecan tabiki de, hükümet ile Org. Yaşar Büyükanıt arasındaki sıkıfıkılık bazı kesimlerin eleştirilerine mazhar oldu. Kimlerdi bunlar diye baktığımızda, daha öncesinden kendisini Atatürkçülüğün yegane sahibi sayan CHP’nin bu fikriyatının teminatı olarak gördüğü TSK ile zıtlaşması ve TSK hakkında olumsuz yorumların odağı haline gelmesi CHP’ye puan ve imaj kaybettirdi. Öyle ki bir zamanlar arkasına sığındığı kurumu karşısına almak zorunda kalmıştı CHP. Ansızın yapılacak bir baskın seçimde güvendiği kurumlar tarafından yalnız bırakılan CHP büyük olasılıkla seçmeni tarafından da desteklenecek atak yapacak bir politika sergileyememenin meydana getirdiği psikolojik baskının etkisi ile gaflar la dolu bocalama siyaseti içine girmiştir.

 Ergenekon soruşturması kapsamında, daha detaylı araştırma ve temkinli gitmek yerine ani ve acemice çıkışlar yaparak prim kaybeden CHP’nin en çok eleştirilen tavrı, buna benzer bir soruşturma olan Susurluk olayının aydınlatılması konusundaki hassasiyeti burada tamamen yitirmesi ve aksi yönde bir tavırla hem yargıya baskı yapma çabası hem de yanlış yerde  bulunmasından dolayı meydanda dımdızlak kalmış halidir. Bu süreçte AKP ise biraz daha güçlenerek çıkmış olup bu gücü IMF’nin de baskısı ve katkısı ile temel ihtiyaçlarda zam’a çevirip seçmeninin cebine dalarak fırsattan istifade tahsilata girişmiştir.

 Üst üste gelen olaylardan bir diğeri YAŞ’ da ihraç çıkmamasıdır.  Buna ateş püsküren CHP yine TSK’ yı karşısına almış ve sanki kurumun tüm kararları CHP den izinle yapılacakmış ta yapılmamış gibi bir hava estirirken TSK’ dan gelen yanıtla bir kez daha seçmeni karşısında küçük düşmekten kurtulamamıştır.

 Bu arada zamanı gelen rektör atamalarında çıngar çıkaran birtakım sözde akademisyenler de ortalığı karıştırmaya çalışan militanlardan farksız davranmaktadırlar. İtiraz ettikleri kişiler kendileri ile aynı fakültelerde aynı öğrencilere eğitim veren meslektaşları iken sadece fikri temelde ayrılığa düştükleri kişileri başta istememe hazımsızlığının bir göstergesini sergilemişlerdir. Oysaki demokrasiye inan bir insan sırf kendi idealleri üzerine inşa ettiği olguya ne kadar da demokrasi adı verirse versin, baskıcı ve dikta vizyonunu asla değiştiremeyeceğini bir akademisyenden daha iyi kimse bilemezken, Türkiye de en çok siyaseti üniversitelerde hocalar yapmaya başlamıştır. Bu da daha önceki yıllarda meydana gelen askeri darbeleri hatırlatmaktadır bize. Çıngar çıkartan hocalarımızın unuttuğu yada görmezden geldiği bir unsur kendi hazırladıkları teamüller gereği her gelen kurum lideri kendi kadrosunu, çalışma ekibini oluşturmuştur. Düne kadar böyle işleyen sistemin bu gün illegal görülmesi resmen ikiyüzlülüktür.

 Yukarıda saydığımız karamsar ve kavgacı tabloda dikkatlerden kaçan bir nokta var. Ekonomi. Evet çalkantılı günler yüzünden enflasyon biraz tırmandı ama ne biraz, basbayağı uçtu. Eskiden hava durumuna göre bile seyir izleyen döviz bütün bu olaylar karşısında dondu kaldı, hatta inişe geçti. Demek ki bizim paramız siyasi olaylardan etkilenmiyormuş. Birtakım hortumcular çıkarları doğrultusunda paramıza yön verebiliyorlarmış. Ve o çıkar grupları ne ülkemizdeki siyasi istikrardan veya istikrarsızlıktan, ne patlamadan, ne turizmden ne de laiklikten etkilenmiyormuş. Öyle olsaydı şimdiye kadar tavan yapması gerekirdi doların.

Özetle yine bir tiyatro sahneye kondu ve bizlerde izliyoruz. Neyin ne olduğuna karar vermeye çalışıyoruz. Hiçbir zaman kazançlı çıkmadığımız bu kaoslu, sisli karanlık geceden elbette ki yine zararla çıkacağız. Ama bu sefer kim kazanacak o belli değil. Milli şuuru kazanana kadar bizim kaybedeceğimiz kesin.

 Saygılarımla…

 

iletisim@politikadergisi.com

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizli tutulacak ve açıkta gösterilmeyecektir.
Doğrulama
Dikkat: Sitemize üye olan takipçiler "Doğrulama" uygulamasından muaftır.